Muhammed Nureddin / Katar gazetesi Şark
Arap bölgesindeki ayaklanmalar, siyasetin değişmez kurallarına, uluslararası ilişkilerin işleyişine, halkçı hareketlere ve insani sorunlara dair belirli kriterler olmadığını teyit ediyor. Arap coğrafyasında yaşananlara yönelik tek bir kriterden yola çıkarak hareket eden tek bir ülke mevcut değil. Bu durum, bugünkü ve yakın geçmişteki olaylar için de geçerli. Bu tarz tutumların en bilineni, Irak’taki Amerikan işgaliydi. Bu işgal, sadece bir aldatmacadan ibaret değildi. Ve bu aldatmaca, Güvenlik Konseyi’nde eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından Kaide ve kitle imha silahları yalanlarıyla pazarlanmaya çalışıldı. Hiçbir uluslararası meşruiyeti olmadan işgal gerçekleştirildi.
Tarih, sadece gücün sesini tanır; bir kesimin savaşı kazanması için ‘hak ve hukuk’ yeterli bir ilke değil. Aksine tarihi yazanlar, hilekârlar ve güç sahipleridir.
Arap aydınlar ikiye bölündü
Türkler, 2002’de AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana yeni siyasetlerinin ‘çok boyutluluk’ ilkesine dayandığını açıkladıklarında, bir sır gizlemiyorlardı. Türkiye’nin Arap dünyasında yaşananlara yönelik tutumunu beğenmeyen Arap yorumcuların bu ülkeyi doğru okuyamadıkları açık. Bir grup Arap siyasetçi, ‘yeni Türkiye’ye’ Arap yenilgileri için ‘kurtuluş yolu’ olarak baktı; bazılarıysa, Türkiye’de Filistin’i kurtararak, imparatorluk şanını geri kazanacak olan ‘yeni Osmanlıyı’ gördü. Arap entelektüellerin bir kısmıysa, Filistin sorununu Türkiye’nin ‘Arapların gönlüne giden yol’ olarak kullandığını düşünmekte. Bu kimselere göre Ankara, NATO üyeliği bağlamında Batı’yla ortak politikalar sürdürüyor. Bazı Arap yazarlar, Türkiye’yi fırsatçılıkla, Mısır’da Mübarek’in gitmesini desteklerken, Libya’da Kaddafi’ye karşı aynı tutumu sergilemeyerek, çifte standart uygulamakla suçladı. Arap aydınlar, yeni Türk siyasetini destekleyenlerle temkinli yaklaşanlar arasında ikiye bölünmüş durumda.
Rusya ilişkileriyle benzerlik
Bununla birlikte Türkiye’nin Arap ayaklanmalarına yönelik çok boyutlu politikasındaki ikircikliğe yapılan eleştirilerin Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya ziyaretine denk gelmesi iyi oldu.
Müslüman Türkiye, NATO Türkiye’si ve AB’ye giden Türkiye, son yıllarda Rusya’nın ticaret ve yatırım şirketlerinden daha önemli hale geldi. Rusya, astronomik rakamlarla Türkiye’nin birinci ticari ortağı. Bu ortaklık, 2008’de 40 milyar dolara ulaştı. İki ülke arasında petrol, doğalgaz ve nükleer enerji alanında büyük işbirliği mevcut. Ayrıca iki ülke arasında vizeler de kaldırılacak.
Tarihte Osmanlıların düşmanı olan çarlığın varisi olan Rusya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet dönemi Türkiye’siyle de mücadelede eden komünistlerin mirasçısı. Türkiye, politikalarını ulusal çıkarlar gözüyle okumakta. Türkiye’nin Rusya’yla işbirliğinde izlediği yol, Araplarla ilişkilerindeki kriterleriyle aynı. Türkiye’nin bu gerçekçi tavrı, bölgesindeki nüfuzunu da arttırıyor. Eğer siyaseti sadece insani tutumlar olarak anlasaydı, Türkiye’nin bölgede ve dünyada belirgin bir yeri olmazdı. Arapların Türkiye’yi anlaması ve izlediği yolu benimsemesi, kendi çıkarına olacaktır. Ve işte o zaman Araplar, özgürlüğe kavuşabilir, despotluktan kurtulabilir, içerideki ve dışarıdaki düşmanları yenebilir.
Radikal