Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Suikastın kilit ismini açıklayacaktı ki...

Herşeyi deşifre edeceği için susturulduğu iddia edildi; peki gerçekten öldü mü?

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-03-08 15:41:00

Suikastın kilit ismini açıklayacaktı ki...
Geçen hafta Belçika basını ilginç bir iddia ortaya attı. Belçika Savcılığı'na dayandırılarak verilen habere göre, Özdemir Sabancı suikastı davası sanığı DHKP-C'li (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) terörist Fehriye Erdal ölmüş olabilirdi. Gazetelere konuşan ve adı açıklanmayan savcılık kaynakları, artık yaşamadığı düşüncesiyle Erdal'ı aramadıklarını belirterek, tekrar tekrar gündeme getirmek yerine dosyayı kapatmanın daha iyi olacağını öne sürdü. Haberlerde “Erdal, örgüt içinde küçük bir balıktı; ama çok şey biliyordu ve saklanması karşılığında birilerinden epey para alıyordu.” deniyordu.

Peki, çok şey bilen ‘küçük balık' Fehriye Erdal gerçekten öldürüldü mü? Aslında bu sorunun cevabı henüz net değil. Ancak ihtimal dâhilinde. Gazetelerde çıkan haberler üzerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Fehriye Erdal'ın ölmüş olabileceğiyle ilgili bir bilginin kendilerine ulaştığını; ancak haberleri teyit edemediklerini açıkladı. Aslında ucu açık gibi gözüken bu açıklama birçok şeyi ortaya koyuyor. Fehriye Erdal ya öldürüldü ya da susması için saklandı. Diğer bir iddia ise Erdal'ın gizlenmek için estetik yaptırdığı ve yeni bir kimlikle dolaştığı yönünde. Peki DHKP-C'de bir ‘kahraman' ve ‘örnek' profil olarak gösterilen Erdal'a dair bu haberlerin arkasındaki gerçekler neler? Aslında Erdal'ın ölümünden çok bu konunun üzerinde durulması gerekir. Çünkü Erdal'ın öyle ya da böyle ortadan kaybolması birçok olayın üzerinin örtülmesi anlamına geliyor. Erdal sadece Sabancı suikastını değil, örgütün bütün eylem, plan ve ilişkilerini biliyordu. Belçika basını saklanma maliyetinin yüksekliğini gerekçe gösterip Erdal'ın örgüt tarafından ‘infaz' edildiğini yazdı. Bu bilgiye inanmak ilk etapta pek gerçekçi değil. Örgütün Avrupa'da hâlâ birçok kaynağı (uyuşturucu, aidatlar, dernek, vakıf, kaçakçılık gelirleri gibi) bulunuyor. Erdal'ın saklanması da o kadar büyük bir maliyet gerektirmiyordu. Kritik soru şu: Fehriye Erdal o zaman neden öldürüldü ya da göz önünden uzaklaştırıldı?

Bu konuya dair ciddi iddialar mevcut. Her şeyden önce örgüt militanları Erdal'ın kahraman gibi algılanmasından rahatsızdı. Sevmeyeni daha çoktu. Özellikle Dursun Karataş ölmeden önce Erdal ile görüşmeler yaptığı ve onunla bazı bilgileri paylaştığı da aktarılıyor. Örgütte Erdal'a karşı baskı artınca o da ‘Her şeyi açıklarım!' tehdidini savurdu. Hatta bunun üzerine DHKP-C, “Fehriye bizim için ölmüştür” şeklinde bir açıklama yaptı. Zamanlaması da ilginç: Aralık 2010. Çünkü örgüt kaynaklarına göre bu tarihlerde Dursun Karataş'tan sonra örgütün gerçek liderinin kim olacağı üzerine toplantılar yapılıyordu. Başka iddiaya göre Erdal, korunma şartıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara örgüt ile Ergenekon bağlantısına dair ifade verecekti. Sabancı suikastının arkasındaki kilit ismi açıklayacaktı. Ulaştığımız ancak isminin açıklanmasını istemeyen eski bir DHKP-C militanı Erdal'ın böyle bir şey yapacağını duyduğunu; fakat bu tehdidin bile onun ölüm sebebi olabileceğini aktarıyor. Erdal'ı ‘karakutu' yapan en önemli ayrıntılardan biri de hâlâ açıklanmayan ve MİT Müsteşarı Hiram Abbas tarafından (öldürülmeden önce) hazırlanan DEV-SOL raporuna dair bilgilere ulaşmış olması. İddiaya göre, Erdal Abbas'ı kimin öldürdüğünü de biliyordu. Ergenekon İddianamesi'ne yansıyan bilgilere göre de DHKP-C, Ergenekon tarafından en rahat kullanılan örgütler arasında yer alıyor. Tabii bu ilişki daha çok, örgütün ölen lideriyle, ‘Derin Sol' lakaplı Dursun Kartaş'la ilgili bir durum.

Örgüt içindeki Fehriye Erdal krizi aslında yeni değil. 1 Nisan 2004'te DHKP-C'ye yapılan önemli operasyonda örgüt içi çatışmaların başladığı ve hedefteki en önemli ismin Erdal olduğu ortaya çıkmıştı. Bu tarihlerde Belçika, Almanya, Hollanda, İtalya ve Türkiye'de yapılan operasyonda tarihte ilk kez Dev-Sol kökenli örgüte ait maddi delillere ulaşılmıştı. Bu bir nevi örgütün deşifresi ve takibatının kolay olacağı anlamına geliyordu. Çünkü polis her militanı adım adım takip edip etkisiz hâle getirmeyi başarmıştı. Hatta bu tarihlerde örgütün kırsalı tamamen çökertildi. DHKP-C yapısını sadece şehirlerde sürdürmek zorunda kaldı. İşte bu tarihlerde Sabancı suikastı sanığı Erdal ile ilgili örgüt içinde bir kavga başladı. Kavganın sebebi, Erdal'ın suikast için birilerinden büyük miktarda para almasıydı. Bu para örgütün üst düzey yöneticileri arasında paylaşılmış ve alt düzeydeki militanların ihtiyaçları karşılanmamıştı. 2004'te başlayan Fehriye Erdal krizi örgütte ayrışma ve bölünmeleri beraberinde getirdi. Ancak Dursun Kartaş'ın hayatta olması krizin büyümesini engelledi. Şimdi yine Erdal'ın öldürüldüğünün veya ortadan kaldırıldığının söylenmesi anormal değil. Çünkü onu koruyacak Karataş artık hayatta değil.

11 Ağustos 2008'de kanser tedavisi gördüğü Bürksel'de ölen ‘Dayı' kod adlı terörist Dursun Karataş İstanbul'a getirilip gömüldü. Bunun üzerine örgüt yeni bir lider arayışına girdi. Ön plana çıkan ilk isim Aslan Tayfun Özkök oldu. 1995 doğumlu Musa kod adlı Özkök'ün çok sayıda cinayet ve soygun olayına karıştığı iddia ediliyor. Güvenlik birimlerince hazırlanan raporda Özkök için yazılan ilginç not dikkat çekiyor: “Uzun boylu, atletik yapılı. 1981 yılında polisle girdiği silahlı çatışmada dizinden yaralandı. Sigara ve içki içmez. Acımasız, Dursun Karataş ve ilkelerine kayıtsız şartsız bağlıdır.” Tabii şu anda Aslan Tayfun Özkök'ün örgütü ne kadar kontrol altında tuttuğu veya gerçek liderin o olup olmadığı da tartışma konusu. Ancak DHKP-C'nin ‘derin' bağlantılarını kuvvetlendirip yoluna devam etmek için ciddi hamleler yapmayı planladığı da istihbarat birimlerince aktarılıyor.

BELÇİKA'NIN FEHRİYE AŞKI!

Fehriye Erdal; Sabancı Holding Otomotiv Grubu Başkanı Özdemir Sabancı, Toyota - Sa Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreter Nilgün Hasefe'yi 9 Ocak 1996'da Sabancı Center'da öldüren Mustafa Duyar (cezaevinde öldürüldü) ve İsmail Akkol'a yardım eden çaycı kız olarak adını duyurdu. Olayın failleri arasında olduğu gerekçesiyle aranan ve uzun süre izini kaybettiren Erdal, 26 Kasım 1999'da Belçika'da yakalandı. Erdal'ın Belçika'nın lüks kentlerinden Bruges yakınlarındaki Knokke - Heist'te bir evde Eylül 1999'un son haftasında çıkan bir yangın sonrasında yapılan incelemede evden paket çıkarmaya çalışırken sergilediği şüpheli davranışlar sonucu gözaltına alındığı ortaya çıktı. Yakalandığı sırada Neşe Yıldırım kimliğini taşıyordu. Cezaevine konan Erdal'ın yakalandıktan sonraki geçici tutukluluk hâli 23 Kasım 1999'da bir ay uzatıldı. Ancak 15 Şubat 2000'de Bruges Mahkemesi'nde sorgulanan Erdal hakkında tutuksuz yargılanmak üzere şartlı tahliye kararı verildi. Devreye son anda giren savcılık bu kararın uygulanmasını engelledi. Erdal'ın Şubat 2000'de Gent Mahkemesi'nde görülen davasına gözleri bantlanmış şekilde götürülmesi ise Türkiye'de büyük yankı uyandırdı. 28 Mart 2000'de Erdal'ın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına ilişkin karar Gent Temyiz Mahkemesi tarafından onaylandı. Gözleri bantlı hâlde mahkeme salonuna getirilen Erdal, fotoğrafının çekildiğini görünce zafer işareti yaptı. Ancak Erdal, 4 Nisan'da Yargıtay'da Türkiye'nin iade talebi görüşüleceği için serbest bırakılmadı. Belçika, Türkiye'nin tüm başvurularına olumsuz cevap verdi ve daha sonra Fehriye Erdal'ı serbest bıraktı. İtiraz üzerine tekrar tutuklanmasına karar verilen Erdal, kayıplara karıştı. Türkiye'nin de müdahil olduğu adli girişimler sonucu Belçika Mahkemesi, Erdal'ın Belçika'da yargılanmasına karar verdi. DHKP-C'yi yargılayan Bruges Ceza Mahkemesi,28 Şubat 2006'da, örgütü ‘terör örgütü' olarak kabul etti ve 10 sanığı çeşitli hapis cezalarına çarptırdı. Bunların arasında yer alan Erdal da 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gent Temyiz Mahkemesi 7 Kasım 2006'da bu cezaları onadı. Ancak, 8 Şubat 2008'de anlaşılmaz bir karar veren Anvers Temyiz Mahkemesi, Türkiye'nin iddia ve delilleri yetersiz bulduğunu açıkladı ve sanıkların Belçika dışında işlediği suçlara yönelik iddiaları dikkate almayı reddetti. Erdal'ın hapis cezasını tecil eden mahkeme, örgütü ‘terör örgütü' olarak nitelendirmeyi de reddetti. Ancak Sabancı ailesi Erdal'ın Türkiye'de işlediği suçlardan dolayı yargılanması amacıyla dava açtı. Türkiye'de görülen Sabancı davasında ise 15 Mart 2001'de karar çıktı. Yargılanan 12 sanıktan sekizi hakkındaki dava, 4616 sayılı Şartlı Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca ertelendi. Davanın gıyabi tutuklu sanığı Erdal'ın dosyası ise ayrıldı. Belçika'nın Erdal'ı tahliye etmesi ve iadeye yanaşmaması Türkiye-Belçika ilişkilerini sürekli gerdi.

AKSİYON

Haber Ara