Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

28 Şubat’ın ve Erbakan’ın ardından...

Yargı eliyle siyasal yaşamın formatlanma süreci ilk defa Erbakan’ın siyasi yaşamı üzerinden uygulamaya konulur. 27 Mayıs’la tesis edilen üniforma ve cüppe kardeşliğinin icraatları başlamıştır.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-03-06 08:40:24

28 Şubat’ın ve Erbakan’ın ardından...

Siyasi yaşamımızın en renkli, en azimli ve muhtemelen en fazla sistem tarafından haksızlıklara uğratılmış aktörlerinden Necmettin Erbakan 27 Şubat günü vefat etti. Bir gün sonrası ise gerek kendisi, gerekse Türkiye için karanlık bir hareketin, yani 28 Şubat post modern darbesinin 14. yıldönümüne denk geliyor.

Medya, üniversite ve bürokrasi ayağı bulunan bu karanlık hareketin yargı ayağı Erbakan’ı “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde bulunan siyasiler olarak etiketleyip “Dünya durdukça var olacak” ittihatçı-cuntacı düzen ihtiraslarına kurban verme vecdi ve huşusu içinde kapatmak için harekete geçmiş ve sonuç doğurmuştu. Cunta liderlerinden biri büyük bir mutlulukla “28 Şubat 1000 yıl devam edecek” diye buyurmuştu.

Onun temsil ettiği siyasi hareketi yok etmek için önce kendi gerçekliğinden uzaklaştırmak gerekecekti. 28 Şubat’ın kendi muarızı bir partiyi kapatmak için onu “kan içen vampirler” gibi daha karanlık ve korkunç bir etiketle sunmak yararlı olabilirdi. Bu etiketin ‘hukuk’ yoluyla vurulması ‘vicdanı’ rahatlatabilirdi. ‘Hukuk’ denilenin cuntacıların ürettiği ‘norm’lar yığınından başka bir şey olmadığını henüz Türkiye öğrenmemişti.

Muhtemelen Erbakan da bilmedi. Bu nedenle hayatı boyunca darbe yargısı karşısında kendini hep bu ‘hukuk’ ile savundu.

Akademisyenliğinin ötesinde, siyasal alana ilişkin itirazları vardı ve bunu dile getirmek için siyasete girmeye karar verir.

İşte ilginç bir mücadele başlar. Adalet Partisi’ne başvurur.

Varlığını 27 Mayıs Cuntası’yla “iyi ilişkilere” borçlu olan Demirel’in bu ittifakın gereği olarak Adalet Partisi’ni ‘aşırı’lara kapatma tercihi nedeniyle bağımsız olarak Meclis’e girer. “27 Mayıs mağdurları için öngörülen siyaset yasağını” kaldırmayı amaçlayan anayasa değişikliğini Cumhuriyet Senatosu’nda engellemek adına cansiperane çabalar gösteren

Demirel ile uzlaşması çok zordu.

Demirel ile uzlaşamaz

Demirel Senato’da başarılı olamaz, ancak Anayasa Mahkemesi gereken tedbiri alır. Anayasayı ihlal ederek “27 Mayıs” ruhuna aykırı görülen bu ilk anayasa değişikliğini iptal eder. Yassıada figürlerinden biri olan Salim Başol dahi, “bu kadarı da fazla” demek zorunda kalır. Mahkeme ile Demirel’in aynı cenahta buluştukları enteresan anlardan biridir bu.

Meclis’e girdikten sonra Erbakan Milli Nizam Partisi’ni kurar.

12 Mart Darbesi’nin ardından Milli Nizam Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılır. Çok daha önemli bir saptama da şu ki, yargıçlar muhtemelen Erbakan’ın ve partinin işine geldiğinden dolayı, davada uygulanacak bir kuralı iptal ederler. Yargı eliyle siyasal yaşamın formatlanma süreci böylece ilk defa Erbakan’ın siyasi yaşamı üzerinden uygulamaya geçirilmiş olur. 27 Mayıs’la tesis edilen üniforma ve cüppe kardeşliği etkisini gösterir.

1973’te kurulan Milli Selamet Partisi’nin ise tüm diğer partilerle birlikte faaliyetleri 12 Eylül 1980 darbesinin ardından askıya alınır. 1981 yılında kapatılır. 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Geçici 4. Madde gereği siyaseten yasaklı hale gelir. Kendisi de yasaklı hale gelen Demirel’in anayasa perspektifiyle 1982 Anayasası’nın özgürlük rejimi ve temel kurumlar itibariyle uyuşuyor olması da başka bir ilginç nokta.

 87 Referandumu’yla yeniden siyasetle buluşan Erbakan’ın kur(dur)duğu diğer parti ise siyasi hayatımızda en derin izlerden birini bırakacak olan Refah Partisi’dir. Bu parti periferide yer alan birçok partiyle ittifak kurarak 1991 seçimlerinde Meclis’e girer. 1995 seçimlerinde Türkiye’nin en büyük partisi haline gelir. 1991’den itibaren ülkeyi adım adım faili meçhul cehennemine çeviren aktörler 1995’de hükümet kurmasını engeller. Ancak Refahyol Hükümeti kurulur. Erbakan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olur. Türkiye’de 28 Şubat süreci de başlamış olur. Kuşkusuz bu süreç 27 Mayıs Koalisyonu gibi bir koalisyona ihtiyaç duyar. İçinde kimi siyasi partilerin, asker ve sivil bürokrasinin, yargının ve her zamanki gibi medyanın bulunduğu bir koalisyon: 28 Şubat Koalisyonu...

Üniforma cübbe kardeşliği

Düğmeye basılır. Medya harekete geçer.

Devletin âli sahipleri Türkiye’nin özel koşullarından söz eder. Tanklar yürütülür. Bu siyasi hareketi “kan emici vampirler” olarak gören savcı harekete geçer. Anayasa Mahkemesi Refah Partisi’ni laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle kapatır. 11 kişilik heyetin 9’u kapatılmasını ister. Kapatırken tarih tekerrür eder. Partinin kapatılmasını zorlaştırabilecek yasa maddeleri iptal edilir. Ve büyük bir iştahla cunta anayasası ve cunta yasalarının verdiği yetkiyle cuntadan alınan icazetle cuntanın hazzetmediği Refah Partisi kapatılır. Üniforma ve cüppe kardeşliğinin Türkiye’deki karanlık yüzü yine kendini gösterir. Bu süreçte Demirel, koalisyonun öncülerinden ve Anayasa Mahkemesi üyelerini atayan bir cumhurbaşkanıdır. Erbakan ise siyaseten yasaklı hale gelir.

Refah Partisi’nin devamı olan Fazilet Partisi hakkında da “habis bir ur” nitelendirilmesi yapılarak, aynı gerekçelerle dava açılır. Savcı yeniden üniforma ve cüppe kardeşliğinin gereğini yerine getirir. Parti sırf “başörtüsü bir özgürlük kullanımıdır” dedi diye kapatılır. Ancak o kararlılığını hiç yitirmez. Vefat ederken Saadet Partisi’nin başkanıdır.

Onun temsil ettiği siyasi gelenek sürekli olarak yok edilmeye, mahkûm edilmeye ve öcü olarak gösterilmeye çalışıldı. Ancak bu siyasi gelenekten gelenlerle Türkiye toplumunun sağduyuya dayalı iletişimi, Türkiye’de demokratik bir devrimin imkânını yaratmış durumda.

Erbakan’ın ittihatçıların ve cuntacıların etiketlediği gibi, gerçekten gerici ve şeriatçı olduğu tartışılır. Halkın bu konuda kararını verdiğini görüyoruz. Ancak Erbakan’ın ittihatçı ve cuntacı zihniyetle bağdaşmadığı ise çok açık. Ve aynı ölçüde açık olan diğer bir husus ise, gericiliğin ve karanlığın ittihatçı ve cuntacı zihniyette temsil ediliyor oluşudur. Halk bu konuda da kararını vermiş durumda.

Doç. Dr. OSMAN CAN*

28 Şubat Koalisyonu

Erbakan’ın vefatı, 28 Şubat Koalisyonu’nun esaslı figürlerini üzmüşe benziyor.

Bu anlaşılabilir bir durum. Zira bu siyasal hareket, hak etmediği halde, yerleşik algılar nedeniyle cuntanın her defasında kendini orta sınıfa ‘kurtarıcı’ olarak sunabilmesinin de imkânını yaratıyordu. Çağın gerisinde kalmış bu cuntacıların ardılı olan yeni parti karşısında aynı etkiyi yaratabilmesi mümkün değildi. Parti kapattırılamadı.

2010 Referandumu ile birlikte, ittihatçılar artık operasyonel silahlarından mahrum kaldılar.

Tarihlerinde ilk defa iktidardan düştüler.

Üzüntünün hüzne tekabül ettiği ve tarihin gerisinde kalmışlığın psikolojisini yansıttığını söylemek yanlış olmaz herhalde...

Kendisine Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum.

Anayasa Hukukçusu

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara