Dolar

34,8719

Euro

36,6204

Altın

3.048,53

Bist

10.058,47

Libya’nın Tunus ve Mısır’dan farkı ne?

Tunus’ta başlayan ve Mısır’a sıçrayan Müslüman halkların yönetimlerine karşı ayaklanmalarının Libya’da daha önceki iki örnekte görülmedik biçimde kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışıldığına tanık olmaktayız.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-02-24 14:09:04

Libya’nın Tunus ve Mısır’dan farkı ne?

Abdurrahim ŞEN*

Tunus’ta başlayan ve Mısır’a sıçrayan Müslüman halkların yönetimlerine karşı ayaklanmalarının Libya’da daha önceki iki örnekte görülmedik biçimde kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışıldığına tanık olmaktayız.

Uzun yıllar üzerinde yaşadıkları toprakların zenginliklerinden ve insanca yaşam imkânlarından mahrum bırakılmış olan Müslümanlar artık diktatörlüklere ve onları bir şekilde destekleyen uluslararası sisteme isyan etmektedir. 

Bölgenin en azından yakın tarihinde rastlanmayan bu önemli olaylar Müslüman dünyada umut ve beklentileri tetiklerken kontrol dışı, önü alınamaz biçimde ivme kazanacağı noktasında bölge üzerinde çıkarları olan batılı devletlerin kaygılarını artırdı. Bu bağlamda Tunus ve Mısır’da adım adım süreci takip eden, neredeyse bu ülkelerin kendilerine bağlı eyalet oldukları görüntüsünü verecek şekilde dakika dakika gelişmeleri müzakere eden ve gerek Tunus gerekse Mısır yöneticilerine halklarının sesine kulak vermeleri gerektiği konusunda sürekli telkinlerde bulunan ABD ve kimi Avrupa ülkelerinin sessizliği dikkati calip bir durumdur. Yetkili ağızlara bakılırsa bunun, sessizliğin de ötesinde tedbir alınması gereken bir durum olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Örneğin;

AB Dışişleri Bakanları, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki halk hareketlerini tartışmak üzere toplanırken Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin devrilmesinin felaket sonuçlara yol açacağını savundu. Schwarzenberg, AB'li meslektaşlarıyla yemekli toplantıya girerken basına yaptığı açıklamada, ''Eğer Kaddafi devrilirse dünyada daha büyük felaketler olur'' dedi.

Geçen gün Libya televizyonundan dünyaya seslenen Kaddafi “Ben bu devrimin çocuğuyum, hiçbir yere gitmiyorum, burada kalacağım. Burada yaşadığım gibi burada öleceğim" dedi. Ayrıca Kaddafi ulusa seslendiği konuşmasında Tunus ve Mısır liderleri ile karıştırılmaması gerektiğini söyleyerek halkı ölümle tehdit etti. Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam olayların ilk günlerinde kanlarının son damlasına kadar rejimi korumak için savaşacaklarını söylemişti.

El-Cezire televizyonundan olayları takip edenlerin de bildiği gibi Kaddafi ülkesinde kelimenin tam anlamıyla bir katliam işlemektedir. Medyanın bulunmadığı bu ülkede cep telefonları ile çekilen ve insanın kanını donduran parçalanmış insan bedenleri el-Cezire ve el-Arabiyye ekranlarına yansımaktadır. Kendi halkı üzerinde Sırp kasabı lakaplı Miloseviç’in Bosna’da giriştiği katliama denk bir vahşete girişen Libya lideri Kaddafi’ye uluslar arası sistemden -beylik demeçleri bir kenara bırakacak olursak- ciddi bir kınama dahi gelmemiştir.

Yoksa bu sessizlik, son tahlilde sürecin NATO ve BM’in ülkeye müdahalesini meşrulaştıracak bir zemine doğru kaydırılmak istenmesinin habercisi midir? Bu endişemizi haklı çıkartan dikkat çekici bir hadise şudur: Tunus ve Libya’dan farklı olarak Libya’da silahlı kuvvetlerin en azından bir bölümünün halka silah dağıttığı şeklinde haberler geldi. Acaba birileri halkı silahlı bir çatışma içine sürükleyerek önü alınamaz bir kargaşaya sürükleyerek sonunda ülkeyi yabancı bir gücün (NATO) işgal etmesini neticelendirecek zemini hazırlamak mı istiyor?

İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini’nin Pazartesi günü Libya'nın bölünerek doğu kısmında bir "İslam Emirliği"n kurulması ihtimalini "son derece tehlikeli" bulduğunu söyledi. 42 yıldır kendilerini demir yumrukla yöneten Kaddafi’ye karşı isyan eden Libya halkı isyana liderlik edecek –en azından bizim bilebildiğimiz kadarıyla- bilinen bir öncüleri dahi yok iken ülkenin bölüneceği ve doğusunda sözüm ona İslami bir emirliğin kurulacağı şayiaların dillendirilmesi de calibi dikkat bir durumdur.

Haber ajansları 22 ülkenin vatandaşlarını Libya’dan kurtarma planı yaptıklarını belirtmektedir. Ayrıca el-Arabiyye televizyonu 5700 Libya vatandaşının Tunus’a geçtiğini haber verdi. Türkiye, vatandaşlarını Libya’dan acilen çıkarma operasyonu yaptı. Bazı Avrupa ülkeleri ve Suriye’de vatandaşlarını bu ülkeden behemehal çıkartmak için seferber oldular. Bütün bunlar Libya’daki kargaşanın kolay kolay sükûnete ermeyeceğini göstermektedir.

Libya’da çatışmalar şiddetlenirse tıpkı Bosna’da Miloseviç’in binlerce masum sivili katletmesinin ardından dünya kamuoyunun uluslararası bir müdahaleye hazır olduğu bir anda devreye girdiği gibi NATO’nun, halkın güvenliğini temin etme bahanesiyle Libya’ya da müdahale etmesi olası ihtimaller arasındadır. Böyle bir durum öteden beri Kuzey Afrika’da nüfuzunu derinleştirme girişimlerinde bulunan ABD için bulunmadık bir fırsat yaratacaktır. 

Bu bağlamda İtalya Başbakanı Berlusconi ve diğer bazı yetkililerin geçen gün ajanslara düşen şu demeçlerinin -özellikle altı çizili olan bölümlerinin- iyi okunması gerektiğini düşünüyorum:

"Avrupa Birliği ve uluslararası topluluğun, Libya'daki  krizin sonuçları öngörülmesi zor bir iç savaşa dönüşmesini engellemek için her türlü çabayı göstermesi ve Libya vatandaşlarının güvenliği ile ülke ve bölgenin bütünlüğü ve istikrarının korunmasını sağlayacak barışçıl bir çözümü desteklemesi gerektiği" kaydedildi.

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Libya'da sivilleri hedef alan saldırıların sorumlularından hesap sorulacağını bildirdi. Ashton, yaptığı açıklamada, "AB, sivillere karşı vahşice saldırılar ve şiddetin sorumlularından hesap sorulacağını vurgular" ifadesini kullandı.
AB-Libya Çerçeve Anlaşması müzakerelerinin askıya alındığını belirten Ashton, "İlave önlemler almaya hazır olduklarını" kaydetti. 

Ashton demecinde vahşice saldırılar ve şiddetin sorumlularından hesap sormaktan ve ilave önlemler? almaktan söz ediyor. Bu bizim dikkat çekmeye çalıştığımız uluslar arası müdahalenin sinyali olmasın?!

Nitekim ABD başkanı Obama bu makalenin yazıldığı saatlerde “Libya’da akıtılan kanın uluslararası yasaları çiğnemek anlamına geldiğini ve güvenlik danışmanlarının krizi aşmak (?) için her türlü seçeneği değerlendirdiklerini belirtti. Ayrıca Obama bütün dünya toplumlarının bu sorun karşısında tek ses olması gerektiği ve Libya hükümetinin sorumluluklarını yerine getirmediği taktirde cezalandırılması (?) gerektiğini söyledi.

BM Güvenlik konseyi Libya’daki durumu görüşmek üzere olağanüstü toplanıyor. Konsey, Kaddafi’ye karşı çıkan ve çekilmesini isteyen Libya’nın BM büyükelçisi İbrahim Dabbaşi tarafından toplantıya çağrıldı. Dabbaşi kendisi ve New York’taki diğer Libyalı diplomatların, Kaddaf’nin halkına karşı soykırım uygulamasına son vermek için uluslararası müdahele istediklerini açıkladı.

Aynı şekilde Fransa Başkanı Nicolas Sarkozy Avrupa Birliğini Libya üzerinde yaptırımlar uygulaması çağrısında bulundu.

Yukarıda sıraladığımız haber ve demeçler batılı devletlerin başlangıçta Libya’daki duruma bilerek sessiz kaldığı ve böylece NATO’nun müdahalesini kaçınılmaz kılacak bir kaos ortamının oluşmasını bekledikleri kaygısını bizlerde uyandırmaktadır. Zira artık bu devrim dalgasına bir son vermek gerekiyordu. Çünkü bu dalganın büyük bir tusunamiye dönüşerek Yemen, Bahreyn, Fas, Cezayir ve hatta Suriye’ye kadar bütün bir bölgede taşları yerinden oynatması batılılar açısından tam bir kâbus olarak algılanmaktadır.

Batılı ülkeler kendi kaderlerini belirleyebilecekleri tarihi bir fırsatın eşiğine geldiklerini fark eden, tabiri caizse tarihin bu kırılma noktasında kendisine henüz ölmeden reva görülen kefeni yırtmak için kalkışan bölge halklarının oluşturacağı sinerjinin daha geniş bir alana yayılarak kontrol edilemez bir noktaya doğru gittiğini görmüşlerdir. Bundan dolayı dünyanın gözü önünde gözü dönmüş bir diktatörün kendi halkını katletmesini görmezden gelerek bölgedeki isyan dalgasına set oluşturmasını ve bölge halklarının umutlarını bir başka bahara ertelemelerini temin etmeye çalışmaktadırlar.

Onlar sürekli olarak bölge üzerinde nüfuzlarını kalıcı kılacak planlar yapmaktadırlar. Rabbimiz ise şöyle buyurmaktadır:

Tıpkı bunun gibi her kentin kimi ileri gelenlerini o kentin halkına karşı komplo düzenleyen azılı günahkârları yaptık. Aslında onlar kendilerine karşı komplo düzenlerler, ama bunun farkında değildirler.” (Enam: 6/)

Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de onların tuzaklarına karşı tuzak kuruyorum. Sen şimdi küfretmekte olanlara bir mühlet ver, kendilerine az bir süre tanı.” (Tarık: 86/15-17)

Sömürgeci batılı devletler şunu çok iyi idrak etmelidirler ki, İslam ümmeti bu günden sonra artık hiçbir şekilde diktatörlerin ve onları başlarına bela edenlerin vesayeti altında yaşamayı kabul etmeyecektir. Çünkü bu halklar yıllarca kendilerine tattırılmayan onurlu ve şerefli bir yaşamın tadını aldılar bir kere.

Onlar, diktatörlere karşı duruşları ile Allah rasulü (s.a.v.)’nün “Allah’a itaat yolunda ölmek ma’siyet dolu bir hayattan daha hayırlıdır” sözüne tercüman olmaktadır.

Onlar, 1911’de Libya’yı işgal eden İtalyan Generali Grasyani “Niçin kazanamayacağınızı bildiğiniz bir savaşı sürdürüyorsunuz” dediğinde ona “General! Bizimle savaştınız bizden sonrakilerle de savaşacaksınız onlardan sonrakilerle de… Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım!!” diyen Ömer Muhtar’ın torunlarıdır.

Ey Libya halkı: SİZLER CELLATLARINIZDAN DAHA ÇOK YAŞAYACAKSINIZ!!!

* İlahiyatçı/Yazar

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara