Libya isyanı batıdan neden destek göremedi?
Libya isyanı Mısır'a oranla daha kanlı olmasına karşın hemen hiç bir ülke Libya halkının yanında açıkça yer alamadı. Kuds-ül Arabi gazetesi, yayın yönetmeni Abdülbari Atwan bu durumu şöyle yorumluyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-02-22 00:50:44
İsyanın doğum yeri: Bingazi
Libya’daki mevcut ayaklanma, ekonomik etkenlerden ziyade siyasi etkenlere dayanıyor. Zira nüfusun yüzde 52’sini oluşturan 25 yaş altı gençler, babalarının 40 yıl boyunca maruz kaldığı aşağılanmayı kabullenmiyor; sosyal adalete, demokratik değişime ve ülke servetinin eşit dağılımına ulaşmak için köklü değişim istiyor. Göstericiler, rejimin kökten değişimini destekliyor, rejimse ayaklanmayı bastırma çabasında. Ölü ve yaralı sayısı gün geçtikçe artıyor. Rejime bağlı güçler, göstericileri püskürtmek için gerçek cephane ve füze bombaları kullandı.
Libya rejimi, Tunus ve Mısır’dan dersler çıkardı ve bu iki ülkedeki rejimlerin göstericilere karşı kanlı katliamlar işlemekte tereddütünün kendi düşüşlerine yol açtığını düşünüyor ve ayaklanmaya karşı tüm baskı kartlarını oynuyor. Libyalılarsa rejimin tamamen değiştirilmesine dek gösterileri sürdürmeyi, Tunus ve Mısır halklarından öğrendi.
Kaddafi, ülkesinin doğu bölgesinde ve özellikle Bingazi’de pek sevilmiyor. Üstelik bu şehir, krallık rejimine karşı devrime en fazla destek veren şehirlerdendi. Bu bölge, sıkıntıların ve darbelerin kaynağı ve aşırılıkçı grupların doğum yeri oldu. Bingazi’yse, son yıllarda Kaddafi rejimine ve destekçisi olan Devrim Komuta Konseyi’ne en çok muhalefet eden şehirdi. Mevcut ayaklanmanın ilk kıvılcımının bu şehirden atılması normal.
Kaddafi, tutumların da inatçılığın, sertliğin ve sinirliliğin damgasını vurduğu bir şahsiyet. Ayaklananların talepleri karşısında kolaylıkla ödün vermesi beklenmiyor. Zira Kaddafi, Devrim Komuta Konseyi’nin talepleri karşısında da taviz vermemişti; muhaliflerine alışılmadık sertlikle muamele etti ve yanında konseyden sadece birkaç kişi kaldı.
Kabile ve ordu etkenleri
Mısır ve Tunus devrimleri başarılı oldu, çünkü ayaklananlar hem sabırlıydı hem de güçlü orta sınıfın omurgasını oluşturduğu kabileciliğe dayanmayan sivil bir toplumdu. Bu iki ülkedeki vatandaşların çoğu esnafken (birinci derecede çiftçi), Libya toplumuna kabile yapısı hâkim. Kabile etkeni, devrimin başarısı veya başarısızlığı ve rejimin bekası veya düşmesinde büyük rol oynuyor. Bu çerçeveye eklenebilecek bir başka unsur da Libya’da Mısır ve Tunus’takine benzer güçlü bir ordunun olmayışı. Kaddafi, orduya güvenmiyor ve orduyu kendi rejimi için tehlike olarak görüyor. Bu nedenle alternatif olarak ‘silahlı halk’ adı altında orduyu feshetti. Bu durum, Libya’daki ordu kalıntılarının varlığını ortadan kaldırmasa da ordunun silahlanması zayıf, rejime bağlılığı da şüpheli. Bir taraf için şartları belirlemede büyük rol oynamasıysa, uzak bir ihtimal. Bu da Kaddafi’nin kendi oğullarının veya kabile fertlerinin başkanlığını yaptığı milislerin ve özel güvenlik güçlerinin rolünü takviye etmesinin sebebini açıklıyor.
Libya rejiminin Arap vatanında dostları az, Batı’dakilerle dostluğuysa henüz pekişmedi. Bu nedenle doğudan, batıdan veya kuzeyden güçlü destek beklemek zor. Hatta tam tersini görmemiz, uzak bir ihtimal değil. Ölü ve yaralı sayısı artarsa, Darfur senaryosu tekrarlanabilir. Güvenlik Konseyi’nden ‘masumları koruma’ başlığı altında müdahale yönünde çıkacak bir karar da görmek mümkün.
Önümüzde üç seçenek var
Libya rejimi, elindeki tüm güvenlik araçlarını kullanıyor. Ülkenin doğusunun göstericilerin eline geçmesinden sonra bir İslam emirliği kurulduğu haberlerinin sızdırılmasıysa, Batı’yı protestolara karşı korkutmak isteyen kartlardan biri. Batı’ysa ya bu korkuyu kabul etmiyor ya da devrimler karşısında diktatör müttefiklerini kurtaramıyor. Batı, Arap bölgesindeki en büyük müttefiki olan Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’i bile bırakıyorsa, Kaddafi’yi tutması da beklenemez.
Libya’da ayaklanma durmayacak. Keza rejimin bastırma girişimleri de. Ülke şimdi üç seçenekle karşı karşıya: İlki, rejimin kayıpları azaltmak için gönüllü olarak çekilmesi. İkincisi, ülkenin bütünlüğünün iki veya üç devlete bölünmesi -ki rejim, bunlardan biri olarak kalabilir-. Üçüncüsü, isyanın tüm ülkeye yayılması ve Kaddafi’nin kaçmak zorunda kalması. Son bir seçenekse, Libya ayaklanmasının zaferi ve ülkenin bütün kalması seçeneği, ki bizce en çok tercih edilendir. Gerçi Arap halklarının ezici çoğunluğunun temennisi de bu yönde.
(Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, Genel Yayın Yönetmeni, 21 Şubat 2011)
Haber Ara