Richard Falk* / TİMETURK
En azından, Washington ya da Telaviv’den açıkça yapılan herhangi bir açıklama gelmedi – Hükümetler en çok Mısır devriminin askeri müdahalesini şaşkınlıkla izliyor. Bu tür bir kısıtlama, jeopolitik akıl sağlığının, sömürgeciliğin ardından gelen ahlaktan daha anlamlı olduğunu ortaya koyar fakat yine de, en azından geçici olarak kurulu siyasal düzeni bozan, gerçekleşen değişimin önleminin alınmasına olanak sağlar.
Ve henüz görülen ve görünmeyen yollarla, dış aktörler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve belirgin Amerikan tarzı emperyalistlik farz edilen ve baba imtiyazlarla, zalim ve yozlaşmış Mübarek diktatörlüğü tarafından süregelen sübvanse esaretini, Mısır halkının bu olağanüstü ayaklanmasının neticesinde şekillendirmek ve neticelendirmek için çare arıyorlar. Bu Amerikan liderliğindeki diplomasinin, kargaşa yönetiminin görünen yüzü olmadan, ayırt edici en belirgin özelliğidir, bu yüzden rejim hayatta kalır ve göstericiler aksilikle ‘normallik’ diye adlandırılan döneme geri dönerler.
Ben en çok Başkan Obama’nın, devrimci ayaklanmaya nasıl yanıt verilmesi gerektiği hakkında Mübarek rejimini talimat vermeye açıkça yetkili sıfatıyla görmesini bu yüzden şaşırtıcı buluyorum. Gösterilen çabaya değil- fakat özgür irade, ulusal egemenlik ve demokrasi meşruiyeti etrafında kurulu bir dünya düzeni içinde sadece emperyalist kapanıklığın(mahcubiyetin) olmamasına- bunun eksikliğine hayret ediyorum.
Ve neredeyse şaşırtıcı olan, velev ki kapılı kapılar ardında, itaatkâr şekilde söz dinleyip ve ona göre davranıyor olsa da - rehber kisvesi altındaki kabul edilemez girişimiyle toplumda numara yapması Mübarek’in başarısızlığıdır. Efendi ve hizmetçinin bu jeopolitik tiyatro performansı bütün sömürgeci ve onların ulusal işbirlikçileri tarafından sömürgeci zihniyetin devamını ileri sürer.
Tek hakiki riayet edilecek yeni-sömürgecilik mesajı: " Kenara savul(çekil) ve alkışla " Geçmiş yüzyılın büyük dönüşüm mücadeleleri, küresel güney boyunca Avrupa sömürge imparatorluklarından kurtulmak için bir dizi meydan okumayı gerektirdi. Ama siyasal bağımsızlık dolaylı fakat gizlice fırsat kollayan ekonomik ve stratejik çıkarları korumak için tasarlanmış kontrol yöntemlerine bir son getirmedi. Böyle bir dinamik, kabul edilmemiş eski sömürge efendilerinin veya Batılı haleflerinin isteklerine hizmet etmek için kendi halkının refahını feda eden siyasi liderlere güven anlamına geldi- 1956 Süveyş krizinden sonra Orta Doğu’da Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde Birleşik Krallığın ve Fransa’nın yerini aldı.
Ve Batı’nın bu yeni sömürge uşakları, ülkelerinin yerli servetiyle ilişkili olarak sanal mülkiyet hakları ile yetkili iyi ücretli müstebitleri oldular, bu onların yabancı sermayeyi kabul eder hale gelmelerini sağladı. Bu bağlamda, Mübarek rejimi yeni sömürgecilik başarısının afiş çocuğu oldu. Batının liberal gözleri uzun zamandır bu dış politika başarısı için gerekli olan istismarın iç yüzünü fark etmemeye alışkındır- bu sonradan göz ardı eden bazı cesur gazeteciler tarafından fark edildi veya ‘solcu’ kabilinden bazıları tarafından zorunlu itibar kaybetti. Bu, eleştiriyi saptırmakta başarısız olduysa, onlar genelde Arap topraklarının kültürü ile gelen ve eziyet eden küçümseyici bir gülümseme ile beraber gösterirlerdi- sağduyulu yabancıların herhangi bir rahatsızlık olmadan, adapte olduğu bir gerçektir.
Aslında, bu durumda, gönüllü işkence araçları ve olanakları sağlayan yabancı ülkelere yerleştirmek için CIA tarafından sevk edilen ‘terörist zanlıları’na, ‘aşırı hükümlerin’ gizlice uygulandığı sorgulama mekânlarından biri olarak hizmet veren Mısır bu tür uygulamalar için tamamen uygundu. "Bir insan hakları başkanlığı" ile kastedilen bu mudur? Krizdeki Mübarek hükümetinde, Başkan Obama'nın özel elçisinin, CIA in ileri gelenlerinden bir Amerikalı olan Frank Wisner’dan başkası olmadığı göz ardı edilmemelidir.
ABD’nin bölgesel çıkarlarına hizmet veren bu çeşit yeni sömürgeci devlet arasındaki ilişkiler - petrol, İsrail, İslam’ın güçlenmesini engelleme politikası, istenmeyen nükleer silahların çoğalmasından kaçınma- güç karşılığında, ayrıcalık ve bu süreç içinde ulusal halkın itibarını ve mutluluğunu feda etmiş olan çökmüş küçük ulusal elitin yetkisinde bulunan refah- hakkında net olunmalıdır.
Yeni sömürgecilik çağında, ulusal egemenlik ve insan haklarının popüler bilinci aşılamasının, yalnızca korku bariyerleri dikerek sağlandığı böyle bir yapı, amaçlarını ve değerlerini güden halka gözdağı vermek için tasarlanmış devlet terörü ile desteklenir. Son zamanlarda Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, bu bariyerler ihlal edildiğinde, baskıcı rejimin kırılganlığı karanlıkta parlar.
Diktatör Tunus’da Zeynel Abidin bin Ali’nin yaptığı gibi, ya en yakın çıkışa koşar ya da en yakın veya yabancı arkadaşları tarafından atılır böylece devrimci mücadele vakitsiz bir uzlaşmayla tavlanabilir. Bu ikinci süreç Kahire’de saray seçkinlerinin ve Beyaz Saray’daki destekleyicilerinin son manevralarından birinin sunumu gibi görünüyordu. Sadece zaman karşıdevrimin hiddetinin kazanıp kazanmayacağı günü muhtemelen silah sesleri ve kırbaçla söyleyecektir- ve muhtemelen, eğer eski rejim tamamıyla yeniden yapılandırılmazsa, zamanında gerçekleştirilmemiş vaatler olan reformunun yatıştırıcı jestleri yoluyla.
Gerçekleştirilmemiş- çünkü çöküş ve kitlesel yoksullaşmanın ortasında servetin brüt farklılıkları sadece baskıcı yönetimin yeniden vergi koyması yoluyla yeni-Tahrir Meydanı’nda sürdürülebilir. Ve bu baskı değilse, o zaman sosyal ve ekonomik adalet için hak taleplerine çok uzun direnmek, Filistin mücadelesi ile dayanışma için gereken vesile mümkün olmayacaktır.
Burası ironinin dönüm noktasıdır. ABD’nin büyük stratejisiyle uyum sağladığı sürece ve bu ifadenin halkın iradesinden habersiz küreselleşen dünya ekonomisinin neoliberal derebeyleri için bir tehdit olarak algılandığı veya stratejik sıralamaların Dışişleri Bakanlığı’na veya Pentagon planlamacılarına hoş(sevgili) gibi göründüğü sürece Washington özgür irade mantığına saygılı olacaktır.
Sonuç olarak; sallantıdaki rejimin eziyeti ve şiddetiyle ilgili şikâyet eden Mısır’da, ABD’nin- hakiki değişimi engelleme, Mısır Devletinin daha az demokratik değişimi manasına gelen, süreci dışarıdan yönetebilmek için çalışırken - demokrasinin gelişini kutlamak için sallayıp dalgalandırmaya uğraştığı gibi bir ileri, bir geri gitmek kaçınılmaz. 30 yıldan fazla başkanlık ettiği rejimin düzenlenmesi esnasında, CIA ile asıl temaslarını gerçekleştiren, Mübarek’in sadık askeri Omar Suleiman, Mısır adına geçiş sürecine başkanlık etmek için gizliden, Mübarek’i kalabalığın önüne atma planları yapıyor gibi görünüyor.
Jeopolitik yöneticiler tarafından daha fazla kurnazlık beklerdim ama belki de eksikliği, sık sık büyük imparatorlukların düşüşüne eşlik eden, emperyalist miyopluğun işaretlerinden biridir.
Medya tarafından göstericilere, Mısır sokaklarındaki ölüm ve şiddet riskini göze alma sebepleri hakkında sorulduğunda, çeşitli deyişlerle verilen tepkiler dikkat çekicidir: "Biz haklarımızı istiyoruz": veya "Biz özgürlük ve haysiyet istiyoruz" Elbette, işsizlik, yoksulluk, gıda güvenliği - ve yolsuzlukta öfke, kötüye kullanma ve Mübarek rejiminin hanedanlarının gösterişi şüphesiz devrim ateşini yakan öfkeye anlaşılabilir bir altyapı sunuyor. Suyun üstünde yüzer gibi görünen "haklar" ve "haysiyet", politik bilinci harekete geçirdi.
Bu fikirler; büyük ölçüde Batı bilincinin serasında büyütülen ve ondan sonra önce "milliyetçilik" gibi bir iyi niyet işareti olarak yüzyıl önce masumca ihraç edilen, sadece halkla ilişkiler olarak amaçlanmış olabilir, fakat zaman içinde bu tür fikirler mazlum ve mağdurların hayallerine yol açmış – ve beklenmedik tarihsel an gelip çattığında, alevlenmiştir.
Hollandalı sömürge öğretmenlerinden Batı’da siyasi bir ideoloji olarak milliyetçiliğin yükselişi hakkında öğrendikleri tarafından harekete geçirilen anti-sömürgecilik mücadelesindeki ilk yer almalarının ne ölçüde olduğunu anlatan Jakarta’daki Endonezya radikalleriyle bir on yıl kadar önce konuştuğumu hatırlıyorum.
Fikirler muhafazakâr niyetle yayılmış olabilir, fakat ezilen halkların mücadeleleri adına sonradan tahsis edilir hale gelirse, bu fikirler yeniden doğar - ve yeni bir özgürlükçü siyasetin temelleri olarak hizmet verirler.
Bu Hegelci yolculuğu, ilk olarak I. Dünya Savaşı’ndan sonra Woodrow Wilson tarafından ilan edilen "özgür irade" fikrinden daha iyi hiçbir şey tanımlayamaz. Wilson, yabancı yatırımcıların ve şirketlerin amaçlarının tatmin ediciliğine inanan ve Avrupa sömürge imparatorlukları ile ilgili herhangi bir şikâyeti olmamış, düzeni korumak için her şeyden önce aranan bir liderdi. Ona göre, özgür irade bir dizi etnik devlet oluşumu vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun temelli parçalanmasını tertiplemek için sadece uygun bir araçtı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen, özgür irade diğer tanrılara hizmet eder– ve sömürge yönetimini devirmek için güçlü bir seferberlik aracı haline gelir uyarılarına rağmen, Little Wilson’un hayali yaptı. Zamanımızda, insan hakları; bazen Soğuk Savaş sırasında düşmanla alay etmek için kullanılan bir propaganda pankartından başka bir şey olmamış, bazen emperyalist kimliğe uygun bir engel - ve bazen de devrimci coşkusunun temeli olmuş, Arap dünyasında çeşitli şekillerde yer alan hak ve haysiyet için tamamlanmamış ve sürmekte olan mücadelelerdeki durum olarak görünen benzer şekillerde dolambaçlı bir yol izlemektedir.
Bu gelecek oyunu sonuna kadar nasıl oynar tahmin etmek mümkün değil. Radikal belirsizlik durumlarında rol yapan çok fazla güç var. Mesela Mısır’da, ordunun kartları elinde tuttuğuna ve sonucu belirleyecek ağırlığın nereye konulacağına nihai kararı verdiğine yaygın olarak inanılmaktadır. Ancak bu tür bir geleneksel kanı, bizim hayallerimize hükmeden katı güç gerçekçiliğinin ve o tarihsel mümessilliğin sokaktaki insanlara değil, sonunda generallere ve onların silahlarına ait olduğunun bir işareti değildir.
Tabi ki, sonucun baştan belli olduğu kazananın tarafını tutarak - ordunun sadece akış ile gidermeye çalışmakta olduğu baskıların bulanıklığı var, Sadece komutanlarının konumlarını Mubarek’e borçlu olduğu Mısır’da değil - dünyada, akla, adalete ve ordunun iyi niyetine güvenmek için herhangi bir sebebiniz var mı?
İran'da ordu ve bir kenara çekildi ve bir devrimci süreci Şah'ın yozlaşmış ve acımasız yönetim yapısının şeklini değiştirdi. Halk çok kısa bir süreliğine üstünlük sağladı, demokrasi için teokrasinin yerine geçen bir sonraki karşı-devrimci harekette ellerinden kaçırdıkları olağanüstü inkılâp zaferleri vardı.
Devrimci zaferin birkaç örneği vardır ve bu birkaç durumda devrimci misyonu kesintiye uğratmadan ileriye götürmek hala nadir bir durumdur. Meydan okuma; bazılarının, önceleri eski düzene karşı birleşen hareketin bir parçası olan, fakat şimdi kendi çıkarları için zafer çalmaya niyetlenenler tarafından başlatıldığı, karşı-devrim projelerinin hemen hemen kaçınılmaz olduğu durumlarda, ihtilalın düşmesine engel olmak içindir, İhtilal zamanının karmaşası, özgürleşme, adalet ve onların hareketli idealleri olarak demokrasiyi mütalaa edenler tarafından son derece dikkat gerektirir, çünkü insancıl siyaset pahasına iktidarı ele geçirmek isteyen düşmanlar olacaktır.
Mısır devriminin en etkileyici özelliklerinden biri bu noktaya kadar toplumsal değişimi barışçı gösterilerle gerçekleştirmeyi amaçlayan olağanüstü teknikler ve rejim tarafından gönderilen baltagiyya’nın tekrarlanan kanlı provokasyonu karşısında bile, toplu göstericiler tarafından gösterilen dayanışmadır. Bu teknikler bu provokasyonlar tarafından yönlendirilmeyi reddetti ve biz sadece; provokasyonları uzaklaştırma ve karşı-devrim gelgitlerinin durulması, ya saldırı tarihinin abesliğinin idrak edilmesi ya da uzun süren bir aradan sonra şiddetle tahrip edilmiş, gayri meşruluğu kapsayan uzun süreli bir benimseme sürecinin yıkıcı etkilerinin onarılması umudumuzu kaybetmiyoruz.
*Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi ve BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü
Bu makale Zehra Ulucak tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.