Sibel Eraslan, siyaset yapmak gibi bir düşüncesi olmadığını ve yazı yazmaya devam edeceğini söyledi. Eraslan, bundan sonra Star Gazetesi'nde yazı yazacağını duyurdu.
STAR'IN YENİ DÖNEMİNDE
Eraslan, yazılarına ne zaman başlayacağına ilişkin soruya ise, "Gazete, yeni bir logo ve tasarım çalışması yapıyor. Bir kaç güne biteceğini öğrendim. Star'ın yeni döneminde bende olacağım" şeklinde cevap verdi.
ALLAHAISMARLADIK
Sibel Eraslan 11 yıl boyunca sürekli olarak köşe yazarlığı yaptığı Yeni Akit'i bıraktığını bugünkü "Allahaısmarladık" başlıklı yazısında duyurmuştu.
İşte o yazı:
12 yıla yakın zamandır Vakit/Yeni Akit'te yazan Sibel Eraslan gazetesine veda etti.
Duygusal bir yazı kaleme alan Eraslan, neden ayrıldığı konusunda ironik anlatımı tercih etti.
İşte o yazı:
Allahaısmarladık...
1999’da Yazar Yaşar Kaplan’ın hukuk dışı bir şekilde derdest edilmesi üzerine “boşta kalan” köşeyi, yazmaya başlayarak geldim aranıza. Kötü günlerdi, 28 Şubat’ı iliklerimize kadar hissettiğimiz... Yazıdan ve itirazdan başka, çokça bir şey de gelmiyordu ellerimizden ve yazı halen savunmadır benim için. Hayatı savunma...
Yargıçlardan üniversite hocalarına kadar herkesin brifingten geçtiği, herkesin fişlendiği, kadın bakanların yağlı kazığa oturtulmakla tehdit edildiği, İmam Hatip Liselerine keskin nişancıların gönderildiği günler... Birilerinin eğilip bükülmeden durması gerekiyordu. Vakit gazetesi bunu yaptı.
Benim ve gazetemin durduğu soğuk hava şartlarında, bir değil tam üç yüz on iki generale yönelik bir savunma gerekliydi. Ardından açılan koridorda; Ayışığı, Balyoz, Yumruk benzeri kabuslarla, susturulmanın, hemen her türlü tehdidin altında gıcırtılar çıkartan bir kurşun kalemden daha fazlası olmadım hiçbir zaman. Günlük yazı, akıntıya karşı kürek çekmek demektir. Bazen yok edilmeyi göze alarak yazdığınız yazıların, bir gün kafesteki papağanın altına serilmiş olduğunu, diğer gün üzerinde kahvaltı edildiğini, başka gün kesekağıdı halinde içine kestane konduğunu görünce size kalan; buruk bir tebessümdür. Hayatın ironisi gibidir bu. Balıksırtı. Dünyanın en derin okyanusları oysa, işte o balıksırtında taşınır.
Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi’ndeydim. Yazıyı değil hayatı teklif ettim etrafımdaki gençlere. Hayata kıyasla yazıdaki korkaklığı hep fark ettiğimdendir belki... Bu yüzden mesafem olmadı hayatla hiç, okula giremeyen kızlar, grev yapan işçiler, mülteciler, mayın tarlaları, kadınlar, çocuklar, imzalar, pankartlar, göz yaşartıcı bombalar, kelepçe ve mahkeme önleri, mevlitler, kırkbir yasinler, hasta ziyaretleri, cenazeler kadar doğumevleri de, yazı masam yerine geçtiler. Geçenlerde, Kitap Fuarındaki imza günüme Mavi Marmara şehitlerinden Furkan Doğan’ın ablası geldi, sarıldım ona sımsıkı, bir cennet hediyesi gibiydi selamı. O anda, yazabildiğime şükrettim... Arkadaşlığı dünyaya değişmedim, hiç değişecek de değilim... Arkadaş, hayatın anlamı ve gramajıdır benim için, hatta cennet hayali. Arkadaş ütopyadır... Gereği neyse yapılır, ben de onu yapıyorum.
Sizler beni evladınız, kardeşiniz, arkadaşınız olarak gördünüz, bildiniz. Ben de öyle... Medyanın sağır sanallığına, profesyonelliğine mahkum olmadıysam, en başta sizlerin gerçekliğiniz sağlamıştır bunu. Ama ben de gerçek oldum hep. Üzüntümle, neşemle, kaybedişlerimle, ümitlerimle ve bazen hatalarımla, tereddüt ve korkularımla da, samimiyetle paylaştım hissiyatımı sizlerle...
Hayatımın en zor günlerinde bana destek çıkmış Mustafa Karahasanoğlu’na ve ailesine teşekkürü bir borç bilirim. Başta Hasan Karakaya ve Ali İhsan Karahasanoğlu olmak üzere tüm gazete yetkililerine, mesai arkadaşlarıma, değerli yazarlarımıza, bana yazma fırsatı verdikleri için, tahammül gösterdikleri için... Teşekkürler.
Allahaısmarladık...