Dolar

34,9528

Euro

36,6412

Altın

3.002,91

Bist

10.005,28

Tunus ve Mısır'ın düşündürdükleri

Tunus’ta meydana gelen ayaklanma ve hükümetin düşürülmesi, görüldüğü kadarıyla önceden planlanmış, organize edilmiş bir hareket değildir. Yıllar yılı biriken isyan ve nefretin patlaması, zulmün ve dayatmanın karşılığını bulmasıdır.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-02-01 12:35:15

Tunus ve Mısır'ın düşündürdükleri

Dr. Şerafeddin Kalay

Planlarını dünya hesapları üzerine yapıp, ahireti unutanların, hayatı Huzur-u İlahîye çıkma ve hesap verme şuuruyla yaşamayanların hesaplarının, hırslarının tutmadığı, parçalandığı, yıkıldığı anlardan biridir. Hayatı başka insanlar için felaket olanların, ettiklerini ve ektiklerini dünyada iken bulmalarıdır.

Mısır’daki de ilk bakışta bunun bir benzeri gibi görünüyor. Ancak Tunus’ta yangın başlamıştır, onu sıçratmak kolaydır, tam da sırasıdır, denilerek yönlendirmelerle yapılmış ve halk patlaması süsü verilmiş de olabilir.

Ancak bizim şu noktada asıl vurgulamak istediğimiz, yıllar yılı İslâm dünyasının üzerine çöreklenen, hırs ve zulmün direği olan, demokratik, hoş görülü görünen batılı idarecilerin maşası veya kuklası olmaktan utanmayan, dinine, vatanına ve milletine hıyanet eden, kendini kahraman veya kurtarıcı makamına koyan, yapmadığı işlerle övülmekten hoşlanan insanların hal ve tavırları değildir. Onların kendilerini de, mensubu oldukları milletleri de dünya gözünde nasıl gösterdikleri, nasıl küçük düşürdükleri de değildir. Yıllar yılı yaşadıkları ve içinde yüzdükleri medih ve yalanlarla dolu yapmacık dünya da değildir…

Dikkat çekmek istediğimiz şudur: “Galeyan gelince mantık savuşur” denmiştir ki, doğrudur. Galeyana gelen Tunus ve Mısır halkı nereye gidiyor? Şu anda ne yaptığının farkında mıdır? Yaptıklarını niçin ve ne uğruna yaptığını, nereye doğru yol alındığını biliyor mu?..

Niçin? Sorusunun cevabı belki de; “Zalimin defolup gitmesi için” şeklinde gelebilir. İlk akla gelen cevap da bu. Bunu zulümden nefret eden ve zalimin İblis’e uşaklık ettiğine inanan her mü’min söyleyebilir?

Akla gelen başka bir ifade de şudur: “Bir zalim cezasını bulsun ve âleme ibret olsun. Bu bile güzel…”

Evet, bu da güzel. Ancak unutulan veya ihmal edilen bir gerçek var. Zâlimin yerine kim gelecek? Zulüm çarkının yerine nasıl bir çark kurulacak? Hakkı, adaleti, hürriyeti, insafı, şefkat ve merhameti, kardeşlik ve dostluğu baş tacı eden, iki cihan saadetini hedef bilen bir idarî çark mı yoksa daha zalim, daha despot veya daha yumşak, daha kitabına uydurmasını bilen, daha yaldızlı kelimelere bürünmüş, daha gösterişli ambalajlanmış, dış dünyadan daha destek gören bir başka çark mı?

Unutmayınız, Saddam zâlimdi, gitti. Yerine ne geldi?. Şu anda ülkesinde neler yaşanıyor? O zalimdi, ne gariptir ki, mazlum öldü… Buna da dikkat ediniz. Bu da ayrı bir ibretlik levha idi. Kim bilir daha ne ibretler yaşanacak?!

Bu kelimeleri zulüm yerinde kalsın, dokunmayın, zulme isyan etmeyin, daha kötüsü gelir manasına söylemiyorum. Asıl enerjinin, zulmün yerine hak, adalet, ilim ve irfanın gelmesi yönünde sarf edilmesi gerektiğinin lüzumuna dikkat çekmek istiyorum. Konulan son noktanın, verilecek son hükmün ne kadar önemli olduğu bilinsin arzu ediyorum. Çünkü yıllar yılı bu yönden derin ve acı yaralar aldık.

Geriye dönüp yakın tarihe bakınız: Ömerü’l-Muhtar örnek ve şanlı bir mücadeleden sonra şehid oldu, onun mücadelesi, fedakârlıkları üzerine kimler kondu?

Afgan mücahidleri mü’minlerin gönlünde taht kurmuş, süper güç Rusya’ya kök söktürmüş, cihad ve zafer uğruna ne fedakârlıklar sergilenmiş, nice fidanlar şehid verilmiş, Afgan Dağları tekbir sesleriyle inlemişti. Sonu nereye vardı? Şimdi gönüllerde aynı Afganistan, aynı Afgan Mücahidleri var mı?.. Mü’min gönüllerden Afganistan’a aynı yardımlar akıyor, aynı duâlar ediliyor mu?..

İzzeddin Kassam’ların şehadetinin arkasından ne geldi?

Uzaklara gitmeyiniz. Çanakkale’de, İstiklâl savaşında şehid olanlar gönüllerinde hangi duygular taşıyorlar, ne uğruna cepheye koşuyorlar, düşman üzerine “-Allah! Allah!” nidaları ile hücum ediyorlardı. Nasıl bir ülkenin hayalini taşıyorlardı, sonra ne oldu? Onların şehid bedenleri üzerinde, hayallerinde yerli yerine oturan bir ülke mi yükseldi dersiniz?

Onların nezih kanlarının suladığı topraklar üzerinde nasıl bir zihniyet taht kurmaya çalıştı, dersiniz? Kurulanların neresi eğri, neresi doğruydu?...

Söyleyecek çok şeyler olduğunu sizler de biliyorsunuz.

Tunus’un varacağı yer, geldiği yerden daha önemlidir. Zulmüne zulüm katan, Müslümanlara kan kusturan, başörtüsünü sokakta dahi yasaklayan bir zihniyet gitmiştir. Ancak ortalık bulanıktır. Onun yerine gelen, ne daha zalim bir zihniyet ne de daha iyi uyuşturan bir zihniyet olmalıdır. Gayretler bu yönde sarf edilmelidir.

Mısır’da bir firavun gidip yerine başka firavun gelecekse, kullanım tarihi biten bir Amerikan uşağı gidip yerine tazesi boy gösterecekse emeklere ve umutlara yazık olacaktır…

Yaşanan yağmalamalar, galeyan ve mantıksızlığın ortaya çıkarttığı yağmalama ve katiller zaten yeteri kadar rencide edici, küçük düşürücüdür…

Şu anda gerçekten hak ve hakikat safında yer alanlar, mahmurluktan ve aşırı ihtiyat ürkekliğinden sıyrılmalı, el ele, omuz omuza vermesini bilmeli, derhal bu yönde organize olmalı, şura meclisi oluşturmalı, seri ama isabetli kararlar vermeyi başarmalı, kararları uygulamalı, deli-bozuk akan seli doğru yönlendirmeyi ve iki cihan saadetini elde edecek bir çizgide durdurmayı ve sebat ettirmeyi başarmalıdır.

Şimdi gelenler, gidenlerden daha önemlidir. Bu unutulmamalıdır.

Sonunun hayır, gelecek günlerin güzel olması niyazıyle…

Kaynak : serafeddinkalay.com

Haber Ara