YÜKSEK YARGI ORGANLARI İLE İLGİLİ TASARILAR -CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ HAMZAÇEBİ:
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ile ilgili yasa tasarılarının kabul edilmesi durumunda Adale
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-01-26 15:00:00
Hamzaçebi, Anayasa ve Adalet komisyonlarının CHP'li üyeleri ile düzenlediği basın toplantısında, Ankara Beypazarı'da meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden mevsimlik işçilere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi. Hamzaçebi, inceleme yapmak üzere Ankara Milletvekili Tekin Bingöl başkanlığında bir partili heyetin Beypazarı'ya hareket ettiğini bildirdi.
TBMM gündeminde yer alan ve yüksek yargı organlarıyla ilgili düzenlemeler içeren tasarılar konusunda değerlendirmeler yapan Hamzaçebi, Adalet ve Kalkınma Partisinin 'din ve anayasa eksenli bir siyaset yürüttüğünü' öne sürdü. Partinin din eksenli siyasette kendisini 'toplumun muhafazakar değerlerinin sahibi', CHP başta olmak üzere diğer partileri bu değerlerin karşısındaymış gibi konumlandırarak bunu oya dönüştürmek istediğini iddia eden Hamzaçebi, toplumu muhafazakar değerler etrafında kutuplaştırmanın Adalet ve Kalkınma Partisinin başvurduğu bir yol olduğunu ileri sürdü.
Adalet ve Kalkınma Partisinin anayasa eksenli siyasette ise daha fazla özgürlük ve demokrasi gibi kavramları kullanarak kendi otoriter rejimini kurmaya yönelik adımlar attığını iddia eden Hamzaçebi, bu şekilde de toplumun iki kutba ayrıldığını ifade etti.
Bir tarafta iktidar gücünü kullanan halktan kopuk bir seçkinler grubu olduğu, öte tarafta da bu iktidar hegemonyasının ezdiği geniş halk kesimlerinin bulunduğu tezinin işlendiğini belirten Hamzaçebi, 'AKP'nin kendisini bu geniş kesimlerle özdeşleştirdiğini ve iktidar seçkinlerine karşı mücadele yürütüyor gözüktüğünü' kaydetti.
Hamzaçebi, 'Her nasılsa 9 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi hala bir iktidar seçkinleri grubuna karşı halkın sesini temsil ettiğini iddia etmektedir. Popülist siyasette bu şekilde toplum kutuplara ayrılarak bu ayrıştırma seçimlerde oya dönüştürülmek istenmektedir' dedi.
Mevcut politikanın arkasındaki gerçek niyetin Türkiye'yi otoriter bir rejime taşımak olduğunu iddia eden Hamzaçebi, şöyle devam etti:
'Kuvvetler ayrılığı AKP ile ile birlikte zedelenmiştir. Türkiye, daha özgürlükçü bir anayasaya doğru yol alması gerekirken, kuvvetler ayrılığı rejimi bugün yürütmenin diğer bütün kuvvetler üzerinde hakim olmaya çalıştığı bir rejime dönüşmüştür, dönüşmek üzeredir. TBMM'ye getirilen Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştayın yeniden yapılandırılmalarına ilişkin kanun tasarıları bizim bu konudaki endişelerimizi haklı çıkarmaktadır. Bu tasarılarla Adalet ve Kalkınma Partisi yüksek yargıya hakim olacaktır. Bu bir siyasi hakimiyettir, yüksek yargıya AKP'nin damgasını vurmaktır. Yapılmak istenen budur. Bunun demokrasi ile bağdaşır yönü yoktur. Bu gelişmelerden endişeliyiz. Toplumu bu konuda dikkatli olmaya davet ediyoruz.'
-ÜYELERİN ORTAK AÇIKLAMASI-
CHP Konya Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Üyesi Atilla Kart, Anayasa ve Adalet komisyonlarının CHP'li üyelerinin hazırladığı ortak metni okudu.
Metinde, 'AKP'nin derin devletinin inşa edildiği' iddia edilerek, 'Daha önceki iktidarlar döneminde gerçekleştirilen nispi partizanlaşmayla, hiçbir şekilde kıyaslanmayacak bir süreçten söz ediyoruz. Bu süreçte, bundan böyle devlet yönetiminde kritik görevlerde kamu görevlisi yoktur. Kamu yönetiminde, partinin memuru vardır, cemaatlerin memuru vardır' görüşü dile getirildi.
Devlet yönetiminde 'Benim memurum, benim müsteşarım, benim bakanım' döneminden sonra 'benim yargıcım' döneminin yeni HSYK yapılanmasıyla birlikte, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay tasarılarıyla hayata geçirilmek istendiği iddia edilen metinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm direnme unsurlarını ve hayatiyetini yok eden, rejimi faşist bir yapıya dönüştüren sürecin nihai aşamasıyla karşı karşıya olduğu görüşü savunuldu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in, 1995 yılında yayımladığı makaledeki görüşlerin, 'AKP iktidarıyla birlikte adım adım ve maharetle hayata geçirildiği' görüşüne yer verilen metinde, şunlar kaydedildi:
'Türkiye'de laiklik ilkesinin yerini, İslamla bütünleşmesi ve daha Müslüman bir yapıya devretmesi gerektiğini, artık bunun zamanın geldiğini ifade eden Ömer Dinçer, aslında Başbakan'ın sözcüsü konumundadır. Kutsal değerlerimizi ve İslamiyeti istismar ederek, faşizmi kurumsal hale getirmek isteyen siyasi iktidarın önündeki en önemli engel ise yargıdır. Bugün görüşülmekte olan tasarılar yargı engelini tümüyle bertaraf etmenin ve rejimi dönüştürmenin nihai aracı haline gelmiştir. Türkiye, Cumhuriyet ve demokrasinin kazanımlarını kaybetme noktasına gelmiştir. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu ise devlet olarak dikta yapılanması, toplumsal olarak da bölünmedir, ayrışmadır.
Tüm yargı mekanizması ve kazanımları, yeni oluşturulan ve birçoğunda yargıçlık misyonu bulunmayan Anayasa Mahkemesine boğdurulmak ve hegemonyasına sokulmak istenilmektedir. Bugün için Yargıtay ve Danıştay'a egemen olamayan siyasi iktidar, Yargıtay ve Danıştayı Anayasa Mahkemesi aracılığıyla ezmek ve etkisiz kılmak istemektedir. Anayasa Mahkemesi içinde Başkan aracılığıyla bir 'Dikta Makamı' oluşturulmaktadır. Siyasi İktidar, doğrudan kendisine tabi olan Anayasa Mahkemesi yoluyla, 2011 seçimleri sonrası planladığı yeni anayasa düzenlemesiyle hukuk ve demokrasiye nihai darbeyi vurmayı amaçlamaktadır.'
Nazi dönemindeki yargı uygulamaları üzerinden değerlendirmeler yapılan metinde, şunlar kaydedildi:
'Bir siyasi iktidar, faşizmi adım adım devlet yapısı içinde kurumsal hale getiriyorsa, çağdaş anayasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri gasp ediyorsa, orada artık insan hakları evrensel sözleşmelerinde ve uluslararası sözleşmelerde düzenlemesi yapılan 'baskıya ve faşizme karşı direnme hakkının' meşru şartları oluşmuş demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm yurttaşlarını, bu 'açık ve yakın tehlikeye karşı' uyarıyor, anayasal ve meşru zemin içinde toplumsal haklarını kullanmalarının zorunluluğunu dile getiriyoruz. Gün o gündür.'
-'DİRENMEYE ÇAĞIRIYORUZ'-
Hamzaçebi ve Kart, soruları da yanıtladılar.
Kart, bir soru üzerine, söylediklerinin çok net olduğunu, demokrasinin siyasi partileri, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve kamuoyuyla bir bütünü oluşturduğunu ifade etti. Kart, 'Bu yapı içinde bütün unsurları anayasal ve meşru zemin içinde direnmeye ve muhalefete çağırıyoruz. Söylediğimiz budur. Bunun yol ve yöntemleri, vurmadan kırmadan, meşru zeminlerde her zaman için demokrasilerde bulunur' dedi.
Hamzaçebi ise öncelikle TBMM'de gerekli tüm girişimleri yapacaklarını kaydetti. Hamzaçebi, 'Eğer düzeltilmeden yasalaşırsa toplumu bu konuda dikkatli olmaya, sürece ilgi duymaya, bunu hükümete bildirmeye davet ediyoruz. Bunun sonraki adımları zamanı gelince topluma duyurulur' diye konuştu.
Akif Hamzaçebi, bir başka soru üzerine, bugünkü bir gazetede Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekilinin Hizbullah'a yakın olduğu belirtilen bir sivil toplum örgütünü ziyaret gerekçesinin anlatılmak istendiğini kaydetti. Milletvekilinin 'kendisini konunun sahibi olarak gördüğünü' kaydeden Hamzaçebi, 'Referandum süreci içinde bir işbirliği olduğu ifade edilmektedir. Söz konusu dernekte bugün emniyet güçleri Hizbullah operasyonu yapmaktadır. Bunu dikkatinize sunuyorum' dedi.
-'İSTİKRARSIZLIĞA YOL AÇMAZ'-
Bir başka soru üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim barajının indirilmesini bir istikrarsızlık unsuru olarak gösterdiğini ifade eden Hamzaçebi, bunun gerçeklerle bir ilgisinin olmadığını kaydetti. Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni anayasa yapmaktan söz ettiğini, anayasa yapacak bir parlamentonun toplumun bütün kesimlerini temsil eden bir parlamento olması gerektiğini vurgulayan Hamzaçebi, 'Barajın yönetimde istikrar ilkesini tehdit etmeyecek şekilde yüzde 10'dan daha aşağı bir seviyeye örneğin yüzde 7'ye indirilmesi, Türkiye'yi daha demokratik kılacaktır. Bütün yasal ve anayasal düzenlemelerde meşruiyet tartışmasını ortadan kaldıracaktır. Hiçbir şekilde de istikrarsızlığa yol açmayacaktır' dedi.
-'ERDOĞAN'I PROTESTODAN KURTARMA YASASI...'-
Sporda şiddeti önlemeyi amaçlayan yasa tasarısı ile ilgili bir soru üzerine ise Hamzaçebi, tasarıyı 'Erdoğan ve diğer AKP'lileri protestolardan kurtarma yasası' olarak niteledi. Hamzaçebi, 'Onların rahat maç izlemesini sağlamaya yönelik bir tasarıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi seyirciye maça gitme, evde seyret demek istiyor. Maç seyircisinden sinema seyircisi yaratmak istiyor' dedi.
Öngörülen cezaların ağır olduğunu ifade eden Hamzaçebi, görevi kötüye kullanma suçunun cezasının 2 yıla indirildiğini, ancak 'statta yuh demenin cezasının 3 yıla çıkarıldığını' kaydetti. Hamzaçebi, 'Bu cezalar toplumu sokağa döker. Bu, seyirciyi stat yerine sokağa göndermektir. Sivil itaatsizliği harekete geçirmektir. Bunu önermiyorum, ama toplumsal psikoloji bunu böyle algılayacaktır. Bu düzenleme seyircinin tepkisini çekecektir. Seyirciye kızılmaz, seyirci halktır, millettir' diye konuştu.
SON VİDEO HABER
Haber Ara