Filistin'de yaşananlar...
Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli'nin kaleminden Filistin'de yaşananlar...
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-01-25 11:30:03
Türk medyası fazla ilgilenmedi ama Arap ve dünya medyası El-Cezire televizyonunun yayınladığı belgelere büyük ilgi gösterdi. Belgeler Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın İsrail ile ne tür karanlık pazarlıklar yaptığını ve nasıl bir ihanet içinde olduğunu kanıtlıyor. Abbas gerçekte var olmayan Filistin devletinin başkanı. Çünkü Filistin denilen toprakların yarısı 1947'de BM tarafından alınarak dünyanın dört bir yanından getirilen Yahudilere verilmiş ve burada kurulan İsrail Devleti geri kalan Filistin topraklarını 1967'de işgal etmişti. İşgal altındaki Batı Şeria'yı yöneten Abbas ve ekibi işgalci İsrail'e istediği her şeyi veriyor hatta gerektiğinde Hamas'a karşı askeri ve istihbarati işbirliği yapıyor. İhanet; Abbas ve ekibi için söylenebilecek en basit tanımlama. Türkiye dahil tüm dünya tarihinde Abbas ve benzerleri olmuş ve olacaktır. Bu nedenle 'Bu nasıl bir şey' diye şaşırmamalıdır.
Çünkü ihanetin belli bir ölçüt ve gramajı yoktur.
İhanet; karşılığında sağlanan maddi çıkarlarla da açıklanmaz.
Farklı çeşitleri olan ihanet, bir kişilik yozlaşmasıdır. İhaneti belki de iktidar hırsı ya da iktidarsızlık ve tatminsizlikle açıklayabiliriz.
Yoksa dünyanın en zengin ülkesi Suudi Arabistan yönetimi neden ve nasıl bu kadar Amerikan köleliğine razı olabilir?
''Demokrasi, insan hakları ve özgürlük'' palavralarını dillendiren Amerikalılar, neden ve nasıl böylesi ilkel bir yönetime sahip çıkar ve iktidarda kalması için hep destek verir? İşte bu nedenle ben hep Batı'nın ihanet, özgürlük, demokrasi ve bildik kavramlarla ilgili ikiyüzlülüğünü anlatıp duruyorum.
Çünkü ihanet içindeki iktidarlara karşı gelen Arap halkları aynı ABD ve müttefikleri tarafından kuşatılmakta ve gerektiğinde öldürülmektedir. Tıpkı bir zamanlar devrimci-solcu mücadelenin yaşandığı Filistin'de olduğu gibi.
İhanet içindeki Abbas ve benzerlerinden nefret eden Filistinliler, Ocak 2006'da bu kez İslamcı Hamas'ı seçince tüm Batılılar Gazze'ye ambargo uyguladı ve İsrail'in Gazze'yi yerle bir etmesine yeşil ışık yaktı. Anlayacağınız ABD ve yandaşlarına göre 'Ya ihanet içinde olup teslim olacaksınız ya da ölümü göze alarak karşı çıkacaksınız'.
Daha açık bir ifadeyle 'Ya kendinizi ve ruhunuzu satacaksınız ya da radikalleşerek dolaylı da olsa ABD ve yandaşlarının hizmetinde olacaksınız'...
Belki de bu nedenle ABD ve yandaşları komünistlerin, milliyetçilerin ve liberallerin öncü rol oynadığı Tunus devrimine gereken ilgiyi göstermemektedir...Tunus'ta İslamcılar ön planda olsaydı işte o zaman Batılılar bu ülkeyle kendi yöntemleriyle ilgilenecekti...
Yani Batı'ya göre demokrasi ancak ve ancak kendi kriterlerine göre ve kendisinin çıkarlarına hizmet edeceği ölçüde önemli ya da önemsizdir. İşte size bir örnek daha.
Son krizde ABD ve müttefiki yerli ve yabancı ülke ve güçler 'Herkes Lübnan'daki demokrasiye ve parlamenter çoğunluğa saygılı olmalıdır' diyordu. Demek istedikleri şey de kendi yandaşları olan Saad Hariri'nin parlamenter çoğunluğu...
Ancak çoğunluk Dürz”lerin saf değiştirmesiyle kaybedilince Batılılar çılgına döndü. Çünkü yeni aritmetiğe göre yeni hükümeti Saad Hariri değil başını Hizbullah'ın çekeceği muhalefet partileri kuracak. Batılıların demokrasiye bağlılığını hep birlikte yakında göreceğiz... Batılılar kendi demokrasi anlayışlarını egemen kılmak için Lübnan'a yönelik her türlü pis oyun hazırlığında.
Çünkü yeni hükümet Batılıların tezgahlamaya çalıştığı uluslararası mahkemeye dur diyebilir ve Lübnan'da Batı'nın ve doğal olarak Mavi Marmara canisi İsrail'in istemediği yeni bir süreç başlatabilir.
Batı'nın ise Tunus'tan sonra Lübnan'da da yenilmeye tahammülü yok ve olmayacaktır.
Hem de İstanbul toplantısında İran'ı dize getirememişken!
Yarın: Bizdekiler ne yapıyor?
SON VİDEO HABER
Haber Ara