Dolar

34,8786

Euro

36,7036

Altın

3.042,43

Bist

10.058,47

İSRAİL'İN ULUSLARARASI İNSANİ YARDIM KONVOYUNA SALDIRISI -TÜRKİYE'NİN OLUŞTURDU

Türkiye tarafından İsrail'in Mavi Marmara saldırısı için oluşturulan Ulusal Araştırma ve İnceleme Komisyonu, İsrail'deki ulusal soruşturma

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-23 16:13:00

İSRAİL'İN ULUSLARARASI İNSANİ YARDIM KONVOYUNA SALDIRISI  -TÜRKİYE'NİN OLUŞTURDU
Türkiye tarafından İsrail'in Mavi Marmara saldırısı için oluşturulan Ulusal Araştırma ve İnceleme Komisyonu, İsrail'deki ulusal soruşturma sürecinin Uluslararası Veri Toplama Misyonu tarafından da teyit edilmiş olan gerçeklere rağmen İsrail Silahlı Kuvvetlerini aklayan bir biçimde sonuçlanmasını "hayret, esef ve üzüntüyle" karşıladığını bildirerek, "İsrail'in insani yardım konvoyuna gerek savaş, gerek barış zamanında geçerli hukuka aykırı biçimde düzenlediği saldırının, gerçekleştirilme tarzı bakımından da bütün uluslararası prensip, kural ve normları ayaklar altına aldığını" belirtti.
Ulusal Araştırma ve İnceleme Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin 31 Mayıs 2010 tarihinde, Gazze Şeridi'ndeki halka insani yardım malzemesi ulaştırmak üzere 37 değişik ülkeden ve farklı dinlerden yardım gönüllülerinin bir araya getirdiği konvoya uluslararası sularda saldırdığı hatırlatılarak, saldırıda 9 kişinin öldürüldüğü, onlarca kişinin de yaralandığı anımsatıldı.
Türkiye'nin saldırıyla ilgili tüm hususları aydınlığa kavuşturmak üzere, ilgili kurumların temsilcilerinden oluşan bir Ulusal Araştırma ve İnceleme Komisyonu oluşturduğu belirtilen açıklamada, Türkiye'nin talebi üzerine 1 Haziran 2010 tarihinde acilen toplanan BM Güvenlik Konseyinin kabul ettiği Başkanlık Açıklaması uyarınca, BM Genel Sekreterinin de bir Soruşturma Paneli ihdas ettiği kaydedildi. Açıklamada, İsrail'in de bir komisyon marifetiyle kendi ulusal soruşturmasına başladığı hatırlatılarak, ayrıca BM İnsan Hakları Konseyinin de saldırıyla ilgili insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin tespiti amacıyla bir Uluslararası Veri Toplama Misyonu görevlendirdiğine işaret edildi.
Açıklamada gelinen süreç özetlenirken, Türkiye'nin komisyonunun BM'nin konuyu süratle ele alma yönündeki çağrısını dikkate alarak, çalışmalarını yoğun bir şekilde yürüttüğü ve 1 Eylül 2010 tarihinde BM Paneline Ara Raporunu sunduğu kaydedildi. Komisyonun ayrıca, sürecin mahremiyetine özen göstererek bugüne kadar raporunu kamuoyuna açıklamaktan kaçındığı belirtilen açıklamada, "Buna mukabil, raporunu sürekli geciktirerek Panelin çalışmalarını engelleyen İsrail tarafı ise raporunu BM Paneline sunmadan önce kamuoyuyla paylaşma cihetine gitmiştir" denildi.

-TÜRKİYE'NİN KOMİSYONU BUGÜN BİR ARAYA GELDİ-

Açıklamada, bu gelişmeleri etraflıca değerlendirmek üzere bugün bir araya gelen Komisyonun, İsrail'in sergilediği yapıcılıktan uzak tavır karşısında, bu aşamada aşağıdaki hususları kamuoyuyla paylaşmayı kararlaştırdığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"-İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik sözde deniz ablukası yasal dayanaktan ve meşruiyetten yoksundur. Hukuk dışı olan bu uygulamanın uzantısı niteliğindeki İsrail saldırısı da aynı şekilde hukuka aykırıdır.
Uluslararası hukuka göre ablukalar ancak 'uluslararası' nitelikli silahlı çatışmalarda uygulanabilir bir savaş yöntemidir. İsrail'in bir yandan Hamas ile olan silahlı çatışmasını 'uluslararası' olarak nitelendirmekten kaçındığı, diğer yandan uluslararası deniz savaşı hukuku alanında önemli bir külliyat niteliğindeki San Remo El Kitabını sözde ablukasına ve buna bağlı uygulamalarına dayanak olarak öne sürdüğü görülmektedir. Oysa, San Remo El Kitabı, abluka kurma ve açık denizlerde gemi durdurmaya ilişkin hükümleri de dahil, sadece uluslararası silahlı çatışmalara yönelik hukuk kurallarını içermektedir. Hamas'la olan silahlı çatışmasını uluslararası olarak tanımlamadığı müddetçe İsrail'in bu çatışma bağlamındaki hiçbir uygulamasını San Remo El Kitabına dayandırması hukuken mümkün değildir.
-Kaldı ki, İsrail'in sözde ablukası hukuki açıdan böylesine dayanaksız olmasaydı dahi, uygulanış tarzı nedeniyle yine hukuka aykırılıktan kurtulması mümkün değildir. Zira, İsrail, bir deniz ablukasının yasal kabul edilebilmesi için gerekli olan çeşitli koşulları yerine getirmemiştir."
Açıklamada, İsrail'in sözde ablukasının ayrıca, uluslararası hukukun "orantılılık", "gereklilik" ve "makul olma" koşullarını da karşılamamakta olduğu vurgulanarak, Gazze Şeridi'ne yönelik kısıtlayıcı politikasını güvenlik ihtiyaçlarının haklı gösterebileceği boyutun çok ötesine geçiren İsrail'in askeri amaçla kullanılması mümkün olmayan günlük tüketim maddelerini dahi sivil halkı cezalandırmak maksadıyla yasakladığı, bu durumun sözde ablukanın keyfiliğini de açıkça ortaya koymakta olduğu belirtildi.
"Uluslararası hukuk, sivil halka açlık çektirmek amacıyla uygulanan, ya da orantısız zarar veren ablukaları yasaklamaktadır" denilen açıklamada, BM Güvenlik Konseyi, BM İnsani Yardım Mekanizması OCHA, Dünya Gıda Programı, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Dünya Bankası, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Kalkınma Programı ve BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı gibi çok sayıda uluslararası kuruluşun Gazze'deki insani durumu "dehşet veren", "kabul edilemez", "sürdürülemez" veya "hukuk dışı" olarak nitelendirdikleri dikkate alındığında, İsrail'in sözde ablukasının uluslararası hukuka bu noktada da aykırı düştüğünün bariz şekilde göze çarpmakta olduğu bildirildi.
BM İnsan Hakları sisteminin en üst düzeyli görevlileri de dahil olmak üzere, konuyu inceleyen tüm şahsiyetlerin İsrail'in sözde ablukasını "sivillere yönelik kolektif ceza" olarak nitelendirdikleri belirtilen açıklamada, İsrail'in bu uygulamalarıyla insancıl hukuku ve özellikle toplu cezalandırma yasağını ihlal ettiği ifade edildi. Açıklamada, daha sonra şunlar denildi:
"Bütün bu hususlar, İsrail'in sözde ablukasının ve buna bağlı tüm uygulamalarının yasal dayanaktan ve meşruiyetten yoksun olduğunu göstermektedir. Nitekim, BM İnsan Hakları Konseyi'nin saldırıyla ilgili olarak görevlendirdiği Veri Toplama Misyonu da, 'abluka'yı hukuk dışı olarak nitelemiş ve bu noktadan hareketle, insani yardım konvoyunun İsrail tarafından durdurularak, yolcu ve mürettebatının gözaltına alınmasının da hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır.
-Yukarıdaki hususlar, İsrail'in uluslararası yardım konvoyuna saldırısına dayanak gösterdiği 'savaş hukukunu' ihlal ettiğini ortaya koymaktadır. İsrail'in uluslararası yardım konvoyuna saldırısı esasen geçerli olması gereken barış zamanı hukukunun da ihlalidir. Açık denizde seyrüsefer serbestisi ve bayrak devletinin münhasır yetkisi ilkesi, deniz hukukunun en temel kurallarıdır. İsrail, açık denizde seyir halinde olan insani yardım konvoyuna hak ve yetkisi bulunmaksızın saldırarak bu kuralları ağır şekilde ihlal etmiştir.
-İsrail'in insani yardım konvoyuna gerek savaş, gerek barış zamanında geçerli hukuka aykırı biçimde düzenlediği saldırı, gerçekleştirilme tarzı bakımından da bütün uluslararası prensip, kural ve normları ayaklar altına almıştır."

-"SONUÇ MEYDANDADIR"-

"Silahsız sivillerin bulunduğu konvoya kan dökülmesine mahal bırakmayacak şekilde müdahale etme imkânı varken, İsrail, can kaybını kaçınılmaz kılan bir yöntem benimsemeyi yeğlemiştir" denilen açıklamada, pruva üzerinden uyarı ateşi açmaktan, dümeni devre dışı bırakmaya kadar çok sayıda mutat durdurma yöntemine başvurmayan İsrail'in önce konvoydakileri sindirme ve korkutma cihetine gittiği, daha sonra da gece karanlığında öldürücü kuvvet kullanarak gemilere baskın şeklinde saldırdığı bildirildi. İsrail'in tüm bunları yaparken, öngördüğü vahşetin dünya kamuoyuna yansımaması için de gemilere elektronik karartma uyguladığı hatırlatılarak, İsrail'in sivil yolcuların saldırıya karşı meşru müdafaaya başvurması üzerine yeni bir durum değerlendirmesi yapması gerekirken ve bunu yapmak için yeterli zamana da sahipken, bilakis, saldırısını daha da şiddetlendirmeyi tercih ettiği kaydedildi.
Açıklamada, daha sonra şunlar belirtildi:
"Sonuç meydandadır ve tartışılacak hiçbir yönü de bulunmamaktadır.
Başta yaşam hakkı olmak üzere, temel insan hak ve özgürlükleri en kaba biçimde ihlal edilmiş; bu ihlaller yolcuların İsrail'den ayrıldıkları ana kadar yoğun bir biçimde devam etmiştir. BM İnsan Hakları Konseyi'nin Uluslararası Veri Toplama Misyonu'nun raporu da İsrail'in ihlallerini ve uyguladığı şiddeti en çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir.
Komisyonumuz, İsrail'deki ulusal soruşturma sürecinin, Uluslararası Veri Toplama Misyonu tarafından da teyit edilmiş olan gerçeklere rağmen İsrail silahlı kuvvetlerini aklayan bir biçimde sonuçlanmasını hayret, esef ve üzüntüyle karşılamaktadır."

Haber Ara