Dolar

34,8662

Euro

36,6135

Altın

3.046,43

Bist

10.058,47

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI DİNÇER: (2) -'KIDEM TAZMİNATINI ÇÖZÜLMESİ GE

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, kıdem tazminatını, çözülmesi gereken bir sorun olarak gördüğünü belirterek, 'Bununla ilgil

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-22 16:29:00

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI DİNÇER: (2)  -'KIDEM TAZMİNATINI ÇÖZÜLMESİ GE
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, kıdem tazminatını, çözülmesi gereken bir sorun olarak gördüğünü belirterek, 'Bununla ilgili hazırlıklarımızı yaptık. Sadece işçi ve işveren sendikalarını ikna etmek için çaba sarf ediyoruz' dedi.
Dinçer, 11-15 Eylül tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilecek '19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi ve Fuarı' hakkında bilgi vermek üzere bazı gazetelerin köşe yazarlarıyla yaptığı toplantıda soruları da yanıtladı.
'Türkiye'nin istatistik tutmada sorunu olabiliyor. Almanya, Fransa ve İspanya bizden daha fazla iş kazasına sahip. Biz, iş kazasını farklı mı algılıyoruz?' sorusu üzerine Dinçer, 'Dediğiniz gibi, aslında 'iş kazası' diye bir kavram denildiğinde o kavramın içini doldurduğumuz şekil batılılardan farklı. Bizde birçok kaza yaralanmayla sonuçlanmadıysa veya insan hayatını tehdit altına almadıysa kayıtlara alınmıyor' dedi.
Doktorların önemli bir kısmının, hastalığın meslekle bağlantı kuramaması nedeniyle sağlıklı kayıt yapılamadığını ifade eden Dinçer, 'Örneğin geleneksel ayakkabı atölyesinde çalışan birisi bali bağımlısı oluyor ama doktor işiyle bağlantı kurmuyor. Kişi bel fıtığı oluyor ama mesleğiyle bağlantı kurulmuyor. Doktorların teşhis uygulamasını yönetirken, kişinin mesleğiyle arasında bağ kurması çok önemli' diye konuştu.
Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliğine yönelik bir sektör olmadığını, talebin varlığının bir anlam ifade etmediğini belirten Dinçer, Türkiye'nin şu anda ihtiyaç duyulan iş güvenliği uzmanına, iş yeri hekimine sahip olmadığını kaydetti.
İşletmeleri iş sağlığı ve güvenliği uzmanı istihdam etmeye zorlamanın doğru olmadığını, bu mantığın yerleşmesi için çalıştıklarını anlatan Dinçer, iş sağlığı ve güvenliği alanında yaptıkları hukuki düzenlemelerin iptal edildiğini anımsattı.
Dinçer, '2 yıldır yargı ve meslek odalarının itirazlarıyla uğraşıyoruz. 6-7 ay gibi bir süre kaybettik. Yeni bir düzenleme yaptık. Mahkeme yeniden düzenlemelerimizin önünü kesmesin diye dua ediyoruz' dedi.
'Hukukçularınız, hazırlanan yasa ve yönetmeliklerin hukuki olup olmadığını araştırmıyor mu?' sorusuna Dinçer, 'Aslında sorumluluğu da mahkemeye yıkmak niyetiyle anlatmak da istemiyorum. Özellikle tabip odası, meslek odaları olarak vaktiyle bu işleri yaptığı için kazanç kapısını, elindeki gücünü kaybetmek istemiyor. Eğitimleri vaktiyle o yapıyordu. Bizim bunu üniversitelere, özel sektöre açmamızdan memnun değil. Mahkemeye hep giden tabipler odası, mimar mühendis odası oluyor. Mahkeme de bizi dinlemeden yürütmeyi durdurma veriyor. Mesele çok rasyonel bir zeminde gitmiyor' yanıtını verdi.

-'KAZA OLDUKTAN SONRA AH VAH ETMENİN ANLAMI YOK'-

Dinçer, 'Bir yılda 17 bin 284 teftiş yapmışsınız. Bunun 7 bin 822'si iş kazası incelemeleri. Yüzde 45,25 iş olup bittikten sonra gitmişsiniz. Daha çok denetime imkanınız yok mu?' sorusunu şöyle yanıtladı:
'Kaza olduktan sonra ah vah etmenin, maliyetlerine katlanmanın anlamı yok. Önemli olan kazanın olmaması, meslek hastalığına tutulmamasıdır. Erken uyarı sistemleri kurarak bunları çözmek lazım. Denetimden önce proje esaslı çalışmaya başladık 2 yıldır. Önlemek daha ucuzsa bunu yapmak için çaba sarf ediyoruz ama daha çok çalışmamız lazım. Biz hastalanmadan doktora gitmeyen, kaza olmadan kazanın gelebileceğini var saymayan bir milletiz. Arabanızın çok güvenlikli olması işe yaramıyor, direksiyon başına geçenin kendisini tanrı gibi hissetmemesi, ölümlü bir fani olduğunu hissetmesi lazım. Tedbir için sizlerden yardım istiyoruz. İş kazasına baktığınızda bir yılda 64 bin iş kazası olmuş, biz sadece 7 bin tanesine gidip bakabilmişiz. Bu oranlara bakıldığında aslında bunun kamu üzerinden sorunu çözmeye çalışmanın yetersizliğini de fark etmek mümkün.'

-'KAYIT DIŞILIĞI SIFIRLAMAK MÜMKÜN DEĞİL'-

'CHP lideri bazı ekonomik vaatlerde bulundu. Parti yetkilileri de kayıt dışılığın yarısının kayıt altına alınmasıyla 80 milyar lira geleceği yönünde açıklamalarda bulundu. Bu pratikte mümkün mü?' diye sorulan Dinçer, şunları kaydetti:
'Kayıt dışılığın kayıt altına alınmasıyla ne kadar kaynak geleceğini tahmin edemem. Kayıt dışılık yılda 80 milyar lira sağlar mı? Kayıt dışılık yüzde 44, tarım dışı sektörde yüzde 30 civarında. Alınan tedbirlerle 2023 yılında kayıt dışılığı yüzde 15'in altına düşürmek istiyoruz. Kayıt dışılığı sıfırlamak mümkün olmadığına göre, bir puan kayıt dışılığı düşürürsek, yaklaşık 820 milyon lira gelir elde edeceğimizi tahmin ediyoruz. Bugün tarım dışı sektörde kayıt dışılığın yüzde 30'lar olduğunu düşünürsek, yüzde 15 iyileştirme sağlanacağını öngörürsek elde edilecek para 12-13 milyar lira olabilir. Tarım dışı sektörü de dahil edince bunun ikiye katlanacağını düşünün. O miktarda kaynak temin etmek mümkün değil. 2002 yılında Türkiye'de kayıt dışılık yüzde 52 civarında. Bunu yüzde 43-44'e kadar düşürdük. Son 2 yıldır çok önemli bir gelişme. 2009 yılında sosyal güvenlik açığı 32 milyar lira tahmin edilirken, 27 milyar liranın altında kaldı. 5 milyar lira açıkta azalma oldu. Bunun yaklaşık 1 milyar lirası kayıt dışılığın azalmasıyla ilgili. 2010 yılında 16 milyon 200 bin kişi kayıtlı olarak çalıştırmayı ve prim almayı başardık.'
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, kıdem tazminatının çalışma hayatının temel sorunlarından biri olduğunu, rekabet gücünü azalttığını, işe giriş-çıkış ve istihdam esnekliğini zorlaştırdığını, ulusal tasarruf yapma imkanının önünü kestiğini belirterek, 'Kıdem tazminatını çözülmesi gereken bir sorun olarak görüyorum. Bununla ilgili hazırlıklarımızı yaptık. Modelimiz de tamam, bütün projeksiyonlarımızı da yaptık. Sadece işçi ve işveren sendikalarını ikna etmek için çaba sarf ediyoruz. Bunu seçime kadar başarırsak ne ala, başarmazsak da ne ala olacak' diye konuştu.

-'BEN GÖRDÜM VE MODEL ÜRETTİM'-

Silikozis hastalarının malulen emekli olmak istediğini ama bunun yasal şartları olduğunu belirten Dinçer, şöyle devam etti:
'Arkadaşlarımız karşılarına bir silikozis hastası gelince, onun da ölüyor olduğunu görünce müthiş etkileniyorlar. Ben de etkileniyorum. Onlar bana gelince ben odama geçip ağlıyorum ama biz sistem kuruyoruz ve topluma dair bir karar veriyoruz. Silikozis hastaları sadece kot kumlama işlerinin duçar olduğu bir hastalık değil. Kömür ocaklarında, taş ocaklarında, cam sanayinde çalışanlar da aynı hastalığa duçar oluyor. Kayıt altında çalışan ve bu hastalığa yakalanan sorunsuz şekilde malulen emekli oluyor. Şu anda kamuoyunda dolaşan ve 1038 kişi olarak tespit edilen insanlarsa kayıtsız çalışmış ve çalıştığını ispat edemeyenlerdir. Çalıştığını ispat edenleri de malulen emekli ediyoruz. Bu insanların içinde bulundukları hastalıkları göz önüne alarak emekli maaşı vermeye razı olduk. Bu insanları 65 yaşın üzerinde veya özürlü, hiçbir geliri olmayanlara yapılan maaş sistemine dahil ediyoruz. Aldıkları maaş da malulen emekli olanlara yakın olacak. Bu zamana kadar kimse onların sesini dinlemiyordu, görmüyordu. Ben gördüm ve böyle bir model ürettim. Bu model yapabileceğimizin en iyisidir, şartları da çok zorlamamak lazım. O hastaları görünce, onların şartlarını doğrudan doğruya yerine getirmenin hukuken veya ahlaken doğru olup olmadığına yönelik bir değerlendirme yapmadan 'Bu iş olmalı' diyoruz. Bu konuda benim onlardan daha fazla desteğe ihtiyacım var. Mağduriyet yok, devlet onlara sahip çıkıyor. Kişilerin vefat etmesi halinde de eş ve çocukları maaşları almaya devam edecek.'
Dinçer, Türkiye'de meslek hastalığının sadece silikozisden ibaret olmadığını belirterek 'İş yerinde kayıtsız çalışan ve diyalize bağlı olan 20 bine yakın böbrek hastası, bali bağımlısı, kurşundan zehirlenen, kanser olanlar var. Bunları ne yapacağız? 'Çalışırken üşüttüm kanser oldum' derse ne yapacağız? Bizim karar verirken sistemin bütününe bakarak karar vermemiz lazım. Kendilerine yapılan bu katkının farkında olmalarını bekliyorum' diye konuştu.

-'TUZLA'DA DENETİM NOKSANLIĞI OLMAMIŞTIR'-

Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel de 'Tuzla'daki iş kazaları denetimsizlikten mi, yoksa taşeron işçi çalıştırmaktan mı kaynaklandı?' sorusu üzerine, 'Tuzla'da bir denetim noksanlığı olmamıştır. O dönem gemi sektöründe yoğun sipariş alımı ve yoğun bir çalışma vardı. O dönem gördüğümüz kadarıyla orada iş kazası olmaması mümkün değildi. O dönem ki iş kazaları tamamen işverenin operasyonel hatalarından kaynaklandı. İş kazalarının azalmasında siparişlerin azalması, sıkışık çalışma ortamının ortadan kalkması ve biraz bilinçlendirme çalışmaları etkili oldu' dedi.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı Rana Güven de Türkiye'de meslek hastalıklarında ilk sırada kömür madenciliğinden kaynaklanan mesleki akciğer hastalıklarının (pnömokonyoz) yer aldığını, bunu işitme kaybı ve kurşun zehirlenmelerinin izlediğini anlattı.
Mesleki hastalıkların önlenmesinde kişisel koruyucu malzeme kullanımının en son başvurulacak yöntem olduğunu kaydeden Güven, 'Asıl olan çalışma ortamında sorunu kaynağında yok etmek, azaltmak ya da çalışanla sorun arasındaki ilişkiyi kesmektir. Bunu engelleyemediğimiz noktada kişisel malzeme kullanımı devreye girer' diye konuştu.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara