Demokrat Yargı'dan yapılan açıklamada, eğitim sistemine yargı kararlarıyla müdahale edilerek kuruluş ideolojisine uygun geleceğin politik kadroları oluşturma misyonunu geçmişte kararlılıkla yerine getiren Danıştay'ın, bu misyonunu pekiştiren bir karara daha imza attığı bildirildi. Bu karar ile Danıştay'ın ALES'e girecek adayların fiziksel olarak teşhis edilmesi ve sınav güvenliğinin sağlanmasını da kendi görev ve yetkisi kapsamına aldığı belirtildi.
Açıklamada, Danıştay'ın bu kararında birçok hukuksal hatanın bulunduğu vurgulandı. Kararın yargıya bugüne kadar olduğu üzere ideolojik iktidarın aracı haline getirmekten başka bir sonuç doğurmayacağının dile getirildiği açıklamada, şöyle denildi:
"Hak, özgürlük ve hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması üzerine yürüttüğümüz hukuksal tartışmalarımızın artık hukukun ötesine taşınmaktan vazgeçilmesi zaruridir. Bu çerçevede Atatürk ilkeleri kendi tarihsel prestijine tevdi edilmeli, haklarımızın ve hukukumuzun içeriğini belirleyecek tek boyutlu ve sabit bir hukuksal otoriteye dönüştürülmekten vazgeçilmelidir. Danıştay kararının bir başka hukuki sorunu da öğrenci, kamu görevlisi ile başvuran arasındaki farkı kavrayamamış olmasıdır. ALES'e başvuranlar, hukuksal anlamda ne öğrenci ne de kamu görevlisidirler. Sınava başvuranları öğrenci veya kamu görevlisi statüsü ile sınırlamaya tabi tutmak kamu alanı ve kamu otoritesinin yetki sınırlarını da olağanüstü genişletmek anlamına gelir. Bu bakış açısından bütün vatandaşlarımızı kamu görevlisi olarak görmek mümkündür ki bu durum totaliter bir bakış açısını açığa serer. Sınava girenlerin tek bir statüsü olabilir, o da başvuran ya da müracaat sahibidir. Danıştay kararının üçüncü ciddi sorunu geçmişte verdiği kararları sabit bir gerekçe haline getirmeye çalışmasıdır. Bu çerçevede daha önceden verilen kararları için 'fiilen ve hukuken istikrar kazanmıştır' şeklindeki ifadesi hem kararını gerekçelendirecek hukuksal zemine sahip olmadığını ve hem de yargı içtihatlarının farklı tarihi dönemlere bağlı olarak değişime tabii tutabilecek bir hukuksal olgunluğunun olmadığını da itiraf etmiş olmaktadır."
"KARAR MANTIK İLE İZAH EDİLEMEZ"
Danıştay'ın, YÖK'ü, bireylerin hak ve özgürlüklerini kısıtlamadığı, ek mükellefiyetler getirmediği gerekçesi ile işlemi durdurduğu ve bunu hukuk mantığı ile izah etmenin olanağının bulunmadığının belirtildiği açıklamada, "Danıştay'ın kendisini hem ideolojik hem hukuksal yorum ve metodoloji bakımından tekçi ve özcü bir bakış açısı ile üretmeye devam ettiği, bu anlamda farklı yorumların ve hukuksal metodolojilerin yargıya yansımasının engellendiği, en nihayetinde Danıştay'ın demokratik bir hukuk devletinin hukuksal zeminin hazırlayabilecek bir hukuki ve metodolojik zenginliğe sahip olmadığı daha da açık biçimde anlaşılmıştır." ifadeleri kullanıldı.
Sorunun çözümünün, Danıştay'ın bir ideolojinin iktidarından bir diğerinin iktidarına aktarılması olmadığı, toplumsal farklılıkların Danıştay'da temsili yoluyla mümkün olacağının altının çizildiği açıklamada, yaşanan kısır döngüden ancak bu yolla kurtulabileceği savunuldu. "Danıştay'ın, bu kararı, bizzat 'Danıştay sorununu' demokratik biçimde çözümünü engelleyici ve sorunu aynı bakış açısı ile yaklaşmayı kışkırtıcı bir nitelik de taşımaktadır." denilen açıklamada, Danıştay'ın bu girişiminin siyasi iktidarlara Danıştay'ın dönüştürülmesinde toplumdaki ve yargıdaki tüm renkleri hukukun dışına itme ve Danıştay'ı sadece bir renkten bir başka renge çevirme hakkını vermeyeceği belirtildi.