'AVRUPA'DA ÇEVRE: 2010 DURUM VE GENEL GÖRÜNÜM RAPORU' -AVRUPA ÇEVRE AJANSI GE
Avrupa Çevre Ajansı Genel Müdürü Prof. Jacqueline McGlade, hem Avrupa'da hem de dünyada doğal kaynakların, ekolojik olarak sürdürülebilir
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-01-21 15:23:00
'Avrupa'da Çevre: 2010 Durum ve Genel Görünüm Raporu'nun Türkiye tanıtım toplantısında konuşan McGlade, raporda çevre konusunda ülkelerin durumuyla ilgili bilgilerin yer aldığını söyledi.
McGlade, yıllar içerisinde çevre konusunda önemli ilerlemelerin kaydedildiğini belirterek, 'Maalesef mevzuatlara rağmen bütün çabalar Avrupa'nın ekonomik gelişmesinin getirdiği zorluklar karşısında yeterli olmamış. Gelecekte daha güçlü düzenlemeye ihtiyacımız olacak' dedi.
Raporun '6. Çevre Eylem Planı'na uygun hazırlandığını aktaran McGlade, raporun iklim değişikliği, doğa ve biyoçeşitlilik, doğal kaynaklar ve atık ile sağlık ve çevre konuları üzerine odaklandığını kaydetti.
Şehirlerde yaşamanın gitgide zorlaşacağını savunan McGlade, Türkiye'de yüzyılın sonuna doğru sıcaklıklarda en az 2-3 derecelik artış öngörüldüğünü ve Türkiye'nin iklim değişikliğine karşı bağışıklık kazanmamış olduğunu aktardı.
McGlade, su kaynaklarının azlığının bilinen bir gerçek olduğunu ifade ederek, su, biyoçeşitlilik ve toprağın korunması gibi faktörlerin tarım sistemiyle ilgili sorunların bir parçası olduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin doğa ve biyoçeşitlilik bakımından çok özel bir ülke olduğunu belirten McGlade, 'Türkiye'de birtakım türlerin meydana çıktığını görebiliyoruz. Türkiye'nin biyoçeşitliliği gelecekte farklı olacak. Biyoçeşitlilik açısından çok zengin Türkiye. Endemik türler açısından da çok zengin, ancak soyu tükenmiş birtakım türler de var' şeklinde konuştu.
McGlade, çevre söz konusu olduğunda pek çok sorunun ortaya çıktığını dile getirerek, 'Tepeden inme çözümler tek başına başarılı olamaz. Halkın da bizimle birlikte çalışıyor olması lazım' dedi.
Doğal kaynaklar ve atık konusunda Avrupa'nın riskleri ve hassasiyetleriyle ilgili pek çok çalışma yaptıklarını, bununla AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun dikkatini çekmeye çalıştıklarını anlatan McGlade, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Hem Avrupa'da hem de dünyada doğal kaynakları ekolojik olarak sürdürülebilir düzeyin çok üzerinde tüketiliyor. İklim değişikliği bu dengesizliğin şimdiye kadar en görünür işareti olmuştur. Ancak birçok küresel eğilim gelecekte eko sistemler üzerinde daha ciddi risklerin ortaya çıkabileceğini göstermektedir. Avrupa'da elektronik cihazların yüzde 6'sı zor bulunan maddelerden yapılıyor. Atık sektörüne yatırımda bulunmamız gerekiyor. Kaynakların ekonomiye yeniden kazandırılmasını sağlayacak sistemlere ihtiyacımız var.'
McGlade, kötü hava kalitesi nedeniyle 5 milyon yıllık yaşam süresi kaybından söz edildiğini aktararak, 'İklimle ilgili mevzuat uygulanırsa o zaman Avrupa'da tasarruf sağlıktaki iyileşme nedeniyle yılda 40 milyar avrodan fazla artacaktır' dedi.
Trafiğe çıkan her yeni aracın gürültü ve kirlilik getirdiğini anlatan McGlade, insanların çevreyi daha sağlıklı tutabilmek adına günlük hayatlarında bu konularla ilgilenmesi gerektiğini vurguladı.
McGlade, 'Ben İstanbul belediye başkanı olsaydım ya da onunla birlikte oturuyor olsaydım 'Her otoparka, her yola dikkat edin' derdim, çünkü onların hepsini birbirine bağladığında belki bir fırtına geldiğinde o kadar suyu boşaltabilecek bir arazi olmayacaktır ve sel basmasına yol açacaktır' diye konuştu.
Üretim ile tüketim arasındaki dengeyi kurmanın çok önemli olduğunu vurgulayan McGlade, 'Avrupa pek çok kaynağını tüketmiş durumda. Bu nedenle başka yerlere yönelip kaynak almaya çalışıyor' dedi.
-TBMM ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN YARDIMCISI PROF. DR. ÖZTÜRK-
TBMM Çevre Komisyonu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, raporda ülkelerin çevreyle ilgili durumlarının ele alındığını söyledi.
Öztürk, raporda, Türkiye'nin sera gazı salınımının giderek arttığından bahsedildiğini aktararak, 'Oysa ki Türkiye'nin sera gazı salınımı, AB ortalamasının yarı yarıya altında' dedi.
Bazı bürokratların, zamanında, yükümlülük getireceği gerekçesiyle, Türkiye'nin Kyoto protokolüne imza atmasına taraf olmadıklarını belirttiklerini anlatan Öztürk, 'Protokole imza attık, ama hiçbir yükümlülük getirmedi. Ancak Türkiye müzakerelere aktif olarak katılmaya başladı. 2011 yılı sonunda Kyoto sona eriyor. Bu tarihten itibaren ne olacak bilinmiyor' diye konuştu.
Termik santralleri konusuna da değinen Öztürk, şöyle devam etti:
'Türkiye'de bazıları, 'Termik santralleri kapatalım, sera gazını azaltırız' diyor. Yok böyle bir şey. Sadece termik santrallerle sera gazını azaltamazsınız. Bunun yanında ulaşıma çözüm bulmak gerekiyor. Enerji yoğun taşımacılıktan, enerji az yoğun ulaşıma geçiş yaparak sera gazı salınımı azaltılabilir.'
Öztürk, Bakanlık yetkililerinin kamuoyunu hidroelektrik santraller konusunda bilinçlendirmesi gerektiğini kaydetti.
2020 yılının dünyada 'enerji devrimi yılı' olacağını ifade eden Öztürk, yepyeni enerji teknolojilerinin devreye gireceğini ve fosil kaynakların bir kenara bırakılacağını sözlerine ekledi.
-ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI MÜSTEŞARI PROF. DR. AKÇA-
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Lütfi Akça da Avrupa Çevre Ajansının dünyayı ve çevreyi korumak adına önemli çalışmalar yürüttüğünü söyledi.
Akça, Türkiye'nin AB müzakerelerinde çevre faslının, 2009 yılının Aralık ayında açıldığını hatırlatarak, kapanış kriterlerinin sağlanması için çalışmaların devam ettiğini belirtti.
Enerji verimliliği programını başlatarak, enerjinin daha etkin ve verimli kullanılması suretiyle enerji üretiminden kaynaklanan emisyonları azaltmayı hedeflediklerini anlatan Akça, 'Temiz enerji kaynakları geliştirmek için çareler arıyoruz. 'Yenilenebilir Enerji Kanunu'nu revize ederek, yeni enerji kaynaklarının desteklenmesinde belki yeterli değil, ama ilk adım olarak ciddi adım atıldı' dedi.
Akça, güneş, rüzgar ve termal enerjiyi önemli teşviklerin sağlandığını aktararak, bu teşviklerin artırılarak yenilenebilir enerjinin teşvik etmeyi ve böylece emisyonları azaltmayı amaçladıklarını kaydetti.
Sanayileşmenin çevre üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu dile getiren Akça, bunun da doğal kaynakların daha fazla kullanılmasına ve karbondioksit oranlarının artmasına neden olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Akça, Türkiye'de koruma alanlarının giderek arttığını ifade ederek, şöyle devam etti:
'Türkiye biyoçeşitliliğin korunması anlamında yakın zamanda bir kanun taslağını hazırlayarak, Meclise sevk etti. Bu kanun, kamuoyunda çok yanlış algılandı. Tabiatı ve biyoçeşitliliği koruma kanunu temel hedefi, kültür ve tabiat varlıklarını koruma başlığı altında iki farklı unsurun tek elden yürütüldüğü koruma anlayışından daha uzmanlaşmış bir tabiatı koruma, doğal sit kavramını ortaya koyarak Çevre ve Orman Bakanlığının değişik statüler altında tabiat alanları, milli parklar gibi koruduğu alanları kendi uzmanlığı etrafında daha güçlü bir şemsiyeye kavuşturma tasarısıdır. Bu sanki tabiatın, doğanın uygulayıcı kuruluşların da bulunduğu bir ortamda çok daha kolay bir şekilde bazı kullanımlara, örneğin enerji santrallerine, maden sahalarına açılabilmenin yolunu açacak gibi algılanmıştır.'
SON VİDEO HABER
Haber Ara