TRT Haber'de yayınlanan Kozmik Oda programında Rıdvan Memi'nin sorularını yanıtlayan Orakoğlu, ilginç açıklamalarda bulundu. Son günlerde gündemde olan Hizbullah konusuna değinen Orakoğlu, 'Arif Doğan'ın ifadelerine bakarsanız Hizbul-Kontr değil mi? Yeşil bugün muhakkak ki JİTEM'in çok önemli unsurlarından bir tanesi. Şu ortaya çıkıyor burada, Hizbullah'ın nerede eğitildiği. Bu kadar vahşi, İslam diniyle bağdaşmayan 'zaten Hizbullahçılar dikkat ederseniz biz bunu yapmadık, devlet yaptı üzerimize attı' gibi şeyler söylüyorlar. Ama netice itibariyle bu Hizbullah'ı kimler eğitti? Şimdi bunları eğiten yani Yeşil ve emrindeki bir ekip olduğunu düşünüyorum ben. Burada Hizbullah'ı eğiten bu gruptur diye düşünüyorum. Bu bakımdan çok ciddi bir şey kurmuşlar." dedi.
"YEŞİL EKMEK VE SU İLE 5 YIL YAŞAR"
Orakoğlu, "Hüseyin Velioğlu öldürüldüğünde, Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım da bir evde öldürülüyor ve evde ölü bulunuyor. Bu mezar evler hani çıkıyor ya. Benim tahminim birkaç gün önce öldürüldü, hatta operasyondan sonra öldürülmüş olabilir. Bu işte de ben, Yeşil'in olduğunu tahmin ediyorum.' açıklamasını yaptı. Yeşil'in halen yaşadığını düşündüğünü ve İzzettin Yıldırım'ı da sorgulayan kişinin o olduğuna inandığını kaydeden Orakoğlu, 'Tutuklu zaten Hizbullahçılar tarafından. Oradaki mezar evlerden birinde infaz edilerek zaten kasete sorgusu alınıyor ya. O süreçte İzzettin Yıldırım'ı sorgulayan ve öldürenin o olduğunu düşünüyorum, evet. Yeşil hala yaşıyor ve aktif, bir odada su ve ekmekle 5 yıl yaşar...Ben hala yaşadığını düşünüyorum. Çünkü dikkat ederseniz bugün dünyada bu tür terör örgütlerinde tetikçilik yapan insanlar bazen piyasadan çekilebilir, uykuya dalıyor denilebilir. Yeşil çok disiplinli bir kişi. Mesala kendisinin şöyle bir şeyi var; bir oda, bir su ve ekmek ver 5 yıl buradan çıkma de çıkmaz bizim tespitlerimize göre.' değerlendirmesinde bulundu.
"Hizbullah, PKK ve Dev-Sol Ergenekon'un kurdurduğu naylon terör örgütleridir" diyen Orakoğlu, "Bugün mesala Ergenekon ilk iddianameye baktığınız zaman bu Ergenekon örgütünün kurduğu naylon terör örgütlerinden bahsedilir. Bu naylon terör örgütleri içerisinde; Hizbullah vardır, PKK vardır, Dev SOL vardır. Daha sonra gelişen şartlar içerisinde dini motifler kullanan bazı örgütlerde buna ilave edilmiştir." diye konuştu.
'Hizbullah 2000 yılında silahlarını askeri bölgelere gömdü' şeklinde açıklama yapan eski istihbaratçı sözlerini şöyle sürdürdü: "Hüseyin Velioğlu ölü ele geçirildikten sonra Türkiye'de yapılan operasyonlarda örgüt silahlarını gömdü. Hatta bu silahların askeri bir takım bölgelere gömüldüğü söyleniyor, askeri bölgelere girip ihbar filan olmadıkça arama filan yapamazsınız. Hüseyin Velioğlu öldürüldükten sonra Türkiye'de şöyle yanlış bir imaj doğdu, iş bitti.. Belli şartlar oluşmadan bitmez.."
"TAHLİYELER KAOS OLUŞTURMAK İÇİN YAPILDI"
'Hizbullah tahliyeleri demokratik açılım sürecinde Güneydoğu'da kaos oluşturmak amacı ile yapıldı' diyen Orakoğlu bu konuda şunları söyledi: '2007 Ergenekon operasyonları, Türkiye'nin çok büyük operasyonları. Tabiri caizse Türkiye'deki bütün çeteleşmiş yapılar temizleniyor. Ergenekon'dan bir takım insanlar cezaevinde bulunuyor. Şimdi kamuoyunda şu dillendirilme yapılacaktı ve oldu, şu kadar insanı öldürmüş insan serbest kalıyor, Ergenekon'da kitap yazmış ya da darbe yapacağım diyen insan içeride duruyor. Ergenekon operasyonları etkisizleştirilmek istenecek bu bir. İkincisi kısaca söyleyeyim, demokratik açılımla ilgili bu bırakılmalar ciddi anlamda Güneydoğu'yu karıştırmak, kaos yaratmak için yapıldı. Hizbullah hala korunuyor... Tahliyelerinde sistemin aksaklıklarını kullanan derin yapılar var... Tahliyelerin bununla ilgisi şu, liderler bırakılınca Hizbullah'ın içerisindeki liderlik çatışması bitiriliyor. Onu söylemeye çalışıyorum."
"AĞAR HİZBULLAH'I KORUDU"
'Hizbullah'a yönelik operasyon yapılmasına engel olan Mehmet Ağar'dır' iddiasında da bulunan Orakoğlu, 'Bu konu, aslında olayın perde arkasını bilmeyenler için konuşuyorum yani, PKK'yla mücadele ettiği için. Güvenlik güçlerimizin bu Hizbullah'ı koruduğu yıllar... Hatta Mehmet Ağar o zaman Emniyet Genel Müdürü, Mehmet Ağar'a bir mektup geliyor. Hizbullah'ın üst düzey seviyesinden biri mektup yazıyor, Genel Müdürlüğe geliyor. Orada Mehmet Ağar, örgütün, güvenlik güçlerine saldırmadığı yani PKK'ya saldırdığı gibi bir şeyi ortaya koyuyor. Böyle bir cevap veriyor. Mehmet Ağar da bunu kendi kafasından yapmıyor muhakkak ki. Bir operasyon yapılmasına gerek yoktur gibi bir cevap veriyor. Çünkü mektubu yazan Hizbullah'ın o süreç içerisindeki faaliyetlerini çok açık bir biçimde anlatıyor." ifadelerinde bulundu.
"MUMCU'NUN ULAŞTIĞI BİLGİLER HAYATINA MAL OLDU"
Uğur Mumcu cinayetine de değinen Orakoğlu, 'Uğur Mumcu'nun ulaştığı bilgileri Eşref Bitlis'e aktarması hayatına mal oldu'dedi. Orakoğlu'nun Mumcu cinayeti hakkında söyledikleri şöyle: 'Uğur Mumcu çok önemli konular araştırmıştır. PKK meselesi, Öcalan'ın devletle olan ilişkileri, arkasından Hizbullah'ın devletle olan ilişkileri. Türkiye'nin bazı büyük olaylarda mesela MOSSAD gibi yabancı gizli servislerin Türkiye'deki rollerini araştıran bir kişiydi. Buna daha çok ciddi 10-15 tane madde daha ekleyebiliriz. Şimdi Uğur Mumcu'ya gene böyle bir dosya geliyor. Bu dosya geldiği zaman kendisi bakın bu dönemde çok tabu olan konu araştırarak bir gazeteci bunlardan dehşete düşüyor. Çünkü yaptığı hareketlerden bunu anlıyoruz yani. Ve hemen sayın Cumhurbaşkanı'nı arıyor. Turgut bey yok o anda emir subayı, orada kim çıktıysa onla görüşüyor. Cumhurbaşkanı'nın Türki Cumhuriyetlerde olduğu söyleniyor. Sonra dönüyor sayın Eşref Bitlis Paşa'yı arıyor. Bence hayatına mal olacak bir hata yapıyor. Kendisine gelen dosyayla ilgili bir takım şeyler anlatıyor Bitlis Paşa'ya. Anlatınca muhakkak ki Uğur Mumcu izlenen bir kişi. Bu izlenmeler yanlış anlaşılmasın devlette izleyebilir kanuni olarak, başka örgütlerde, gizli servislerde izleyebilir basit bir şey çünkü ve izleniyor. Uğur Mumcu hepimizin bildiği gibi arabasına biniyor ve uçuyor. Aradan belli bir süre geçtikten sonra Eşref Bitlis'in uçağı kaza olarak düştü, ondan sonrada Turgut Özal'ın vefatı bu üç aylık bir süredir yani bu saydıklarımız."
Orakoğlu, 90'lardaki cinayetlerin tek bir merkezden yönetildiğini de şu sözlerle özetledi: 'Türkiye'de bilhassa 90'lı yıllarda meydana gelen toplumsal olarak hem de kamu vicdanını rahatsız etmiş faili meçhul belki tetikçisi çıkmış ama fakat bunun arkasındaki emri veren beyin irade çıkmadığı için bunları söylüyorum. Bazılarında hiç yakalanamamış. Bunlarının hepsinin bir merkezden yapıldığı çok açık."