DEVLET BAKANI ÇAĞLAYAN: (3) '2010 YILINDA TL REEL OLARAK DEĞER KAZANMAMIŞ OLSA
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, 2010 yılında TL'nin reel olarak değer kazanmamış olması halinde geçen yıl 8 milyar dolar civarında daha az i
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-01-19 13:06:00
Bakan Çağlayan, ithalat rakamlarını değerlendirdiği Conrad Otel'de düzenlenen basın toplantısında, uluslararası kuruluşların temsilcilerinin son zamanlarda Türkiye'nin cari açık sorununa dikkati çektiğini belirterek, cari açığın, finansal istikrara yönelik tehdit unsuru olduğunu, önümüzdeki dönemde tüm dünyada ve aynı zamanda Türkiye'de de fiyat istikrarı yerine finansal istikrarın önem arz edeceğini, bundan dolayı cari açığın, fiyat istikrarından daha kritik bir olgu haline geleceğini vurguladı.
Çağlayan, bugün itibariyle fiyat istikrarından daha kritik bir olgu olan cari açıkla mücadelede en temel aracın 'fiyat istikrarı yaklaşımının' yeniden şekillendirilmesi olduğunu düşündüğünü ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Son dönemde enflasyonla mücadelede elde edilen başarılar göz önünde bulundurulduğunda hiç kimse 'fiyat istikrarından vazgeçelim' deme lüksüne sahip değildir. Nitekim Merkez Bankasının birincil önceliği fiyat istikrarıdır. Ancak bugün geldiğimiz nokta itibariyle fiyat istikrarını daha geniş bir pencereden tanımlamamızın gerektiği de bir gerçektir. Nasıl mı? Türkiye'nin dünya ile eklemlenmiş açık bir ekonomi olduğu düşünüldüğünde, yalnızca ÜFE ve TÜFE ile içerideki fiyat hareketlerinin takip edilmesi, sanayimiz ve ülke ekonomimizin bütünü açısından kavrayıcı olamayacaktır.
Enflasyon hedeflemesi ile iç pazarındaki fiyat artışlarını dizginleyen para politikasının aynı zamanda dış pazarlarda da rekabet eden Türk ürünlerinin fiyat hareketliliğini de gözetmesi, dünya talebinde yaşanan daralma ertesinde gereklilik arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle Merkez Bankasının fiyat istikrarı, ülkemizde üretilen ürünlerin hem iç fiyatlarını hem de ihracata konu olanlarının uluslararası pazarlardaki fiyatlarını birlikte gözetmesi gerekmektedir. Bu şekilde, fiyat istikrarı politikası tüm kesimleri kapsayarak, ekonomimizin büyümesine katkıda bulunan üretici ve ihracatçıların uluslararası rakiplerine karşı rekabet pozisyonlarını gözeten bir istikrar anlayışı altında yeniden değerlendirilmelidir. Ancak bu durumda fiyat istikrarı, tüm kesimlerin istikrarı haline gelebilecektir. Dolayısıyla Türkiye'nin istikrarına dönüşecektir.'
Dış ticaret açığı konusunda ellerindeki bir diğer enstrümanın yatırım teşvikleri olduğunu belirten Çağlayan, yabancı doğrudan yatırımlar konusunda DTM olarak farklı bir yaklaşımı hayata geçirdiklerini, yatırım ve ara malı ithalatını azaltma noktasında kritik olduğu düşünülen firmaların tespit edilerek, yurt dışı ticaret müşavirlikleri ve Başbakanlık Yatırım Destek ve Kalkınma Ajansı ile ortaklaşa bu firmaların Türkiye'de yatırım yapmalarını temin etmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirileceğini kaydetti.
Çağlayan, cari açık konusunda bir diğer önlemlerinin de 'sektörel ortak satın alma hareketi' olduğunu, aynı malı aynı ülkeden hatta aynı yurt dışı tedarikçilerden temin eden yerli firmaları bir masa etrafında topladıklarını, dış ticaret açığı noktasında kritik olduğunu düşündükleri her bir ürün için ithalatçıların ortak satın almalarına imkan tanıyacak bir platform oluşturduklarını anlattı.
-'SADECE KUR MESELESİNE TAKILMIŞ GİBİ GÖSTERİLMEK GERÇEKTEN RAHATSIZ EDİCİ'-
Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak döviz kazandırıcı işlemlere çok büyük önem verdiklerini, bu çerçevede lojistik, sağlık, yazılım, sinema ve dizi film sektörlerine yönelik çalışmaların son aşamaya geldiğini bildiren Çağlayan, 'Bu tablonun değişmesi için yeni politikalar geliştirirken sadece kur meselesine takılmış gibi gösterilmek gerçekten rahatsız edici bir konu. Biz ihracat artışını, dış ticaret açığının azalmasını sadece döviz kurunun düşüklüğüne bağlamıyoruz. Ancak bütün dünyanın söylediği gibi, 'en önemli faktördür' diyoruz. Ayrıca, 'döviz kurunun düşüklüğünün ihracatçıya olan etkisinden çok, ekonomide, üretimde, istihdamda yarattığı tahribat çok daha büyük' diyoruz' şeklinde konuştu.
Düşük kurun ithalatı patlattığını, özellikle otomotiv ve makine sektöründe bunun çok ciddi şekilde yaşandığını ifade eden Delvte Bakanı, ithal otomotivde 4-5 ay sonrasına teslimat günü verildiğini, aynı şekilde sanayicinin üretimde kullanacağı makinesini kurun düşüklüğünden dolayı yerli makine alma yerine ithalat yaparak tedarik etme yoluna gittiğini söyledi.
Ülke ihracatında öne çıkan sektörleri girdi tedarik perspektifinden derinlemesine mercek altına aldıklarını, demir-çelik ve demir dışı metaller incelemesini tamamladıklarını, otomotivde son aşamaya geldiklerini, makine sektörü incelemesine ise halen devam ettiklerini anlatan Çağlayan, ara malı ithalatında daha düşük maliyetli, daha etkin bir tedarik zinciri oluşturulmasının ihracatı artırıcı etki yaratacağını, Girdi Tedarik Stratejisi çalışması ile sadece ihracatçıların ihtiyaç duyduğu girdileri daha etkin, daha düşük maliyetli temin etmelerini sağlamayı değil, esasen ara malı ithalatına bağımlı ihracatın bağımlılığının giderilmesini ve bu şekilde cari açığın azaltılmasını amaçladıklarını kaydetti.
Hammadde olarak hurda kullanmak üzere yapılanan demir-çelik sektöründe Türkiye'ye yılda yaklaşık 9 milyar dolarlık hurda ithal edildiğini, Türkiye'nin, dünyada demir-çelik hurda yeterlilik oranı en düşük, ithalata bağımlılık oranı en yüksek ülke konumunda bulunduğunu dile getiren Bakan Çağlayan, 'Kendi kendine yeterlilik oranı en düşük, ithalata bağımlılık oranı ise en yüksek olan ülkemiz dünyanın bir numaralı hurda ithalatçısıdır. Hurda, adı geçen sanayi tesislerimizin toplam üretim maliyeti içinde yaklaşık yüzde 70'lik paya sahip bulunmaktadır. Bu alanda maliyetleri azaltacak şekilde ortak depolama merkezi gibi bir yatırım suretiyle, uzun vadeli tedarik güvenliğinin temini yanında yaklaşık yüzde 10'luk aracı paylarının devre dışı kalması sağlanacak, bu suretle nihai ürün maliyetlerinde yüzde 7'lik net bir düşüş temin edilebilecektir' diye konuştu.
İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulunun 25 Şubat'ta gerçekleştirilecek 4. toplantısında yapılacak değerlendirmeler sonrasında, kimya, tekstil ve tarım sektörlerinin girdi tedarik stratejisi çerçevesinde incelemeye alınacağını bildiren Çağlayan, diğer değişkenler sabit kabul edilirse, Türkiye'nin GSYH'si yüzde 1 arttığında, ithalatının yüzde 1,84 yükseldiğini kaydetti.
-'DÖVİZ KURUNDAKİ YÜZDE 1'LİK ARTIŞ, İTHALATI YÜZDE 0,43 ARTIRIYOR'-
Zafer Çağlayan, bakanlığına bağlı DTM'ce yapılan bir modelleme çalışmasında reel efektif döviz kurundaki yüzde 1'lik bir artışın, yani TL'deki değerlenmenin, toplam ithalatı yüzde 0,43 civarında artırdığının tespit edildiğini, aynı çalışmada, reel kurdaki değişmelerin, ihracattan daha fazla ithalatı etkilediğinin ortaya konduğunu belirterek, 'Buna göre 2010 yılında TL reel olarak değer kazanmamış olsaydı, 2010 yılında 8 milyar dolar civarında daha az ithalat yapılacaktı' dedi.
Bu sorun hakkında geç de olsa gerekli tedbirlerin Merkez Bankası tarafından alınmaya başlandığını görmenin sevindirici olduğunu, bundan sonraki süreçte meselenin kökenine inilerek tasarruf oranının ve mevcut para politikası sonucu Türkiye'ye kısa vadeli sermaye girişlerinin tartışılması gerektiğini vurgulayan Çağlayan, şöyle dedi:
'İhracatçının rekabet gücünü destekleyen ve ithalat baskısına yol açmayan bir kur yapısına kavuşmak dış ticaretimiz açısından büyük önem arz etmektedir. Özellikle krizden çıkış döneminde ABD'nin, Çin'in, Brezilya'nın, Japonya'nın kendi para birimlerinin değerlenmesini engellemek amacıyla giriştiği çabaları biliyorsunuz. Merkez Bankası ne yazık ki; tüm uyarılarımıza rağmen bu sürecin içerisinde etkin rol alamamıştır.'
-'İTHALATIN YÜZDE 61,5'İ DOLAR, YÜZDE 33,5'İ İSE AVRO İLE YAPILDI'-
Devlet Bakanı Çağlayan, 2010 yılında ithalatın yüzde 61,5'inin dolar, yüzde 33,5'inin ise avro ile yapıldığını, doların ithalattaki payının yüksekliğinin en önemli nedenlerinden birinin enerji ithalatının dolarla yürütülmesi olduğunu söyledi.
Dış ticaret politikasını belirlerken amaçlarının, ithalatı Türkiye menfaatleri doğrultusunda yönetmek ve yönlendirmek olduğunu, ithalat politikasının önemli ölçüde uluslararası kurallar çerçevesinde belirlendiğini ifade eden Zafer Çağlayan, bir milyondan fazla kişinin istihdam edildiği tekstil ve hazır giyim sektöründe çalışanları bazı ülkelerde uygulanan düşük ücretlerden kaynaklanan tahrip edici rekabete karşı korumak için 13 Ocak 2011 tarihinde yayımlanan tebliğler ile koruma önlemi sürecini başlattıklarını bildirdi.
Çağlayan, 'Biz burada sektörümüzü hak etmediği bir koruma altına almıyoruz. Ancak bazı ülkelerde işgücü ücretleri bizim çalışanlarımızın ücretlerinden çok daha düşüktür. Bu sektörümüzde çalışanların, asimetrik rekabet şartlarında işlerine devam edebilmeleri için hayat standartlarını düşürecek ücretlerle çalışmak zorunda kalmalarına izin vermemiz söz konusu olamazdı' diye konuştu.
Halihazırda 128 adet damping ve sübvansiyon önleminin yürürlükte olduğunu bildiren Çağlayan, geçen yıl dampinge karşı önlem uygulanan ürünlerin tüm ülkelerden ithalatının 5,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiğini, önlem uygulanan ithalatın, düzenleme yapılabilecek genel ithalat içindeki payının ise bir önceki yılın aynı dönemine göre artarak yüzde 6,3'e ulaştığını kaydetti.
Çağlayan, 12 milyar doların üzerindeki bir ithalat hacmini kapsayan ve tanıtımı ekim ayında yapılan Riske Dayalı Denetim Sistemi (RDDS) kapsamında bugün itibariyle 170 bin 921 adet hazır giyim eşyası, 25 bin 486 çift ayakkabı ve eldiven, 30 bin 138 metre kumaş ve 2 bin 595 metrekare halının bertaraf edildiğini bildirdi.
-İZLEME VE RİSKE DAYALI DENETİM SİSTEMİ-
İthalat politikalarının izlenmesi ve riske dayalı olarak denetlenmesine ilişkin olarak planlanan yeni bir proje olan İzleme ve Riske Dayalı Denetim Sistemi'ne de (İRDS) değinen Çağlayan, sistemi, 2011 yılı içerisinde modifiye ederek genişleteceklerini ve ithalat politikalarını da aynı sistematik yaklaşım içerisinde ele almak üzere bu yılın ilk yarısında hayata geçireceklerini söyledi.
Dünyanın değiştiğinin, rekabet koşullarının farklılaştığının bilincinde olduklarını, bu nedenle dengeli bir dış ticaret yapısının gerekliliğine inandıklarını ifade eden Bakan Çağlayan, konuşmasını şöyle tamamladı:
'Bunu gerçekleştirmek için üretim altyapımızın bizi geleceğe taşıyacak nitelikte katma değer yaratan ve teknoloji yoğunluğu yüksek ürünlere yönelmiş bir hüviyet kazanması gerekiyor. Hedefimiz büyük; 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yapmayı, dünyanın sayılı ekonomileri içinde yer almayı planlıyoruz. Buna paralel olarak halihazırda yüzde 62 düzeyinde olan ihracatın ithalatı karşılama oranını 2023 yılına kadar yüzde 80'ler düzeyine çıkarmayı hedefliyoruz. Üretimin rekabetçi bir düzeye getirilmesi, ancak uzun vadede uygulanacak sanayi stratejileri ile mümkün olabilecektir. Bunun için ülkemiz ara malı üretiminin artırılması gerekmektedir. Bu kapsamda oluşturduğumuz Girdi Tedarik Stratejisi, ihracata dönük üretimde daha etkin ve düşük maliyetli üretim için bir yol haritası oluşturacaktır.
Çalışmanın amacı bugüne dek ithal ettiğimiz bazı ara mallarının, özellikle rekabetçi olabileceğimiz alanlarda, ülkemizde üretilebilme imkanı olup olmadığını tespit etmektir. Bu sayede ortaya çıkacak eylem planları ile uzun vadede daha fazla katma değerin yurt içinde kalmasını sağlayacak nitelikte politikalar geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu çerçevede ithalat ve ihracatımızı daha dengeli olacak bir şekilde, ekonomimizin genel büyüme perspektifi açısından yönetmeye devam edeceğiz. İthalatta, elimizdeki yeni enstrümanları ve yasaların verdiği her türlü yetkiyi kullanarak gerekli denetim ve kontrolleri yapmaya ve yerli üreticilerimizi ithalattan kaynaklanabilecek haksız rekabete karşı korumaya devam edeceğiz. Artan ithalat ve ithalattan kaynaklanabilecek haksız rekabetten dolayı sıkıntı yaşayabilecek üreticilerimizi Bakanlığıma bağlı DTM'ye başvurmaya ve haklarını aramaya davet ediyorum.'
SON VİDEO HABER
Haber Ara