Katar Vatan Gazetesi yazarlarından Mazin Hammad, Tunus'taki sıkıntıdan dolayı daha hafif bir gündeme sahipmiş gibi görünen Lübnan'ın aslında büyük bir tehlike ile yüzyüze olduğunu aktardı. İşte Hammad'ın makalesi:
Yerel krizler, Lübnan’da olduğu gibi, ikincil sırada önem taşıyor. Zira Lübnan’ın iç istikrarı, dış güçlerin etkisine dayanıyor. Hizbullah’ı Suriye ve İran destekliyor; Saad Hariri hükümetini de ABD, Fransa ve Suudi Arabistan. Riyad ve Şam, Lübnan konusunda aralarındaki ortak anlayışı sona erdirince, ortada arabuluculuk için büyük bir alan kalmadı. Suudi Arabistan-Suriye ortaklığının çökmesi, Hizbullah’ı temsil eden 11 bakanın çekilmesiyle Saad Hariri hükümetinin düşmesinin akabinde geldi.
Aslında hükümet daha önce yıkılmıştı. Zira 2005’te merhum başbakan Refik Hariri suikastını soruşturan uluslararası mahkeme sebebiyle, hükümet aylardır işlemez haldeydi. Lübnan’ın şu anda Katar arabuluculuğuyla ülkeyi kesin gibi görülen iç savaştan kurtaracak bir anlaşmaya varıldığı 2008’den bu yana en kötü krizini yaşadığı kesin. Soruşturmalardan sonra uluslararası mahkemenin iddianamesini çıkarması bekleniyor. İddianame, Hariri suikastında Hizbullah’ı suçlayacak. Hizbullah da mahkemeyi Amerikan-İsrail piyonu olarak niteliyor ve Saad Hariri’den bu mahkemeyle ilişki kurmayı reddetmesini istiyor. Fakat Hariri’nin yandaşları, mahkemeyi inkâr ederse siyasi geleceğini kaybedeceğini ifade ediyor.
Kaçınılmaz alternatif
Aylardır Hizbullah, hükümetin iddianameye nasıl bir tavır alınacağı konusunu ele almayı reddettiği bir zamanda eli kolu bağlı durmayacağı tehdidinde bulunuyor. Suudi Arabistan ve Suriye, Lübnan’ın yatıştırma çabalarını durdursa da ABD, Saad Hariri’nin desteklenmesi yönünde daha fazla Arap ülkesini toplamaya çalışıyor. Lübnan’ın şu an tekrar iç savaşın eşiğinde durması, Lübnanlıların önceki kanlı iç savaş deneyimi dikkate alındığında kolay değil. Zira iç savaş, ülkeyi 15 yıl felç etmişti. Fakat, Lübnanlılar diyalog masasına oturmazsa da, kaçınılmaz alternatif, sokaklar ve kurşun olacaktır.