Erdoğan, AK Parti İl Başkanları toplantısında, Lübnan Başbakanı Saad Hariri ile yaptığı görüşmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, Hariri'nin Lübnan'daki son gelişmeler eşgüdüm ve istişarelerde bulunmak üzere Türkiye'ye bugün bir çalışma ziyareti yaptığını söyledi. Erdoğan, Türkiye olarak Lübnan'ın huzur istikrar ve refah içinde kalkınmasına önem atfettiklerini belirterek, "Bu tavrımız hem haklarımız arasında var olan dostluk ve kardeşlik bağlarında hem de Lübnan'ın bölgesel barış ve istikrar bakımından taşıdığı hayati önemden kaynaklanıyor. 2006 yılında yaşanan savaş ve sonrası dönemde Lübnan'a tam destek verdik. Her zaman Lübnan devletinin ve halkının yanında yer aldık. Lübnan'da bir ulusal uzlaşı hükümeti kurulma sürecinin başarıyla sonuçlanması için tüm ilgili taraflar nezninde yoğun çaba harcadık. Son olarak kasım ayında Lübnan'a gerçekleştirdiğim ziyaretin amacı da desteğimizi teyid etmek. Tüm Lübnanlı siyasi gruplara birlik ve bütünlük mesajı vermekti. Orada taraflarla geniş görüşmelerimiz oldu. 2010 sonunda Lübnan'da nihayet bir hükumet kurulmuştu." dedi.
"ÜLKENİN YENİDEN SİYASİ İSTİKRARSIZLIĞA SÜRÜKLENMESİNE MÜSAADE EDİLEMEZ"
Erdoğan, Lübnan'da ulusal uzlaşı hükumeti içindeki 11 bakanın istifa etmesiyle ortaya yeni bir bunalım çıktığına işaret ederek, şunları söyledi: "Yakın tarihte büyük acılar ve yıkımlar yaşamış olan Lübnan halkının yaraları henüz tam sarılmış değil. Hal böyleyken ülkenin yeniden siyasi istikrarsızlığa sürüklenmesine müsaade edilemez. Bölgemizdeki diğer ihtilaflarda da kritik gelişmelerin vuku bulduğu bir sırada Lübnan'da ortaya çıkacak bir istikrarsızlığın bölge üzerinde de olumsuz yansımaları olacaktır. Bu çerçevede Lübnan'daki hükumet bunalımının diyalog ve istişareyi ön plana çıkaran demokratik ve katılımcı yöntemlerle çözümlenmesi için tüm ilgili tarafların çabalarını arttırması gerekir. Tarafların tam bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesine ve Lübnan'ın ortak çıkarlarını her türlü mülahazadan üstün tutmalarına ihtiyaç vardır."
"GEREKİRSE KATAR VE İRAN'LA TELEFON GÖRÜŞMESİ YAPARIZ"
Lübnan özel mahkemesiyle ilgili hususların Lübnan içinde ve dışında ayrışmaya ve çatışmaya yol açmayacağını ifade eden Erdoğan, "Adil, siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde ele alınması zorunludur. Bu konuda hiçbir tarafta hak ve hukukun çiğnendiği yolunda mağduriyet hissi oluşturmayacak bir formül bulunmaya çalışılmalıdır. Bunun da yolu kamplaşma değil diyalogdur. Mahkemeyle ilgili zıtlaşmanın Lübnan'ın iç huzurunun sağlanması ve komşularıyla ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde kaydedilen gelişmelerin geri çevrilmesine izin verilmemelidir. Bulunduğumuz noktada bölge ülkelerinin ve uluslararası toplumun önde gelen aktörlerinin Lübnan'daki hükumet bunalımının süratle giderilmesi için ortak çaba ortaya koymaları gerekiyor. Türkiye olarak önümüzdeki dönemde üzerimize düşeni yapmayı ve gerekli tüm girişimler içinde aktif biçimde yer almayı sürdüreceğiz. Lübnan'da tüm taraflarla diyalog kurabilen bir ülke olarak biz kardeşimiz Lübnan'ın huzur istikrar ve emniyet ortamına kavuşmasını güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz. Bu arda bugün yine görüşmeden sonra da inşallah İran, Suriye ve katar la görüşmeler yapmak suretiyle bu sürecin barışla noktalanması konusunda gayretlerimizi devam ettireceğiz." diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, İl Başkanları toplantısı sonrasında, basın mensuplarının sorusu üzerine, Lübnan ile ilgili geniş çalışmanın içinde olduklarını, öncelikleri olduğunu, bu kapsamda Katar ve İran ile telefon görüşmesi yapacağını kaydetti. Erdoğan, bu görüşmelere göre ABD, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Suriye ve Mısır'ın katılacağı bir dizi toplantı yapmayı düşündüklerini vurguladı. Erdoğan, bu konuyla ilgili Sarkozy'den telefon geleceği söylendi, bu görüşme gerçekleşmediğini söyledi.
MISIR'DAKİ SALDIRILARI KINADI
Erdoğan, Tunus ve Mısır'da yaşanan olayları hatırlatarak, "Bizim inancımızda can azizdir. Can kutsaldır. Biz terör kelimesiyle İslam kelimesinin, Müslüman kelimesinin yan yana kullanılmasından büyük rahatsızlık duyuyoruz elbet bu konuda bir kara propaganda yürütüldüğünün farkındayız. Ama bazı gafillerin de bu kara propagandanın değirmenine su taşıdığını görüyoruz. Kimse kendi siyasi hırsı, kendi ideolojisi için insan canına kıyarken bu insanlık dışı saldırılarına İslam dinini bir bahane ya da gerekçe olarak gösterme insafsızlığı içinde olamaz. Hiç kimse bu noktada Müslümanları töhmet altında bırakan bu tür eylemler karşısında hep birlikte net bir duruş cesur bir duruş sergilemek durumundayız. Kimseyi memnu etme gayreti içinde olmanın da anlamı yoktur. Biz sadece hakkı memnun edeceğiz hakkın rızasını tahsis edeceğiz. Bizim başka derdimiz olamaz." değerlendirmesinde bulundu.