Türkiye, sürüncemede kalan AB müzakerelerinin gölgesinde, Doğu ile Batı arasındaki yeni düzenleyici güç olma niyetinde. Bu kapsamda farklı rollere soyunması mümkün: Orta Doğu görüşmeleri, İran ile yürütülen müzakereler veya Taliban ara buluculuğu. Net olan bir şey varsa, o da Ankara’nın dış politika bakımından bariz bir biçimde yeni ufuklara yelken açtığıdır.
Türkiye, Afganistan ve Pakistan liderlerinin aralık sonunda İstanbul’da beşinci kez bir araya gelmeleri artık neredeyse rutin sayılabilecek bir olay olarak değerlendirilebilir. Türkiye uzun süredir ihtilaflı iki komşu arasında ara buluculuk yapıyor. Bununla birlikte Türk birlikleri de Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) bünyesinde Kâbil’de görev yapıyor. “Uluslararası Kriz Grubu” (International Crisis Group-ICG) uzmanı ve İstanbul bürosunun yöneticisi Hugh Pope’a göre yakın zamanda Türkiye’de, Taliban ile Afgan hükûmeti arasında bir müzakere süreci başlarsa kimse şaşırmamalı: “Türkiye, Afganistan’da çok faydalı bir rol oynuyor. Bu rol, ihtilaf içerisinde yer alan tüm tarafların işine geliyor. Üstelik Wikileaks tarafından sızdırılan belgelerde Amerikalı diplomatların da aynı görüşte olduğu anlaşılıyor.
Hatta Taliban dahi Türkiye’nin bu çabalarını destekliyor. Bu çerçevede Türkiye gerçekten de bir katkı sağlayabilir.”
Türk dış politikası dışarıdan bakıldığında, her zamanki gibi ihtiyatlı bir izlenim veriyor. Mesela, Taliban’a İstanbul’da bir irtibat bürosu açma konusunda yapılan teklif, ilk olarak İngiliz Daily Telegraph gazetesi tarafından duyurulmuştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise söz konusu haberi teyit etmemekle birlikte, ülkesinin Afganistan’ın yeniden yapılandırılması kapsamında atılacak her türlü adımı destekleyeceğini ifade etti.
Türklerin özgüvenleri, ekonomik durumları da dikkate alındığında, tavan yapmış durumda. Ekonomik büyüme yine yüzde 6 seviyelerinde. Türkiye ayrıca bir enerji köprüsü olarak her geçen gün daha fazla önem kazanıyor. Çok sayıda petrol ve doğal gaz hattı Türk toprakları üzerinden Batı’ya ulaşıyor.
Yeni Türk dış politikası özellikle bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü topraklarda daha etkin olma niyetinde görünüyor: Kuzey Afrika’dan Balkanlar'a. Farklı çevrelerde, Ankara’nın yeni dış politikasının Yeni Osmanlıcılık (Neo Osmanlıcılık) şeklinde tezahür ettiği söylemi oldukça yaygın. Hükûmet ise bu söylemi kabul etmemekle birlikte yeni dış politikasını basit bir tabirle: “Komşularla sıfır sorun” cümlesiyle özetliyor ve amaçlarının bölgede barış, ekonomik gelişme ve istikrarın tesisini desteklemek olduğunu vurguluyor.
Hugh Pope, Ankara’nın isteklerinde kuşkulu bir durum görmüyor: “Ankara kendisini süper güçlerin devrinin artık bittiğine inandırmış görünüyor. Türkiye artık kararlarda pay sahibi olmak istiyor ve bu anlamda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) geçici üye statüsünde bulunuyor. Türkiye’nin bu yeni rolü tüm dünyada oldukça yaygın kabul ve anlayışla karşılandı. Ankara şu ana kadar uluslararası diplomasi arenasında oldukça profesyonel bir duruş sergiledi. Unutulmaması gereken bir başka önemli nokta da Orta Doğu’da güçlü bir devletin varlığının uluslararası sahnede her zaman kabul gördüğüdür.”
Türkiye bu arada, bölgede ara buluculuk rolüne soyunmanın bedeli olarak olumsuzluklarla da karşılaştı elbette. Erdoğan hükûmetinin ara buluculuk yaptığı Suriye-İsrail barış görüşmeleri iki yıl önce patlak veren Gazze savaşı nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Ayrıca Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinin İsrail ordusu tarafından vurulması ve güvertede dokuz Türk’ün öldürülmesinden bu yana Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler büyük yara almış durumda. Ankara burada ara buluculuk rolünde devre dışı kalmış oldu.
Hugh Pope, Türkiye’nin gayretlerinin her şeye rağmen devam ettiğini düşünüyor: “Suriye-İsrail görüşmeleri o zamanlar çok ümit vaat edici gelişiyordu. Üstelik Türkiye görüşmelerin gizliliğini yıllarca muhafaza edebildi. Müzakereler, Gazze savaşı nedeniyle her ne kadar başarısızlığa uğramış görünse de sürecin tesisi aşamasında oluşan güvene dayalı temelin, gelecekte yeniden bir araya gelme açısından oldukça önemli olduğu kanısındayız.”
Bu arada, kendi içerisinde hâlâ –Kürt sorunu ve Kıbrıs meselesi gibi- çözüm bekleyen sorunlarını ele alamamış bir ülkenin, güvenilir bir ara bulucu olup olamayacağı konusunda sorular yöneltenler de var. Hugh Pope, yeni dış politikanın özellikle Kürt sorunu konusunda önemli bir değer taşıdığı inancında: “Türkiye, Irak’ta oldukça güçlü bir duruşa sahip ve bu ülkede, Iraklı Kürtler de dâhil, tüm kesimlerle oldukça iyi ilişkiler içerisinde. Üstelik bu durum, kendi Kürt sorunları henüz bir çözüme ulaşmamışken mevcut. Türkiye’nin Irak’taki dengeleyici rolü uzun vadede ona kendi iç politikasına da faydalı olabilir.”
*Deutschlandradio internet medyası - Çeviri: BYEGM