Bülent Arınç, Alanya ilçesinde Alaiye Otel'de sabah kahvaltısında basın mensuplarıyla biraraya geldi. Soruları cevaplandıran Arınç, bir gazetecinin, 'Son günlerde yüksek yargıyla ilgili tartışmalara ilişkin neler söyleyeceksiniz sorusuna cevap verdi. Yargıtay'ın, kendi iş yükünü kendisi zaman zaman ihmal etmiş, gözden çıkarmış da olabileceğini belirten Arınç, yeni üyeler seçmek gerektiğini söyledi.
Arınç, daire sayılarını artırmak, hakim ve savcı açığını süratle gidermek gerektiğini, Adalet Bakanlığı'nın 8 sene boyunca hakim ve savcıları almak istediğini hatırlattı. Hukuk fakültelerinin senede 6 bin mezun verdiğini ifade eden Arınç, bu 6 bin kişi arasında hakim ve savcı olabilmek için çalışan bir sürü kişi olduğunu kaydetti. Arınç, ancak her sınav açılışında Danıştay, idare mahkemeleri, YARSAV'ın itirazları ile karşılaştıklarını kaydetti. Arınç, Adalet Bakanlığı'nın görevini yaptığını söyledi.
Adli ve idari yargıda hakim ve savcı almak istenmesine rağmen, bunların hepsinin yürütmeyi durdurma kararlarıyla maalesef bugüne kadar engellendiğini ifade eden Arınç, "40 yıldır sınav ve mülakatlar nasıl yapılıyorsa Adalet Bakanlığı da öyle yapmak istedi. Ama Danıştay'ın verdiği pek çok kararda adeta mealen söylüyorum, bu AK Parti hükümetine güven olmaz. Bunlar kimbilir kimi hakim ve savcı yapacaklar düşüncesiyle bir art niyetle durdurma kararları verildi. Hala utanıyorum söylerken, mülakat yaparken video kaydına alacaksınız şeklinde kararlar çıktı." dedi.
Konuları takip ettiğini belirten Arınç, yargının ve adaletin bir ülkenin olmazsa olmazı olduğunu belirtti. Adaleti tarif ederken 'Kutup yıldızı gibidir. yolunu kaybetmiş olana yolunu gösterir' diyen Arınç, yargının Türkiye'deki 3 erkten bir tanesi olduğunu söyledi. Anayasanın, yasama, yürütme, yargı derken, yargının da bağımsız mahkemeler eliyle yargı erkini kullanacağını belirten Arınç, "Tahliyeler oluyor. Bu tahliyelerde işte şu kadar insanı öldürmüş olanlar, şu örgütün mensupları Türkiye'yi kana bulamış çetelerden bazı isimler zikrediliyor. Yeni TCK 2005 yılında yürürlülüğe girdi. Ceza Muhakemesi Kanunu da onu takiben yürürlüğe girdi. Burada geçiş maddeleri konuldu. Yani tutuklama sürelerinin uzunluğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır yargının uzaması, sonuçsuz kalması insan haklarına aykırıdır düşüncesiyle, çünkü tutukluluk bir tedirdir. Hüküm verilinceye kadar belli sebeplerle tutuklama yapılmalıdır kanaatiyle yeni hükümler konuldu. Bunlardan bir tanesi de 102 maddedir." diye konuştu.
Türkiye'de yargı sürecinin uzamasının insan hakları ihlali olduğunu belirten Arınç, 'Geciken adalet adalet değildir' sözünü hatırlattı. 118 kişinin katilinden sorumlu tutulan bir adam hakkında bugüne kadar 10 yıldır içerde tutuklu göründüğünü kaydeden Arınç, "Çünkü cezası kesinleşmemiş. 'Seni saldım arkadaş' diyor. Çünkü yürürlülüğe giren madde terörle mücadele kapsamında ise 10 sene adli suçlarda ise 5 sene sonra ben seni çıkaracağım diyor. O zaman yargının süratle karar vermesi lazım. Kim verecek bu kararı, Alanya'daki ağır ceza mahkemesi, asliye ceza mahkemesi, Mardin'deki bilmem ne mahkemesi. Önce onların çok süratli çalışıp, ellerindeki dosyaları karara bağlaması lazım. Onlar gönderdikten sonra da Yargıtay'ın ilgili dairesinin cezaların durumuna göre de karar vermesi lazım." şeklinde konuştu.
Aksamalar olduğunu kaydeden Arınç, "Yargıtay diyor ki daire sayımız yetmiyor, Yargıtay üye sayımız az, demiyor da biz öyle anlıyoruz. Başka, işte bizde iş yükü çok fazla, şu kadar hakim var, en az bin dosyaya bakmak zorunda. Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz. Başardığınız zaman ben burada başardım deyip dik durabilirsiniz ama kaybettiğiniz zaman 40 tane mazeret ileri sürebilirsiniz, 40 tane mazeret de bir tek başarının yerini tutamaz. Hakim azdı, zabıt katibi yoktu, kağıdımız yetmedi gibi bütün bunların sonucu bir caninin cezaevinden salıverilmesi ise sizi hiç kimse dinlemez." sözlerin eyer verdi.
Yüksek yargının işleyişinde bir gecikme söz konusu olduğunu belirten Arınç, yıllarca avukatlık yaptığını hatırlatarak, "Şimdi biz bir davayı takip ederiz. Tutuksuz yargılanmışsa, Yargıtay'a temyize giden dosyada, Yargıtay'ın onu gelenlerin en arkasına koyması lazım. Eğer tutuklu bir dava temyize gitmişse onu da başa koyması lazım. Ben yüksek Yargıtayımız da şu veya bu sebeple en arkadaki dosyanın en öne alınabildiğini, en öndeki dosyanın da en arkaya konulabildiğini tecrübelerimle biliyorum." sözlerini kullandı.
Öte yandan, Yunanistan Başbakanı Papandreu'nun Türkiyeye gelip Erzurumlulara Türkçe selam vermesini büyük bir olgunlukla karşılamak gerektiğini belirten Arınç, eleştirilerde bulundu. 'Siyaset adamlarının veya devlet adamlarının, sizin bulunduğunuz bir yerde yanlış bile olsa sizin yüzünüze karşı söylemişlerse bu sizin olmadığınız yerlerde bu türlü konuşulanlardan daha kötü bir şey değildir.' diyen Arınç, Papandreu'nun Türk büyükelçilerinin bulunduğu bir toplantıda endişelerini ve eleştirilerini dile getirmesinin doğru bir iş olduğunu söyledi. Arınç, şunları ifade etti: "Papandreu, aksini de yapabilirdi. Burada güzel sözler söyleyip, Atina"ya döndükten sonra da bu konuşmasını yapabilirdi. Veya bizim olmadığımız bir toplantıda bunu başka ortaklarına söyleyebilirdi. Sayın Papandreu bunu söylemiş de ne olmuş. Sayın Başbakan da çıkmış kürsüden sizin söyledikleriniz yanlıştır, işin doğrusu budur demiş. Sayın Bahçeli'nin bu konuşmayı cesur bulmasını takdirle karşılıyorum. Ama Kılıçdaroğlu, her zaman olduğu gibi bilmediği bir konuda muhalefetini yaptı."