Dernek binasında düzenlenen basın toplantısında Eker, "Ne yazık ki ülkemizde tutukluluk, evrensel hukuk prensiplerinde olduğu gibi tedbir değil, cezalandırma aracı olarak kullanılmaktadır." dedi.
Tutukluluk süresinin uluslararası sözleşmelerle de sınırlandırıldığını vurgulayan Eker, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nde "makul süreyi aşmaması gerektiği" hususuna yer verildiğini vurguladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) emsal kararlarında da bu hükme işlerlik kazandırıldığını belirten Eker, Türkiye'de demokratik kamuoyu, AİHM kararları ve AB baskıları neticesinde tutukluluk süresinin sınırlandırılmak durumunda kalındığını kaydetti.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK), Aralık 2004'te kabul edilerek, 1 Haziran 2005'te yürürlüğe girdiğini hatırlatan Eker, yasanın "tutuklulukta geçecek süreyi" düzenleyen 102. maddesinin yürürlüğe giriş tarihi önce 1 Nisan 2008'e sonra 31 Aralık 2010'a ertelendiğini anlattı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kanunun yürürlüğe girmesi ile tutukluluk süresinin ağır cezalık işlerde 5, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren örgütlü suçlarda ise 10 yıla kadar uzatılabileceği yönünde bir karar verdiğini dile getiren Eker, şunları söyledi: "Tutukluluk süresinin üst sınırı 10 yıl gibi uzun bir zaman olarak benimsendi. Böylece yapılacak yargılamaların da bu kadar uzun sürmesinin meşrulaştırıldığı, adil ve hızlı yargılanma hakkının ihlal edildiği açıktır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı, ceza hukukunun evrensel ilkelerine, AİHS ile Anayasa'daki düzenlemelere ve CMK'nun amacına aykırıdır. Yargı makamları temel hak ve özgürlüklerle ilgili yorumları dar kapsamlı ve kişiler aleyhine değil, geniş kapsamlı ve kişiler lehine yapmalıdır. Tutukluluk süresine yasa ile getirilen bu sınırlamaların, yasanın amacı aşılarak ve hakkın özüne zarar verir biçimde yorumlanması doğru değildir."
Tutuklamaya ilişkin süre sınırlamasının yargı tarafından, tüketilmesi gereken bir dönem olarak ele alınmasının ceza yargılamasının temel prensiplerine aykırı olduğunu ifade eden Eker, "Gündemi meşgul eden ve vicdanları sızlatan 'tahliyeler' meselesinde asıl sorun tutukluluk süresi değildir. Asıl yargılamaların bazen devlet ve kolluk kurumlarının bilinçli müdahaleleriyle sürüncemede kalması, yerel ve üst mahkemelerde yeterli hâkim ve personel bulunmaması gibi daha temel problemlerdir." diye konuştu.