Newsweek Türkiye Dergisi, yeni sayısında dünyaya yön veren 56 isme geleceği tarif ettirdi. İşte, bu isimlerden Francis Fukuyama'nın gelecek 10 yıl tahminleri...
'Tarihin Sonu'ndan yeni onyıla
Yeni onyılda dünyayı hem ekonomik hem de siyasi sınavlar bekliyor. Ekonomik olarak, Çin ve diğer Asya ülkelerinin büyüme modeliyle ilgili temel bir sorun hâlâ mevcut. Bu ülkeler ihracatla büyüyüp tüketim yapmazken; ABD ve diğer Avrupa ülkeleri borçlanma ve tüketim konusunda tam tersi bir pozisyonda ve yeterince üretmiyorlar. Halen çok fazla talep eksikliği var. Yükselen piyasalar gayet iyi durumda olsa bile, gelişmiş dünyadan gelen talebin yerine koyacak bir şey bulamadıkları takdirde ilerlemeleri devam etmeyecek. Bu gerçekten de herkesin bir parçası olduğu siyasi strateji değişiklikleri gerektiren çok zorlu bir vites değişikliği.
“Demokratik resesyon”
Demokratik resesyon, en çok Rusya gibi ülkelerde görünür durumda. Putin, seçime dayalı otoriter bir rejim kurdu Rusya'da. Bu da siyasi özgürlük alanını bir hayli tersine çevirdi. Venezuela, İran, Zimbabve gibi başka ülkeler de yanlış yolda ilerliyor. Ama genel olarak demokrasi lehine bir uzlaşma dünyanın birçok yerinde hâlâ önemli bir yer tutuyor. Ancak devletin otoriter yapıya dönüşü, örneğin basın özgürlüğüne sınırlamalar koyarak daha müdahaleci hale gelmesi bir problem teşkil edecektir. Bu, Türkiye’de de bir sorun. Demokrasiye inananlar tetikte olup devletler ihlâl ettikleri takdirde haklarına sahip çıkmalı.
WikiLeaks'ten sonra
İnternet, bilgiye erişimi demokratikleştirerek kuşkusuz politikayı değiştirdi. Genel anlamda bu olumlu bir gelişme. Zira otoriter yönetimlerin politika üzerindeki kontrollerinin bir yolu da bilgiye ulaşımın sınırlanmasıdır. WikiLeaks ile ilgili sorun, bazen gerçekten de bilgiyi sınırlamaya ihtiyacınızın olması. Diplomatik yazışmalar da buna iyi bir örnek.
Doğu mu Batı mı?
Son birkaç yılda gelişmekte olan ülkelerden çok fazla buluş geliyor. Yoksullukla mücadele ya da Latin Amerika'da geliştirilen şartlı nakit transferi programları gibi. Bu normal çünkü kendi durumlarını en iyi yine kendileri anlıyor. Teknolojiyse farklı bir durum. Bu tamamen kimin yatırım yaptığıyla alâkalı. Çin bilim ve teknoloji sektörüne büyük yatırım yapıyor. Hindistan da bilgi teknolojileri ve diğer yeniliklere yatırım yapıyor. Türkiye de ekonomik gelişme konusunda sıradışı bir başarı gösterdi. Bu konuda çok kaynak olacaktır.
Türkiye ekonomik olarak modern ve sağlıklı bir demokrasiye sahip. Beni daha çok kaygılandıran hukukun üstünlüğü. Çünkü mevcut hükümet eleştiri ve muhalefetten hoşlanmıyor gibi. Bu çok tehlikeli, çünkü demokrasi sadece çoğunluğun oyu değil, insanların hükümeti eleştiri hakkını ve serbestçe politikaya katılımını koruyan yasal düzendir de.
Din ve modernleşme
Din insanların yaşamının bir parçasıdır. Demokraside katı bir şekilde din karşıtı olamazsınız. Asıl mesele dinin toplumun geri kalanına hoşgörülü olması, demokrasiyi ve diğer görüşleri kabul edebilmesi. Dindar ve laik taraflar arasında karşılıklı bir uyum olmalı. AK Parti gibi dini nitelikli partilerin siyasete girmesiyle, bazı temel çizgilerin üzerinden geçmemek konusunda dikkatli olunmalı. Modern demokratik düzende dinin günlük yaşamda varolmasına izin verilirken devletle belli bir mesafe korunur.
Türkiye'nin dış politikası
Türkiye, Arap dünyasında etkisini yaymada başarılı oldu. Bu diplomasisinin bir sonucu. Ama bu ABD, Avrupa ve İsrail gibi ülkelerle ilişkileri pahasına olursa çok kötü. Zira Türkiye bu gücünü geniş yelpazede ülkelerle ilişki kurarak maksimize etti.
İslam'ın Türkiye'nin dış politika kimliğinin büyük bölümü haline gelmesi bir risk olur. Çünkü Türkiye'nin modernleşmesini, Avrupa ile ilişkileri ve demokratik, modern, açık kurumları muhafaza etmesi sağlıyor. AB'ye girmese bile Türkiye, herkese karşı açık olarak gücünü çoğaltacaktır.
Yeni onyılın adı
Birkaç yıl önce Fareed Zakaria “Amerika-sonrası dünya” demişti. Bence bu çok uygun. Amerika'nın çok hakim olduğu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya gidiş var. Gücün dağılması söz konusu ki bence önümüzdeki yıllarda da bu eğilim devam edecek.
Newsweek
Yoshihiro Francis Fukuyama: 1989'da yazdığı "Tarihin Sonu" makalesi, Soğuk Savaş sonrasının en tartışılan ve eleştirilen tezlerindendi. Stanford Üniversitesi'nde ders veren Japon kökenli Amerikalı filozof, siyaset bilimci, ekonomist ve yazar Yoshıhıro Francis Fukuyama tezini hâlâ savunuyor...