İsrail Gazetesi Haaretz'te Amira Hass imzası ile yayınlanan yazıda bir haber ve bazı tespitlere yer verildi. Habere göre ABD, uzun süredir karşı çıktığı BM Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu'nu bu sene kabul ederek, kendini yerlilere affettirmeye çalışacak ve artık bu kriz aşılmış olacak... İşte ayrıntılar:
Bu satırların yazılmasıyla (cuma sabahı), yazının yayımlanması arasında geçen zamanda anlatılanların bayat haber olup olmayacağını veya zerre olsun dikkat çekip çekmeyeceğini bilmek imkânsız.
16 Aralık Perşembe günü ABD Başkanı Barack Obama, ikinci Kabile Halkları Konferansı’nda ABD’nin BM Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu’nu destekleme kararı aldığını, yani 13 Eylül 2007’de Genel Kurul tarafından kabul edilen deklarasyona karşı muhalefetinden vazgeçtiğini açıkladı.
O dönemde ABD deklarasyona karşı çıkan, fakat son bir yıl zarfında kabul etme kararı alan dördüncü ve son ‘beyaz’ ülkeydi (diğerleri Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda).
Nüfusun yüzde 1.6’sı yerli
Obama’nın konuşmasının içerdiği bu haber, temkinli bir heyecanla karşılandı ve ülkedeki üniversitelerin Amerikan yerlileriyle ilgili kürsülerinde çalışan öğrenci ve öğretmenler arasında hızla yayıldı. Meşhur tumturaklı konuşmalarının yaratabileceği kuşkuların muhtemelen farkında olan Obama, eylemin sözden daha önemli olduğunu söyledi ve hükümetinin Amerikalı yerlilerin hayatını iyileştirmek için yürüttüğü faaliyetleri anlattı.
Obama’nın hatırlatma ihtiyacı duyduğu üzere, Amerikalı yerlilerle bağlantıları başkan seçilmeden önce başlamıştı. İki yıldan fazla bir zaman önce, Obama hâlâ başkan adayıyken, Absaroka yerlileri topluluğunun onursal üyeliğine seçilmişti. Yerli dilindeki karşılığını söylemese de kendisine topluluk içinde verilen ismin ‘ülkenin her yerindeki insanlara yardım eden kişi’ anlamına geldiğini söyledi. Yani Absarokalar Nobel Barış Ödülü Komitesi’nden önce bile onun kıymetini bilmişti.
Obama geçen hafta bu konuşmayı yaparken dinleyiciler arasında kabile liderleri, Kongre üyeleri ve Amerikan yerlilerine ayrılmış bölgelerle ilişkilerden sorumlu İçişleri Bakanı Kenneth Salazar başkanlığında bir hükümet heyeti de vardı. (Mevzu bahis bölgeler egemen toprak sayılıyor, fakat 1924’ten bu yana kabile üyeleri Amerikan vatandaşı olarak tanınıyor.)
Obama bu konferansı geçen yıl, ABD ‘hükümetleri’ ve kabileleriyle ilişkileri geliştirme umuduyla başlattı. Evet, belki tam olarak hükümetler denilemez. Neticede gerçekten egemen olsalardı, ilişkileri İçişleri Bakanlığı değil, Dışişleri Bakanlığı yürütürdü. Yine de havada bir heyecan duygusu vardı. Amerikalar, Afrika, Asya ve Pasifik adalarında 370 milyondan fazla insan, ‘yerli halklar’ olarak tanınıyor. Uluslararası Yerli Halklar Çalışma Grubu’na göre, bu insanlar dünyadaki en yoksul, dışlanmış ve haksızlığa uğramış topluluklar arasında yer alıyor.
BM deklarasyonu, 20 yıldan fazla tartışıldıktan sonra kabul edildi. Resmi rakamlara göre, ABD vatandaşlarının yaklaşık 5 milyonunu (yani yüzde 1.6’sını) yerliler oluşturuyor. Bunlar, beyaz adamın yol açtığı hastalıkların yanı sıra soykırım ve tehcir kampanyalarından sağ kurtulan bir avuç insanın torunları.
‘Ya sev ya terk et’e son
Obama Amerikalı yerlilerin büyük çoğunluğunun içinde yaşadığı vahim şartlarla, onları ve sürgün tarihlerini silme çabası arasındaki bağlantıyı anlatırken şunları söyledi: “Uzun zamandır Amerikalı yerlilere bir tercihte bulunmaları gerektiği söylendi. Yerli bölgelerindeki sorunların çözülememesi nedeniyle sanki şöyle bir tercih mecburiyeti vardı: Ya mirasını ve geçmişini terk et ya da kötü hayat koşullarına razı ol; yani Amerika’da onurlu bir yerli Amerikalı olmanın hiçbir yolu yoktu.”
Bu mirasın önemli bir parçası, diğer Amerikalılara ülkenin kuruluşundaki canice temelleri sürekli hatırlatması. Geçmişe geri dönemeyiz, ölenleri de geri getiremeyiz, fakat yerlerinden edilenlerin bugününü ve geleceğini düzeltme çabaları bazı engellerle karşılaşacaktır.
‘Kanlı Andrew Jackson’
Bu noktaya gelmek zaman aldı, fakat yerli halkların başlıca celladı olan dört beyaz ülkenin nihayet deklarasyonu kabul etmesi, bize bazen halkın mücadelesinin sonuç verdiğini gösteriyor.
Halen Broadway’de sahnelenen eğlenceli bir rock müzikali, Demokrat Parti’nin kurucusu ve 1828-1836 arasında görev yapan Başkan Andrew Jackson’ın hikâyesini anlatıyor. ‘Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi’ adlı kitabında tarihçi Howard Zinn, birileri yerlileri unutmaya çalışsa da, “Jackson’ın bir toprak spekülatörü, tüccar, köle taciri ve Amerika’nın erken tarihlerinde yerlilerin en saldırgan düşmanı olduğunu” yazar.
‘Kanlı Kanlı Andrew Jackson’ müzikalinde bu gerçekler, eşcinsellere, engelli insanlara, çürümüş ABD politikacılarına ve Demokratların kaba saba kadın destekçilerine takılan siyasi ayrımcılıkla iç içe geçiyor. Fakat kahkahalar bir yana, yerlileri imha eden ve onları daha fazla beyaz yerleşimciye yer açmak için Batı’ya gönderen Tehcir Yasası’nı imzalayan popüler başkan ve generalin görüntüsü kolay kolay akıldan çıkmıyor. Bu müzikalin lirik mesajı şöyle: “Hiç bizim olmayan toprakları geri alalım.”
’Tehciri hatırlayın’
Gönüllü transfere karşı çıkan Cherokee yerlileri, silah zoruyla sürüldü. 1838-1839’da 16 bin kabile üyesinin yolculuğuna, ‘Gözyaşı Yolu’ adı verildi. Yolculuk sırasında 4 bine yakını can verdi. Şimdi bir anma projesi mahiyetinde, kabile aynı yolda bir bisiklet yolculuğu örgütlüyor. Georgia’dan Oklahoma’ya 1700 kilometrelik bir yol bu. Yolculuğa katılmak için başvuranların 16 yaş ve üzeri Cherokee kökenli lise veya üniversite öğrencileri olması gerekiyor. Gelecek yıl haziran’da, yani bu olayın 172. yıldönümünde düzenlenecek ve 20 günden fazla sürecek olan etkinliğin ismiyse ‘Tehciri Hatırlayın’
HAARETZ
Çeviri: Radikal