Radikal’in Diyarbakır’daki yazı işleri toplantısında, geçen hafta sonu Demokratik Toplum Kongresi çalıştayında konuşulanların perde arkası gündemdeydi.
“Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) düzenlediği çalıştaya, içlerinde gazetecilerin, akademisyenlerin de bulunduğu yüze yakın katılımcı gelmişti. Ben de oradaydım. Tanıklığım var. Oraya gelenlerin hiçbiri savaşmaya gelmemişti, konuşmaya gelmişti. Hiçbiri bölmeye değil, buluşturmaya, birleştirmeye gelmişti.”
DTK’nın çalıştayı sonrasında Ankara’dan yükselen ve dozu hayli sert açıklamaların ardından, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in tepkisi tamı tamına böyle oldu.
Çocukların da gündemi
Radikal dünkü yazı işleri toplantısını Diyarbakır’da yaptı. Bağlar Belediyesi Çocuk Eğitim Merkezi’nde Denge Zarokan (Çocuk Sesi) adlı gazeteyi çıkaran çocukların da katıldığı toplantı gündeminin başında, DTK çalıştayına karşı TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın sert tepkileri vardı. Şahin, “Sonuçlarına katlanırlar” derken, Atalay’ın açıklaması, “Resmi dil tartışılamaz” kıvamındaydı. Peki bu tepkiler ne kadar haklıydı? DTK çalıştayı ‘resmi dil’i tartışmalı hale mi sokmuştu? Yoksa DTK çalıştayında bölünme mesajlarr mı verilmişti?
Diyarbakır’da toplanan Radikal Yazı İşleri’nde bu konu fazlasıyla rağbet gördü. Zira DTK çalıştayına katılan isimlerden dördü (Sırrı Süreyya Önder, Binnaz Toprak, Oral Çalışlar ve Osman Baydemir) Radikal’in yazı işleri toplantısındaydı. DTK çalıştayında olup bitenlere ilişkin tanıklıklarını aktardılar.
‘Ne karar vardı ne tebliğ’
Osman Baydemir’e göre, resmi dille ilgili İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın açıklaması, “anadilin gündelik yaşamın içine girmesinin önünü kesmek için yapılan bir manipülâsyon”du. Baydemir şöyle sürdürdü:
“Onbir köye su götürmek için bugün bir temel atma töreni düzenledik. Başkan yardımcımız Türkçe, ben Kürtçe konuştuk. Su götürülecek köy ve mezraların isimlerini hem Kürtçe hem Türkçe yazdık. Daha önce 97 köyün Kürtçe olan isimlerini iade etmiştik. Ama ülke bölünmedi.”
Baydemir’in DTK çalıştayına dair söyleyecekleri bitmemişti. Çalıştaya yüze yakın katılımcının geldiğini belirten Baydemir, bu insanların savaşmak için değil, konuşmak için, bölmek için değil, birleştirmek için toplandıklarını anlattı. “Tanığım” diyen Baydemir, şöyle dedi:
“Demokratik özerklikten beklenti, savaştan, çatışmadan çıkma arzusu ve sürdürülebilir bir barışın yol haritası olarak konuldu. A’dan Z’ye her husus tartışmaya açıktı. Karar ya da tebliğ yoktu. Çalıştayın sonunda sadece tartışmaları sürdürelim temennisi oldu. Diyarbakır’da konuşulan, batıda farklı anlaşılıyor ve nihayetinde çocuk gazetecilerin söylediği gibi ortaya ‘konuşma sus’ çıkıyor.“
DTK çalıştayının birinci gününde ağırlıklı olarak gelen konuklar söz almışlar ve tarih tartışmaları güne damgasını vurmuştu. Oral Çalışlar birinci gün konuşulanları özetlerken, konuşmacıların DTK temsilcilerine yönelik “Siz ortaya bir taslak koyarsanız daha iyi tartışırız” dediğini aktardı. Bu talep üzerine akşam saatlerinde bir taslak metin dağıtılmış ancak bununla ilgili tartışmalar ikinci güne bırakılmıştı. Sırrı Süreyya Önder ve Binnaz Toprak çalıştayın ikinci gününde hazır bulundukları için, Ankara’da hayli sert tepkilere neden olan konularla ilgili tartışmaları izleme imkanı bulmuşlardı. ‘Ne oldu?’ sorusuna net yanıtları vardı:
Sırrı Süreyya Önder’e göre, dağıtılan 17 sayfalık metin demokratik özerkliğin ne olduğunu anlatmak için hazırlanmıştı: “Sunum yapıldıktan sonra katılımcılar ikiye bölündü. Metni yetersiz bulanlar ve somut olmadığını söyleyenler oldu. Bunun üzerine taslağı hazırlayanlar empatinin altını çizdi. Bu taslağı çok komünizan bulan ya da çok liberal bulanlar oldu. Fakat bu aslında herkesin katkısına sunulan bir metindi. Genellikle tepkiler olumluydu. Herkesin üzerinde hem fikir olduğu şey şuydu: Kürtler bugüne kadar hep neyi istemediklerini anlatıyorlardı. İlk defa devletten de ön alarak neyi istediklerini ortaya koydular.”
Binnaz Toprak’ın gözlemlerine göre ise, hazırlanan metinde çelişkiler ve kopukluklar vardı ama Ankara’nın sert tepki gösterdiği konuların hiçbiri tartışmalarda ön planda değildi. Toprak, çalıştaya ilişkin tanıklığını şu cümlelerle aktardı: “Bayrak, ordu gibi kavramlar ön planda değildi. Toplantının içeriği çarpıtılıyor. DTK’da bir katılımcı ‘Biz Türklerden boşandık’ diye bir söz edince, ‘bir araya gelme’ düşüncesi üzerine tartışmalar oldu. ‘Ayrılmak değil, özerklik istiyoruz’ cümlesi ön plandaydı.”
Eyüp Can: 500 bin talebi TBMM’ye götüreceğiz
Radikal Gazetesi tarafından başlatılan ‘Savaşma Konuş’ diyen 500 bin Radikal Aranıyor’ kampanyasıyla ilgili Türkiye buluşmalarının ilk ayağı Dİyarbakır’da Sümerbank Toplantı Salonu’nda gerçekleşti. Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık ile yayın koordinatörü Bülent Mumay ve yazarların katıldığı toplantıda Diyarbakır’daki sivil toplum örgütü temsilcileri, dernek başkanları, siyasetçiler, akademisyenler ve Dicle Üniversitesi’nden öğrenciler de yer aldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Eyüp Can Sağlık, 2 ay önce başlayan kampanyaya şimdiye kadar 571 bin kişinin katıldığını ve kampanyanın bir hafta daha süreceğini söyledi. Eyüp Can Sağlık, kampanya hedefinin sadece 500 bin kişiye ulaşmak olmadığını, toplumsal duyarlılığı, silahların ve şiddetin bitmesini, toplumun, tabanın talebi olarak ortaya koymayı gösteren sembol olarak düşündüklerini, kampanya sona ermeden Diyarbakır’ın bu süreci nasıl gördüğünü dinlemek istediklerini anlattı. Eyüp Can Sağlık “Bu işin tek adresi TBMM. Bir çözüm bulunacaksa o irade oradan çıkacak. O yüzden de bu talebi Meclis’e götürmeyi düşündük. TBMM’ye götürüp Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’e elden teslim edeceğiz.”
Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar ise yaptığı konuşmada, Radikal Gazetesi’nin girişimi ve başlattığı kampanyayı takdir ettiklerini söyledi. Aktar, Türkiye’de birlikte özgürce yaşamayı isteyenlerin sayısının artmasının çok önemli olduğunu vurgulayarak şöyle dedi:
Aktar: Silahlar terk etsin
“Tek yapılması gereken; insanların birbirini anlama ve dinleme becerisini geliştirmektir. Bu kampanyasının diğer basın yayın organlarına da örnek olmasını istiyoruz. Yıllardır silahların konuştuğu ortamda Kürt meselesini tartışıyoruz. Ancak, silahlar sustuğu anda biz de susuyoruz. ‘Silahlar yaşamımızı terk etsin’ diyoruz ama silahlar yaşamı terk etme işareti verdiğinde hareketsiz kalıyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri aslında varolan bir mesele yokmuş gibi davranılıyor. Toplum şimdi diyor ki; ‘Kürtler nereden çıktı? Kürtler ne istiyor?’ Biz yerden bitmedik. Hep vardık ve aslında hep yokmuş gibi davranılarak yaşıyorduk. Şimdi topluma ‘varız’ demeyi nasıl anlatacağız?”
Toplantıya katılan diğer sivil toplum örgütü temsilcileri ve Dicle Üniversitesi öğrencileri de, Kürt sorununun oluşmasına yol açan nedenler ve çözümle ilgili gerekli girişimlerle ilgili bilgiler verdi