Uluabat Gölü'nün yaklaşık 5 milyon yıl önce üçüncü jeolojik çağın (Tersiyer-Pilyosen) son döneminden günümüze kadar geldiğini dile getiren Erol Kesici, "Onların yaşam süreçlerini ve sağlıklarını belirleyen en önemli etkenin kendi doğal yapıları ve dış çevre koşullarıdır. Doğal göllerin çanak yapılarının değiştirilmemesinin ve tatlı olan sularının deniz suyuyla karışmasının, gölün canlı yapısının yok edilmesidir, kısacası gölün ölümüdür." diye konuştu.
Uluabat Gölü'nün doğal ortam özelliği ve havzasındaki canlı türlerinin çok zengin olması nedeniyle dünyada 40 göle verilen 'Yaşayan Göl' unvanına sahip Türkiye'deki tek göl olduğunu belirten kesici şu görüşleri dile getirdi: "Uluabat Gölü doğal özelliği nedeniyle çok çeşitli ve sayıda kuşların üreme, barınma ve yaşam alanını oluşturduğundan gölün doğal yapısının koruma altına alınacağına söz verdiğimiz için, uluslar arası Ramsar Alanı olarak ilan edilmiştir. Bizim yapmamız gereken son 50 yıldır atık deposuna dönüştürülen gölün kirletilmemesi için radikal önlemleri almaktır. Doğal göllerin doğal yapılarına müdahale edilmedikçe su taşkınlarının olması söz konusu değildir. Çünkü sulak alanlarımız su taşkınlarını, selleri önleyen en önemli alanlardır. Yeter ki göle ulaşan derelerin çayların yataklarına müdahale etmeyelim. Uluabat Gölü ile ilgili bu karar için tekrar düşünülmelidir, gölün deniz seviyesinden olan yüksekliği 8 metredir. Açılacak kanalların, taşkınların oluşturacağı etkiler iyi hesaplanmalıdır."
"TARİHİ MİRAS SU BİRİKİNTİSİNE DÖNÜŞTÜRÜLMEK İSTENİYOR"
Ulubat Gölü'nde şimdiye kadar ekonomik gerekçeler öne sürülerek hiçbir çalışma yapılmadığını da kaydeden Su Ürünleri Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Kesici, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gölü çöp deposuna dönüştüren tarım-sanayi atıklarından sonra, gölün daha çok para için marinaya dönüştürülmemesi gerekir. Uluabat Gölü'nü Marmara Deniziyle buluşturarak oraya gelecek yatlarla, orada oluşturulacak rekreasyon alanlarıyla gölün su yapısını bozarak ve kirlilik yükünü daha da artıracaktır. Deniz suyunun etkisi gölün ekolojisini tamamen değiştirecek ve göl Uluabat su birikintisine dönüştürecektir. Doğal sulak alanlar tüm canlıların yaşam alanlarıdır. Yaşam onlarla var olmuştur. Marina vb. planlama ve projeleri yapay alanlar tasarlayarak planlamalıyız. Ekoloji ve ekonomi uyum içerisinde olmalıdır."
Benzer projelerin doğal tatlı su göllerinde meydana getirdiği olumsuzlukların dünyada çok sayıda bilimsel örneklerinin bulunduğunu aktaran Kesici, sözlerini şöyle tamamladı: "Birkaç yıl öncesi de su bütçesinin yüzde 25'den fazlasını kaybeden acı göl özelliğindeki Burdur Gölü'ne Ak Deniz'den deniz suyu aktarılması planlanmış ve öne sürdüğümüz bilimsel gerekçelerle bu çok yanlış olan ve Burdur Gölü'nü başkalaştıracak projeden vazgeçilmişti. Uluabat Gölü gibi biyolojik çeşitlilikleriyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olan tatlı su üretim kaynaklarımız hızla tüketilmektedir. Su ve besinin en önemli ilgi konusu olduğu günümüzde, sulak alanlarımızın korunması ve gelecek kuşaklara en sağlıklı yapısıyla iletilebilmesi kuşkusuz bir ulusal güvenlik konusu olmalıdır ve göz ardı edilmemelidir."