Türkiye'de yılanlı asanın ilk defa 1836 yılında resmi olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. Hamit Hancı, Sultan II. Mahmud'un, bu tarihten itibaren Mekteb-i Tıbbiye talebelerinin, ilk defa resmi kıyafet olarak yakalarına yılanlı asa (caduceum) işlenmesine müsaade ederek ferman çıkardığını anlattı. Dünyada adli tıp ve adli bilimlerin de sembolünün yılan olduğunu aktaran Hancı, "Burada tıp ve adalet sembollerinin birleşmesi göze çarpmaktadır. Eski Türkler arasında da yılan sağlık ve mutluluk sembolü olmuştur. Sağlık kuruluşlarının kapılarında çifte yılan sembolü vardır. Anadolu'da Selçuklu Hastaneleri buna örnektir. Hastalık kötülük ve ceza demektir. Kötülükler yeraltından gelir; yılan da yeraltında yaşamaktadır. Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemektedir. Öldürücü olması ona karşı korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden olmuştur. Yılanlar ve sürüngenler birçok kültürde rastladığımız ortak sembollerdir. Kızılderililer'e göre yılan; deri değiştirerek doğum, yaşam ve ölüm arasındaki metamorfozu simgeler. Böylece tarih boyunca yılana atfedilen özellikler doğurganlık, ölümsüzlük, sağlık, hekimlik, sağduyu sahibi olmak, bilgelik, kehanet, iyi talih, fiziksel güç ve hız olarak sıralanabilir. Şifalı bitkilerde açıkça gözlenen tabiatın iyileştirici kudretini en yakından tanıyan, en iyi bilen canlının da yeraltında yaşadığı için bu bitkilerle çok yakın komşuluk halinde bulunan yılan olduğu kabul edilerek, hekimlik sembolü kendisine yakıştırılmaktadır. "şeklinde konuştu.
Zehirli yılanın ölüm sembolü olduğu gibi ölümünde zıddı olan yaşamı da anımsattığını ifade eden Hancı, "Yılanın dili çatallıdır. Çatal dil ise dedikodu ve arabozuculuk işaretidir. Bundan dolayı dedikodu, arabozuculuk yapan kimselere yılan dilli denir. Darüşşifalara maristan yani yılanlı bina denmesinin bir başka nedeni ise yılanların kötülük ve hastalıkları yutarak iyilik ve şifa dağıttıklarına inanılmasından dolayıdır. Evliya Çelebi Mısır'daki Sa'di dervişlerinin zehirli yılanları nasıl yakaladıklarını, etinden nasıl tiryak, ilaç yaptıklarını Seyahatname'sinde anlatır. Anadolu'da bulunan birçok yılanlı göl, yılanlı çermik gibi adlar taşıyan yerlerde canlı yılanların şifa bahşedici, tedavi edici özelliğinden günümüzde hala yararlanılmaktadır. Yılanlar vasıtasıyle tedavi edilen hastalıklar arasında bulunan "Erizipel"e halkımız 'yılancık' demektedir. Anadolu folklorunda, erizipele tutulanların yaralarına yılan ya da yılancık taşı denilen bir taş sürüldüğü takdirde, hastalığın iyileşeğine inanılmaktadır." dedi.