Boyner, TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu ve Koç Üniversitesi tarafından düzenlenen ''Türkiye'de İstihdam Politikası'' konferansında yaptığı konuşmada, bugün ekonominin en can alıcı konusunun istihdam olduğunu söyledi. Çalışan, çalışma hayatına hazırlanan, iş arayıp bulamayan veya bulduğu iş kendisine uygun olmayan milyonlarca insanı en yakından ilgilendiren konunun istihdam olduğuna işaret eden Boyner, son 10 yıldır yaptıkları çeşitli araştırmalarla, konferanslarla, Türkiye'de işgücü piyasasının yapısal özelliklerini masaya yatırdıklarını, işgücüne katılımı ve istihdamı geliştirecek politikalar üzerinde tartışmalara katkıda bulunmaya çalıştıklarını anlattı.
Ümit Boyner, şunları kaydetti:
''Bilindiği gibi işgücü piyasasına ait verilerimiz pek iç açıcı değil. İşgücüne katılım ve istihdam oranlarımız sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 45 eşiklerini bir türlü aşamıyor. İşsizlik oranı bir süredir yüzde 11-12'lerde seyrediyor. Ciddi bir kadın istihdamı ve genç işsizliği sorunuyla karşı karşıyayız. Çalışma mevzuatı katılığında OECD ülkeleri arasında önde geliyoruz. Güvenceli, esnek çalışma biçimleri pek kullanılamıyor. İşgücü piyasasında vasıf uyumu problemimiz var. İş arama süreçlerimiz etkili değil; işsizlerimiz hala kamu veye özel kurumlar aracılığı yerine genellikle eş-dost vasıtasıyla iş aramak zorunda kalıyor. İşsizlik sigortamız ise işsizlere yeterli korumayı sağlayamıyor.''
Bugünün tablosu özetle böyleyken gelecek için ise nüfustaki gelişmelerin nasıl değerlendirileceğine bağlı olarak hem umutlanmanın hem de kaygılanmanın mümkün olduğuna işaret eden Boyner, Türkiye'de nüfus artış hızının düşerek gelişmiş ülke düzeylerine yaklaştığını, bundan sonra nüfusun ancak kendini yeniden üreten bir hızla artacağını, sabitleşmeye doğru gideceğini vurguladı.
''İşgücü piyasamızın meselelerini stratejik bir yaklaşımla çözebilirz"
Gençlerin toplam nüfus içindeki payının düştüğüne, yaşlı nüfusun arttığına dikkati çeken Boyner, ''Çalışma çağındaki nüfus ise artıyor ve artmaya da devem edecek'' dedi.
Boyner, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile birlikte geçen ay yayınladıkları demografi raporuna göre çalışma çağındaki nüfusun, toplam nüfus içindeki payının 2020 yılında yüzde 68 ile en yüksek değerini bulacağını, 2020'den sonra oransal olarak azalmaya başlasa da sayıca 2041 yılına kadar artmaya devam ederek 65 milyona kadar ulaşmasının beklendiğini, bu tarihten sonra ise azalmaya başlayacağını ve böylece demografik fırsat penceresinin de ortadan kalkacağını söyledi. Ümit Boyner, şunları kaydetti:
''Bu demografik fırsat penceresinden yararlanmak bizim umudumuz. Bunun için istihdam yaratmamız gerekiyor. İstihdam yaratmak için ise üretkenlik artışı ve yatırımların yanında nitelikli eğitim yoluyla işgücü piyasasında vasıf uyumu sağlanması ve işgücü piyasasındaki tüm düzenlemelerin istihdam dostu anlayışla gözden geçirilmesi gerekiyor. İzlenecek tüm politikalarda, çok düşük düzeyde olan kadın istihdamına özel önem verilmesi de zorunlu. Bunları başarmak zorundayız. İşgücü piyasamızın artık bir sorunlar yumağı haline gelmiş meselelerini ancak stratejik bir yaklaşım sergileyerek çözebiliriz.''
''Güvence ve esneklik dengesini iyi kurmanın yolunu bulabilmeliyiz"
Bu çerçevede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından geçen yıl başlatılan çalışmada, eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, işgücü piyasasının katılıklarının giderilmesi, kadın ve genç istihdamının teşvik edilmesi ve sosyal korumanın güçlendirilmesi konularının kapsanmasını memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Boyner, ''Henüz bu başlıklar altındaki hedefler ve hedeflere ulaşmak için kullanılacak enstrümanlar bir strateji belgesi olarak kamuoyuna açıklanmış değil. Bununla birlikte, parçalı düzenlemelerle bu konuların ele alınmaya başladığını görüyoruz. 2008 yılından bu yana paketler halinde getirilen düzenlemelere, TBMM'deki 'torba yasa tasarısı' ile devam edilmekte'' dedi.
Çalışma yaşamı düzenlemelerinin, doğrudan insanla alakalı olması dolayısıyla hassasiyetle ele alınması gerektiğini vurgulayan Boyner, özellikle kayıt dışılığın bu denli büyük olduğu Türkiye'de, birçok çalışanın sosyal haklardan yoksun olmasının ciddi bir mesele olduğunu söyledi. Boyner, ''Diğer yandan, kayıtlı kesim üzerindeki düzenlemelerin, uluslararası karşılaştırmalara göre katı olduğu da biliniyor. Güvence ve esneklik dengesini iyi kurmanın yolunu bulabilmeliyiz'' diye konuştu.
''Eğitime daha çok yatırım yapmak birinci önceliğimiz"
Konuşmasında eğitim konusuna da değinen Boyner, şunları kaydetti: ''15 yaş üzeri nüfusumuzun yüzde 10'u okur-yazar değil. Bu oran içine girenlerin yüzde 80'i kadın. 15-16 yaş nüfusumuzun ortalama eğitim süresi 2010 yılı tahmini 6.9 yıl. Güney Kore'de bu süre 13 yıl, Yunanistan, Ürdün ve Şili'de 10 yılın üzerinde. 5 yaşındaki bir çocuğun yaşam boyunca örgün eğitimde kalması beklenen süre Türkiye için 11, gelişmiş ülkelerde ise 16 yıl...
15 yaşındaki öğrencilerin, okuma becerisi, matematik okur-yazarlığı ve bilimsel okur-yazarlık alanlarında öğrenme sonuçlarını ölçümleyen PISA araştırmasında Çin, Güney Kore ve Finlandiya'nın öne çıktığını, Türkiye'nin OECD ortalamasının altında bulunduğunu görüyoruz. Bunlar gibi birçok eğitim göstergesinde, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafe maalesef çok açık. Bu durumda, eğitime daha çok yatırım yapmak ve eğitimin içeriğini daha kaliteli hale getirmek birinci önceliğimiz olmalı.''