Yeşiller Partisi Federal Meclis Grubu Başkanı ve 2011 eyalet seçimleri Berlin başbakan adayı Renate Künast, göçmenlere yönelik önyargı içeren söylemlerin kahvehane sohbetlerine dahi konu edildiğini belitti. Künast, başta Türk kökenlilere olmak üzere 'bunlar topluma az uyumlular, eğitim seviyeleri de düşük' gibi yakıştırmaların ise gerçeklerle bağdaşmadığını söyledi. Künast, "Örneğin Berlin'i ele alalım. İnanılmaz bir göçmen potansiyelinin olduğu bir şehir. Burada yaşayan göçmen kökenli akademisyenlerin oranı yüzde 40 iken, Almanlar arasında akademisyen olanların oranı ise sadece yüzde 32. Bu verilerden de anlaşıldığı gibi göçmenlere atfedilen 'eğitimsizler' sözü gerçeklerle bağdaşmıyor."
Alman Tiyatrosu tarafından organize edilen bir programda konuşan Künast göçmenleri sorun olarak görüp kendilerini hedef alan söylemlerden vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizdi. Künast tepkisini şu şekilde dile getirdi: "Gerek Berlin'de gerekse İstanbul'da, her iki toplumda da kendisini evinde hisseden göçmenler yaşıyor aramızda. Bu kişiler sürekli olarak iki ülke arasında seyahat ediyorlar. Hangi yerde olurlarsa olsunlar kendi evlerinde gibiler. İstanbul'a gittiğimde oradaki akademisyenlerle burada konuştuğunuz mevzuları rahatlıkla müzakere edebiliyorsunuz. Bu nedenle göçmenlerin iki toplum arasında ne derece önemli bir köprü işlevi gördüklerinin farkında olmalıyız." Açıklamalarının devamında dil konusuna da değinen Renate Künast, 'insanların 'siz Almanya'da değil misiniz, niye Almanca konuşmuyorsunuz!' diye zorlanmalarına ise karşı çıktı. Künast, "Sokakta İngilizce ve Fransızca konuşulunca zenginlik olarak görülüyor, ama Türkçe konuşulunca ise karşı çıkılıyor. Bu kabul edilemez." dedi.
"DÜŞÜK EĞİTİMLİ BİR MANAV BİLE ÜLKE İÇİN ZENGİNLİK"
Farklı kültürlere mensup kişilerin sahip oldukları kültürel değerlere saygı gösterilmesi gerektiğini ifade eden Yeşiller Partisi milletvekili Renate Künast, "basit bir esnafın dahi düşük eğitimli olmasına rağmen en az iki dil bildiğini, bu dil çeşitliliğinin ekonomik açıdan ise büyük kazanç olduğunu" kaydetti. Künast, "Farklı kültürleri olduğu gibi kabul etmek saygının bir ifadesidir. Bu nedenle birbirimizi anlamaya çalışmalıyız, birbirimizden de öğrenebileceğimiz çok şey var." diye konuştu. Künast ayrıca, özellikle okul sınıflarının örneğin İslamiyet'in tanıtıldığı müzelerin ziyaret edilmesi gibi programlara katılmalarının karşılıklı anlayışı geliştireceğini veya okullarda üretilen projelerle Müslümanlar hakkında daha sağlıklı bilgilerin elde edilebileceğini hatırlattı.
"TÜRKÇE KONUŞAN UYUMSUZ DEĞİL"
Bu arada aynı programda son yayımlanan "Dünya iç politikası" isimli kitabı tanıtılan Prof. Dr. Ulrich Beck, göçmenlerin uyumunun kültürel bir sorun olarak görülmesinin yanlış olduğunu söyledi. "Uyum, kültürel değil istihdam piyasası problemi" tespitinde bulunan Beck, "Türkçe konuşulduğunda 'uyum sağlamayı reddediyorlar' deniyor. Hâlbuki sorun dil meselesi değil, göçmenlerin istihdam piyasasına dâhil edilmeleri. İş olunca uyum sorunu diye bir şey kalmıyor." dedi. Almanya'nın tüm göçmenlere eşit fırsatlar tanıyan ve dil teşviki ile de örnek olan Kanada'yı örnek alması gerektiğini ifade eden Beck, farklı dillerin konuşulmasının zenginlik olarak algılanması gerektiğini belirtti. Ulrich Beck ayrıca, Almanya'nın refah seviyesini koruyabilmesi için yıllık 200 bin kalifiye iç göçüne gereksinim duyduğunun da altını çizdi.