Gilad Atzmon* / TİMETURK
Birkaç gün önce, İngiliz Genelkurmay Başkanı General Sör David Richards, Afganistan’da zafer elde edilemeyeceğini itiraf etti. “Konvansiyonel savaşta,” dedi Richards, “yenilgi ve zafer birbirinden apayrıdır, ve askerlerin bir başka milletin başşehrine yürümesiyle temsil olunur."
İngiliz askeri elitlerinin Afganistan’daki savaşın hiçbir yere çıkmadığını itiraf etmeleri birkaç yıl sürdü: Konvansiyonel askeriyenin kitlesel sivil direnci kolaylıkla yenilgiye uğratamayabileceği, 20. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar süren savaşların öğrettiği değerli bir derstir.
Yine Yahudi devletinin altmış iki yıllık işgal ‘strateji’si uygulamasına rağmen bir sebeple jetonun hala düşmediği düşüncesi de ilginç. İsrailliler, halen dirençli Filistinlileri kuşatma altında tutarak, ayrım yapmaksızın herkesi öldürerek, halı bombardımanıyla ve kimyasal savaşla pes ettirmeyi başarabileceklerine ikna olmuş durumdadırlar.
Sonuçlar çok açık: İsrail’in kendini ‘Sadece Yahudilere demokrasi’ olarak kabul ettiğini akılda tutarsak, her Yahudi İsrailli, sivil nüfusa karşı gerçekleştirilmiş büyük savaş suçunun ortağıdır.
Ancak dahası da var: Tüm rütbelerden artan sayıda İsrail askeri sonu gelmeyen suçlar listesine doğrudan dahil oluyor – bazıları hamile kadınların acil tıbbi bakım almalarını engelliyor, bazıları ise kalabalık semtlere bomba atıyor. Bazıları çocukları insan kalkan olarak kullanırken bir kısmı da barış aktivistlerini infaz ediyor. Bazıları ise, beyaz fosfor bombalarını topa yüklüyor sadece.
Bu suçları işleyenler, aslında tüm dünyada geçerli kanunlara tabiler. Dünyanın herhangi bir yerinde göz altına alınmaları mümkün. Hayatları hapishanede sona erebilir.
Pek az cesur İsrailli devletlerinin ahlaki durumuyla çok ilgili olmalı ki, birkaç gün önce, İsrail’den savaş suçu işlediğinden şüphelenilen 200 İsrail askerini tanımlayan bir belge sızdırıldı. Belge internete ulaştı. Liste, isimlerini, rütbelerini, askeri görevlerini, resimlerini ve adreslerini içermekteydi.
Bilgiyi sızdıran ve internete koyan insanlar, aşağıdaki isimlerle ilgili şunları beyan ettiler: “bunlar, işgal altındaki Gazze’deki insanlara Aralık-Ocak 2008-2009’da yapılan saldırıyı İsrail devleti adına doğrudan gerçekleştiren failler, ve İsrail devleti ajanları. Bu listedeki insanlar… saldırı esnasında komuta pozisyonlarındaydılar, dolayısıyla, bir katil devlet mekanizması adına hareket etmediler, aktif olarak başka insanları bunu yapmaya teşvik ettiler. Bunlar, tamamen şahsi mesuliyet taşıyorlar. Bunlar, en düşük seviye saha komutanlarından İsrail ordusunun en yüksek kademelerine kadar olabilir. Her birisi saldırıda aktif ve doğrudan rol aldılar.”
Ayın 17'sinde, hikâyeyi hemen gündeme aldım: Yazdığı sayfada, İsrailli Savaş Suçlusu siteye bir link gönderdim. Ayın 18’inde, İsrailli Haber Kanalı (Channel 10) tarafından haksız yere suçlandım ve birkaç diğer İsrail web günlüğü beni isim ve yüzlerin yayınlanmasının arkasındaki adam olarak suçladılar.
Bahse gerek yok, bu durum beni İsrail’de pek popüler yapmadı. E-postam sanki İsrail savaş bölgesine döndü, ve İsrail Televizyonunun yayınladığı son youtube kliplerim İsraillilerin aşağılık çirkinlikleri için bir platform haline geldi.
Bunların tamamı bana Yahudiliğimi niye bırakarak İsrail’i niye terk ettiğimi hatırlattı. Aklıma bir şey getirdi. Bana, niçin yıllar önce bu lanetli yere tekrar adım atmamaya karar verdiğimi hatırlattı – İsrailliler ümitsiz ve öfkeliydi. Suçlayacak biri lazımdı onlara. Her şeyin ötesinde, ‘birilerini suçlamak’ bir şeyin anavatanda sistematik ve kategorik olarak yanlış olduğunu kabul etmekten daha kolaydır.
Ayın 19’unda, İsrailli haber kanalı bana ulaşmayı başardı: Köstebeği izlemeye çalışıyorlardı. Açık ki onlara yardım edemedim; etmeyi de istemiyordum zaten. Bildiğim kadarıyla, listenin yayınlanmasının arkasındaki insanları hiç kimse bilmiyor. Başlangıçta İsraillilerin listenin imal edilmiş olduğunu ve Gazze’deki suçlarla (2008-9) hiçbir ilgisi olmayan pek çok isim içerdiğini iddia etmelerine rağmen, İsrail medyası sonunda listenin bir IDF kaynağından sızdırıldığını ve muhtemelen doğru olduğunu kabul etti.
İsrailli Channel 10 araştırmacısına, listenin yayınlanmasının İsrail’in başına yıllardır gelen en iyi şey olduğunu belirtmeye çalıştım: Liste, İsrail’in gelecekteki muhariplerine açık bir sinyal. Kendilerine etik dışı davranışların ağır ve doğrudan sonuçları olabileceğini gösteriyor. Bu kabul, İsrailliler için şart, bu sayede yollarını değiştirerek komşularıyla barış içerisinde yaşamaya bir yol bulabilirler.
Sözde ‘Ortadoğu'nun tek demokrasisi' olan ülkede 200 kişilik savaş suçlusu zanlıları listesinin sızdırılması – ve tüm medyanın olayı takip etmek yerine köstebeği kovalaması garip bulunabilir. Bu, toplumun, etik bilinci bir tarafa koyalım, uluslararası kanunun herhangi surette kabul edilmesinden bile hızla uzaklaştığını açıkça göstermektedir.
Ancak, ben, İsraillilerin niçin bu kadar kızdığını çok iyi biliyorum – dünyadaki insanlar, İsrailliler için Yahudi devletinin hapishaneden başka bir şey olmadığının farkında değiller. İsraillilerin devletlerini sevdiklerini iddia etmelerine karşın, en çok sevecekleri şey onu arkalarında bırakmak, İsraillilerin devletlerinin meşruiyetten uzaklaşmasının gerçek anlamını anlamaya başladıklarını tahmin ediyorum: Artık dönülmez noktaya ulaşıyor ve kişisel hale geliyor, çünkü listedeki insanlar bir uçağa adımlarını atmadan önce iki kez düşünmek zorunda kalacaklar.
İlginçtir ki, listeyi yayınlayan insanlar, 2. Dünya savaşından sonra Yahudi ve Siyonist kuruluşlarca kullanılan bir taktiği kullandılar: Liderler ve askeri komutanları kovalamaktansa, Nazi avcıları olağan insanlar hakkında bilgi toplamışlardı –düşük rütbeli subaylar, askerler, muhafızlar; insanlığa karşı suçlar işlemiş sıradan insanlar.
Bu taktik, Avrupalıları nesillerce aşağılık antisemitler olarak suçlamakta etkili olduğunu gösterdi. Savaştan sonra, Avrupa'nın suçluluğu hızla Siyonist güce tercüme edildi.
Açık ki, İsrail Savaş Suçluları listesinin sızdırılmasının arkasındaki insanlar, İsrail’e kendi ilacını tattırıyorlar: Her rütbeden 200 askerin listelenmesindeki mesaj açık -- İsrail toplumunun kendisi derinden hasta. Sadece üst düzeydeki insanlar değil, hatta çok sıradan olanları bile. Hasta olan İsrail’den ziyade -- ‘İsrailli’. Hastalık toplum ve kültürüne derinden nüfuz etmiş görünüyor.
Almanya ve diğer Avrupa milletleri durumunda, affetmeyi isteyip istemediklerini seçen İsrail ve Yahudi liderlerdi. Avrupa milletlerine geçici ve şarta bağlı olarak gerçek bir af veren ise İsrailliler ve Yahudilerdi.
İsrail’in kaderinin de benzer olacağını sanıyorum – şimdiden İsraillileri kendilerinden ve gaddarlıklarından kurtarabilecek insanlar sadece ve sadece Filistinliler. Sadece Filistinliler İsrailli suçluları affetme hakkına sahipler. İsrail bugün ne kadar çok suç işlerse İsrailliler gelecekte Filistinlilerin geniş yürekliliğine o kadar bağımlı olacaklar.
İsrailli savaş suçluları için Gerçek ve Uzlaşma Komisyonu Filistin’de kurulduğunda, kimi affedeceklerine karar verecekler Filistin halkı olacak.
*İsrailli muhalif müzisyen ve yazar.