Avrupa Birliği'nin (AB) ilk başkanı unvanını taşıyan Herman Van Rompuy, 9 Kasım'da Berlin'de yaptığı konuşmada Avrupa'yı yükselen ırkçılık konusunda pek de alışılmadık şekilde uyardı. "Bugün Avrupa'nın en çok korkması gereken korkunun kendisidir." diyen Van Rompuy, "Korku bencillik, bencillik milliyetçilik, milliyetçilik de savaş getirir." derken eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın "Milliyetçilik savaştır." sözüne atıf yapıyordu. Van Rompuy'un konuşma yapmayı tercih ettiği mekân, ilkinde milliyetçiliği, ikincisinde ırkçılığı ile iki dünya savaşına sebep olan Almanya'nın başkenti Berlin'di. Bazı uzmanlara göre özellikle Müslüman ve Romanlara karşı yürütülen sistematik aşağılama ve ötekileştirme siyaseti Hitler'in II. Dünya Savaşı öncesi Yahudilere karşı yönelttiği ırkçı siyaseti andırıyor. Merkezi Viyana'da bulunan AB Temel Haklar Ajansı 2009 sonunda yayımladığı raporunda Avrupa'da ırkçılığın "şok edici seviyelerde" olduğu, ancak üye ülkelerin ırkçı gruplara karşı ciddi hiçbir müeyyide uygulamadığı tespitini yapmıştı. Ajansın "neredeyse hiç müeyyide yok" dediği alanların başında ironik şekilde AB'nin vicdanı denen Avrupa Parlamentosu (AP) geliyor. AP'de kurulan ırkçı Kimlik, Gelenek ve Hükümranlık Partisi (KGH) dağıldığı 14 Kasım 2007'ye kadar AB vatandaşlarının vergileriyle ırkçılık propagandası yaptı. KGH dağıldı dağılmasına ama 2009'da yapılan seçimlerde bu defa İslamofobik ırkçılar AP'ye girdi ve ırkçı siyasetlerini, ırkçılıkla mücadele için kurulan Avrupa'nın evinde sürdürüyor. "İslam düşmanlığının gezici vaizi Geert Wilders"ın talebeleri, "Kur'an yasaklanmalıdır" mesajını şimdi AP çatısı altında veriyor. Yarın: Çanlar Fransa ve İngiltere için de çalıyor.
Partiler İslam karşıtlığına kayıyor
-Avusturya'da aşırı sağcı parti deyince akla Avusturya Özgürlükçüler Partisi (FPÖ) geliyor. FPÖ, 1999 genel seçimlerinde yüzde 26,9 oy alarak iktidar ortağı oldu. 2005'te bölünen partiden ayrılan Karintiya Valisi Jörg Haider, Avusturya'nın Geleceği İçin İttifak (BZÖ) partisini kurdu. 2008 seçimlerinde HC Strache'nin lideri olduğu FPÖ yüzde 17,5 oy alırken, Haider yüzde 10,7 olarak büyük bir sürpriz yaptı. 183 sandalyeli mecliste bu iki parti 55 sandalye elde etti. Ancak seçimlerden kısa bir süre sonra trafik kazasında hayatını kaybeden Haider'den sonra BZÖ gücünü kaybetti.
İslam'ın resmî din olarak tanındığı ilk Avrupa ülkesi olan Avusturya'da yabancılardan, işsizlikten şikâyet eden herkes FPÖ'ye yönelmiş durumda. Yüzde 25 oranında destek toplayan parti, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde "İsrail'in AB'ye girmesine karşıyız." sloganlı afişlerine rağmen politikada anti-semitizm yerine İslamofobi'yi kullanmaya başladı. Sekiz milyonluk ülkede 500 bin Müslüman'ın yaşaması, Müslümanları en kolay siyasi argüman haline getirdi. FPÖ, daha önceki seçimlerde, "Müezzin yerine kilise çanı", "Viyana İstanbul olmayacak", "Batı ülkesi Hıristiyanların elindedir" gibi söylemleri kullandı. Seçim kampanyası için müezzin vurma oyununun internette kullanıma açılması da savcılıkça takibe alındı. Ancak son Viyana eyalet seçimlerinde, "Viyana kanı", "Mustafa'ya (Kara Mustafa Paşa kastediliyor) taşı at, hediyeyi kap" gibi tepki çeken söylemler ve karikatürler kullandılar. Viyana Kuşatması ve oluşturulan Türk korkusu, Katolikliğin kurtarıcısı olma havası, bu küçük ancak etkili politikacı ve bürokratlara sahip ülkede oy kazanmak için her zaman kullanılacak gibi görünüyor.
Avrupa sağının ilham kaynağı parti
-Avrupa'da aşırı sağın ilham kaynağı olan Danimarka Halk Partisi'nin (DF) kökleri 1970 yılında Mogens Glistrup tarafından kurulan Terakki Partisi'ne kadar uzanıyor. "İslam bir din değil, sadece, dünyayı mahvetmek isteyen bir harekettir." diyen Glistrup'un çırağı olan Pia Kjaersgaard, 1995'te hocasıyla yollarını ayırıp DF'i kurdu. 'Danimarka Danimarkalılarındır' sloganıyla varlık nedenini Müslüman karşıtlığı üzerine kuran DF, her seçimde oyunu artırmayı başardı. Kjaersgaard, Kasım 2001'de yapılan genel seçimlerde yüzde 12 oy alarak meclise 22 milletvekili sokmayı başardı. Böylece, meclis aritmetiğinde anahtar parti konumuna geldi. Liberal-Muhafazakâr koalisyon hükümetini dışarıdan destekleyen DF, bu döneme adeta damgasını vurdu. 1 Temmuz 2002'de yürürlüğe giren Avrupa'nın en sert yabancılar kanununun gizli mimarı olan DF, ülkeye yabancı girişinin kapısını adeta kapattı. Yabancılardan kasıt Müslümanlar olurken, Pia Kjaersgaard, ülkede yaşayan Müslümanların asimile edilmesini savunuyor. Türkiye'nin AB üyeliğine kesinlikle karşı çıkıyor. Azınlık Liberal-Muhafazakâr koalisyon hükümetini adeta esir alan DF, Müslüman ülkelerden gelen yabancıların ülkeye girişini yasaklamak istiyor. Avrupa'nın en sert yabancılar kanununu yeterli bulmayan DF, bu yasaya tam 16 defa daha sert maddeler ilave ettirdi. Kasım 2007'de yapılan seçimlerde oyların yüzde 13,8'ini alarak 175 kişilik parlamentoda 25 vekille temsil hakkı elde edip, ülkenin 3. büyük partisi oldu. Başörtüsünün kamusal alan ve eğitim kurumlarında yasaklanmasını isteyen DF, ülkede cami inşaatına da karşı çıkıyor. Irkçı parti özellikle Müslümanlardan suç işleyenlerin ailesiyle beraber sınır dışı edilmesi için hükümete baskı yaparken, Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin derhal durdurulmasını istiyor. Danimarka vatandaşı olmayan yabancıların mahallî seçimlerdeki seçme ve seçilme haklarının geri alınması DF'nin önemli gündem maddeleri arasında. İktidarda olmamasına rağmen ülkenin 'gizli başbakanı' olarak tanımlanan Pia Kjaersgaard, Hollanda, Avusturya ve İsveç'teki aşırı sağ tarafından örnek alınıyor. Asıl mesleği huzur evinde bakıcılık olan DF lideri Pia Kjaersgaard, İslam'ı 'Avrupa'nın yeni vebası' ve 'terör dini' olarak tanımlamaktan çekinmiyor.
Irkçılar ilk kez Meclis'e girdi
-İsveç'te 19 Eylül'de yapılan seçimlerde ilk defa yabancı karşıtı-ırkçı İsveçli Demokratlar Partisi (SD) meclise girdi. Seçimlerde yüzde 5,7 oranında oy alan Jimmy Akesson başkanlığındaki SD'liler parlamentoya 20 milletvekili sokma başarısı gösterdi. SD'nin bu yükselişi toplumun büyük kesiminde şaşkınlık ve tepki meydana getirirken SD'ye karşı açık tavır alındı. Seçimde başbakanlığa seçilen Merkez Sağ İttifak lideri Fredrik Reinfeldt ve rakibi Kırmızı-Yeşil koalisyon lideri Mona Sahlin seçim öncesi SD ile kesinlikle hiçbir işbirliği arayışına girmeyeceklerini duyurdu. Parlamento başkanlığı seçiminde kilit rol oynayabilecek SD'ye ne sağ ne de sol bloktan kesinlikle hiçbir taviz verilmezken parlamento başkanlığı seçiminde Merkez Sağ İttifak adayı Per Westerberg'e Kırmızı-Yeşil koalisyon partilerden de oy çıktı ve bu durum sağ ve sol blok arasında SD'yi tecrit etme adına zımni bir ittifak oluşturulduğu izlenimi oluşturdu. Bununla beraber SD'ye tavır koyan sadece politikacılarla sınırlı kalmadı.
Seçim kampanyaları esnasında devlet televizyon kanalı TV 4, SD'nin Danimarka'da hazırlandığı belirtilen ve yabancı nefretini körükleyen seçim reklam filmini yayınlamayı reddetti. Bununla birlikte gerek seçim öncesi gerek seçim sonrası başta Stockholm olmak üzere ülkenin birçok şehrinde binlerce insan ırkçı partiyi protesto mitinglerine katıldı. Kral 16. Gustaf'ın da hazır bulunduğu geleneksel parlamento açılış töreninde bir konuşma yapan bayan piskopos Eva Brunne, ülkenin değişik şehirlerinde yapılan ırkçılık karşıtı gösterilere değinerek din ve ırk nedeniyle ayrımcılık yapılmaması çağrısı yapınca SD'li vekillerin protestosu ile karşılaştı. Papaz Brunne'nin konuşmasına kızan SD milletvekilleri tören bitmeden aniden kiliseyi terk edince ortam gerildi. 1980'li yıllarda "İsveç, İsveçlilerin olarak kalacak" şeklinde yabancı karşıtı bir söylemle başlayan hareket, zamanla bugünkü SD'yi netice verdi. İlk etapta anti-semitik bir söyleme de sahip olan hareket, 2000'li yıllarla birlikte yüzde yüz değişti ve bu söylemi terk etti, hatta SD'de bugün anti-semitik bir demeç veren partililer derhal disiplin kuruluna sevk ediliyor. Zamana ve gündeme göre söylemini değiştirme eğilimi gösteren SD'nin son seçim kampanyalarının ilk sözü "Göçmen politikalarını yeniden gözden geçireceğiz." oldu. SD'nin ikinci gündem maddesi ise "İsveç'in İslamlaşmasını durduracağız." sözünde vücut buluyor.
Zaman