Başbakan Erdoğan ve Hırvatistan Başbakanı Jadranka Kosor, başbaşa ve heyetler arası görüşmelerin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında soruları yanıtladılar.
Erdoğan, Hırvat bir gazetecinin ''Türkiye'nin yüzde 11'lik büyümesinden bahsedildi. Türkiye'nin başarısının sırrı nedir, bunun reçetesi nedir?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Her şeyden önce 8 yıllık bir iktidarız. Bu 8 yıllık iktidarımız tek başımıza iktidar olduğumuz ve bazı ilkeleri tavizsiz sürdürdüğümüz bir süreç oldu. Tabii tek başına bir partinin iktidar olması birçok kolaylıkları beraberinde getiriyor. Özellikle mali disiplin dedik, bundan taviz vermedik. Bu süreç içerisinde güvenden taviz vermedik ve ekonomik istikrarı sürekli temin ettik. Bunlar bizi gerçekten çok çok rahatlattı. İktidara geldiğimizde ekonomi adeta dibe vurmuştu ve o dibe vuran ekonomiyi kısa zamanda gerçekten tırmandırdık. Son 2008 küresel kriziyle birlikte bütün dünyadaki bankalar, sigorta şirketleri batarken bizde ne bir banka ne bir sigorta şirketi batmadı. Biz hiçbir banka ve sigorta şirketine de bir devlet desteği bu süreç içerisinde sağlamadık. Ama dünya devleri kendi ülkelerinde bu tür destekleri de verdiler. Dedik ki 'herkes kendi ayağı üzerinde duracak'.
Bu arada biliyorsunuz IMF dünyanın birçok ülkesine ciddi destekler verdi. Bizler IMF ile Stand by anlaşmamız süreç itibarıyla dolduğu halde yeni bir Stand by anlaşması da yapmadık. Yaklaşık 3 yıl oluyor ve Stand by anlaşmasını da imzalamıyoruz. Şu anda bize 'bir an önce IMF ile imzaları atın' diyen çevreler, şimdi 'bu iş IMF'siz de oluyormuş' demeye başladılar. Bu tabii bütün bu ilkelere sadakatle sarılmamızdan kaynaklandı ve girişimcilerimiz, yatırımcılarımız gerek ülke içinde, gerek ülke dışında bu girişimlerini devam ettirdiler. Onlar da sürekli bir arayışın içerisinde oldular. Dünyaya açıldılar. Türkiye kısır bir döngü içerisinde değil, bir dünya ülkesi olarak bütün yatırımcılarımız koşuşturarak, dolaşarak bu yatırımlarını devam ettirdiler ve küresel krizi fırsata dönüştürdüler. Bu bizim ülkemizde de böyle oldu.''
Büyümenin ilk 6 ay içerisinde yüzde 11 olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarının da sürekli olarak Türkiye'nin kredi notunu arttırmaya devam ettiklerini ifade etti. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in kredi notu durağandan BB 'ya çıkardığını hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi: ''Bu tabii Türkiye'deki atmosferi de olumlu istikamette etkiliyor. İnanıyorum ki bu kredi notu artışları da devam edecek. Çünkü yere sağlam basıyoruz.
Geçirdiğimiz seçimlerin hiçbir tanesinde -ki 6 seçim geçirdik- Bunların ikisi genel seçimdir, ikisi belediye seçimidir, yerel seçimdir. İki tanede halk oylaması yaptık. Toplam altı seçim. Bunların hiçbir tanesinde biz seçim ekonomisi uygulamadık. Neyse o yılın milli bütçesindeki görüntüleri aynen bunları uygulamaya koyduk. Kalemlerde kalkıp herhangi yeni bazı adımlar atalım, bunları siyasete kaydıralım, siyasi amaçlı olarak şuralara şu yatırımları yapalım... Hayır. Bizim planımızdaki neyse biz onu uyguladık ve bu adımları attık.
Şimdi önümüzdeki Haziran'da yine seçim var. 2011 Bütçesini biz bir seçim ekonomisi olarak yine yapmayacağız. Neyse bizim planımız aynı planı uygulamaya koyacağız. İşin aslı bu. Başarı buradan geliyor. Bunun sonuçlarını almaya devam edeceğiz diye inanıyoruz, öyle de düşünüyoruz.''
Başbakan Erdoğan, ''Türkiye ve Hırvatistan eş zamanlı olarak AB ile müzakerelere başladı. Hırvatistan süreçte sona gelirken, Türkiye'nin önünde daha katetmesi gereken mesafe görünüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?'' sorusu üzerine şöyle konuştu: ''Avrupa Birliği ile eş zamanlı olarak görüşmelere başladık. Tabi eş zamanlı olarak görüşmelere başlamanın yanında bir başka durum daha var. Biz aslında 1963'te başladık, yani Hırvatistan diye bir devlet yokken başladık. Tabii böyle de bir durumumuz var.
Tabii nedense AB'nin bize yaklaşımı... 1963'ten yani resmi müracaatımızdan, aslında müracaatımız 1959'dur, 1963 resmi müracaatımızdır. Tüm bunlara rağmen ortalama 50 yıl gibi bir zaman geçti. Bu 50 yıllık zaman içerisinde çok farklı bahanelerle, hep AB ipe un serdi, hala da ipe un sermeye devam ediyor. Bütün fasıllarla ilgili dersimizi iyi çalışan bir ülkeyiz. Kurumlarımızı buna göre oluşturmuşuz, yapılanmamız hep buna göre olmuş vaziyette. Fakat nedense tabii, zaman geliyor, 'Nüfusunuz çok fazla', zaman geliyor 'Türkiye çok büyük ülke', zaman geliyor bir başka bahane. Bütün bu bahaneler devam ediyor. Varsın bunlar devam etsin tabii biz işimize, yolumuza aynen devam edeceğiz.
Ben tabii Hırvatistan'a ne tür çileler çektirdiklerini de çok iyi biliyorum. Hırvatistan'ın Avrupa Birliğine girecek olmasından dolayı ayrıca mutluluk duyuyorum. Çünkü eş zamanlı görüşmelere başlamıştık. Bundan dolayı mutluyum, hayırlı olsun diyorum, şimdiden tebrik ediyorum. Bunun şüphesiz ki Hırvatistan halkı için bir avantaj olacağını şimdiden görüyorum. Ama bizim Hırvatistan'la NATO'daki birlikteliğimiz, orada müşterek attığımız, atacağımız adımlar çok çok önemli. Balkanlar'da beraber üçlü mekanizma içeresinde yapacağımız çalışmalar. Bir çok alanda yapabileceğimiz çok şeyler olduğuna inanıyorum.'' Erdoğan, ''Konuk Başbakan, Dubrovnik'le ilgili bir sorun olduğunu söyledi, bunu açar mısınız?'' sorusuna, ''Yatırımcılar noktasında turizmde hakikaten halkımızın Hırvatistan'a bir ilgisi var. Biliyorsunuz Hırvatistan bize vize uygulamıyor. Vize uygulamadığı için de gerçekten Dubrovnik gerek deniziyle, gerekse tarihi özellikleriyle güzel bir yer. Komisyon falan istemiyorum tabii. Bunu da çok açık net söyleyeyim. Böyle bir yer, bir ülke bundan dolayı da vatandaşlarımızın hakikaten ilgisini çekti. Ve oradaki bir yatırımcımızın, bana özellikle değerli meslektaşımın Türkiye ziyaretini bildiği için öyle bir ricası oldu ve meslektaşımın ifadesi de bununla ilgili kendilerinin de zaten bunu çözeceğini inanıyorum'' yanıtını verdi.