Diyabetlilerin yüzde 70'inin etkili olarak tedavi edilemediğini vurgulayan Osman Erol, körlüğe varan görme bozukluklarına, kalp krizine, inmeye, böbrek yetersizliklerine, çevresel damar hastalıklarına, soğuk-sıcak hissini algılamamaya, bazen çok şiddetli ve tedavisi güç ağrılara yol açan sinir bozukluklarına sebep olabildiğini kaydetti. Diyabetin bir ölçüde önlenebilen, teşhis koyulduğunda ise uygun eğitim, bilinçlendirme ve tedaviyle komplikasyonları azaltılabile bir hastalık olduğuna dikkat çeken Dr. Erol, "Diyabetin ortaya çıkması, yaklaşık 8–10 yıllık sessiz bir dönemden sonra olmaktadır. Yatkın kişilerin, yani risk faktörü dediğimiz özellikleri taşıyanların üzerinde özellikle durulması gerekir. Bunlar ailesinde, akrabalarında diyabeti olanlar, obezler, hareketsiz yaşantı sürdürenler, gebelikte kan şekeri yükselenler, kortizon gibi uzun süre ve yüksek doz ilaçlar kullananlar, kan şekeri düşüklüğü yaşayanlar ve yüksek tansiyonlulardır. Obezite kadar önemli bir hususda ağırlık normal olsa bile vücuttaki yağın nerede toplandığıdır. Bel çevresi 102 cm. gelen erkekler ve 94 cm. olan kadınlar risk altındadır." şeklinde konuştu.
Diyabetin ortaya çıkmadan, sessiz dönemdeyken açlık ve tokluk kan şekeri ölçümleri, şeker yükleme testleriyle tanınabildiğini anlatan Erol, "Bazı kişilerde de seviyelerine bakmak gerekebilir. İnsülin direncini erken yakalayabilmek için diyabet tedavisinde ve gizli diyabetin aşikâr diyabete dönmesini önlemede bazı ilaçlar kullanılsa da olmazsa olmazlarımız, eğitim ve hayat tarzı değişikliğidir. Hayat tarzı değişikliği ise diyet, sağlıklı beslenme ve egzersizdir." dedi.