Sadece üç aylık mezar yeri kalan Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Mustafa Akaydın hükümet tarafından engellendiğini, çözümün ise ölülerin yakıldığı krematoryum olduğunu söyledi. Rektörlüğü ve ÜAK başkanlığı sırasında yaptıklarıyla da hükümet çevreleriyle takışan belediye başkanı Hürriyet'ten Faruk Bildirici'ye konuştu.
MEHMET HABERAL
Silivri’ye ziyaretine gitmeyerek ayıp ettim
Ankara Üniversitesi’nde böbrek naklini başlatan ekibin üyesiyim. Tuncer Karpuzoğlu hocamızla birlikte Akdeniz Üniversitesi’ni kurmaya geldik buraya. Keçilerin otladığı o alanda kurduğumuz üniversiteye bakınca gurur duyuyorum. Son organ naklime 2003’te girdim. Rektörlüğüm sırasında güzel bir organ nakli ekibi kurduk. Antalya sanırım şu anda dünyanın en çok böbrek nakli yapılan şehridir. Mehmet Haberal, Hacettepe’de başasistanımızdı. Sonra organ naklinde rakip gruplardan olduğumuz için çekiştik. 1987’de Türkiye’nin ilk çok merkezli organ paylaşımını yaptık. İlişkilerimiz tatlı bir havaya girdi. Bir ayıbım var. Haberal, Ferit Bernay, Fatih Hilmioğlu, Mustafa Yurtkuran’a ziyarete gidemedim. Ama onlar beni affetti sonra. Rektör seçiminden itibaren beni de Ergenekon’a yamamaya çalıştılar. Bir şey bulsalar gözümün yaşına bakmazlardı. Haberal’ın durumu çok üzücü. Ben o rektör arkadaşlarımın suçlu olduğuna inanmıyorum.
YÖK BAŞKANI
Yusuf Ziya’nın başkanlığı Türkiye için cezadır
Türk üniversitelerinin bir yıl süren şanlı direnişini yaratmada Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) başkanı olarak önemli katkım vardır. Bizim zamanımızda ÜAK toplantıları tartışmalarla geçerdi. Şimdi hepsi kapıkulu gibi oldu. Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanlığı, Türkiye için cezadır. Özcan’ın ilk suçu benim ÜAK başkanlığıma rastladı. Şimdi de yaptığı gibi, “Türbanlılara müsaade edeceksiniz” diye denedi. Ben de ÜAK’ı toplantıya çağırdım. 28 Ocak 2008 günü beni telefonla tehdit etti Yusuf Ziya. “Bu toplantıyı yapma. Ben rektörlerin çanına ot tıkamayı bilirim” dedi. Ben de “Ağzından çıkanı kulağın duysun. Bu söylediğin bir tehditse bana sökmez” dedim. TC’ye karşı ayıplı bir YÖK başkanıdır. İstanbul Üniversitesi’ne verdiği emir alenen suçtur. CHP’nin, ‘türban sorununu çözeriz’ diyerek bu ortamın hazırlanmasına katkıda bulunduğu da doğru.
REKTÖRLÜK
Demirel “gazi rektör” dedi Gül atamadı
Açık söyleyeyim yeniden rektör atanmama yüzde 50-50 diye bakıyordum. Üniversitede en yüksek oyu aldım, şaşırtıcı şekilde YÖK’ten de birinci çıktım. O mülakattan sonra Süleyman Demirel’i Güniz Sokak’taki evinde ziyarete gittim. “Gazi rektör Mustafa hoş geldin” diye karşıladı ve “Cumhurbaşkanı seni atamak zorunda” dedi. Ama Gül atamadı. 1 Aralık 2008 günü Deniz Baykal telefon etti. “İstifa etmeyi düşünür müsünüz?” dedi. “Devlet memurluğundan istifa edeyim ama düşünmek için 48 saat müsaade istiyorum” dedim. O gün benim için özel bir gündür, 40 yıllık çok sevdiğim çatıdan iki saatte ayrıldım.
EŞİM
Özünde özel bir hayat arkadaşlığı
Eşim Günseli ile üniversiteden sınıf arkadaşıyız. Tesadüfen Ankara Fen Lisesi’nde aynı koridorda okumuşuz ama o zaman birbirimizi fark etmedik. Üniversitede ilk o görmüş beni. “Başımı çevirdim mavi gözlerini gördüm, etkilendim” diyor. Bana şiirler de yazmıştı. Epey sanatsal denemeleri vardır. En son takı merakı var, ondan önce resim vardı. O da dahiliye uzmanı. Evlilik olarak 76’dan bu yana 34 yıl. Özünde özel ve yakın hayat arkadaşlığı diyelim. Çocukların isimleri Ece ve Ateş. Torunumuz da var Amerika’da.
HAYVANLAR
Maaşımın yarısı hayvan sevgisine gidiyor
1999’da Antalya’ya 30 kilometre uzakta bir ev aldık. Üç-dört dönüm toprak üstünde 200 metrekare. İçinde köpek, tavşan, güvercin, sülün, keklik, bıldırcın, inek gibi hayvanlar var. Hayvan sevme hobisi eşimde benden daha güçlü. Belediye başkanlığından aldığım maaşın yarıya yakını hayvan sevgisine gidiyordur. Sokak köpekleri konusunda merkezi yönetimden destek alabilirsem doğal yaşam hayvan parkı kurmak istiyorum. Kentteki tüm sahipsiz hayvanları orada doğal ortamda buluşturmak istiyoruz. O olmasa da birkaç senede sokak köpekleri sorununu kontrol altına alacağız. Bir de Muratpaşa’da bir köpek parkı açtım. Köpekler için tahterevalli, tünel, salıncak gibi güzel özellikleri var.
SİYASET
Hastalarımın gözünde bir idolüm
1969’da lisede Amerikan modeli bir yetenek değerlendirme testi yaptılar. Uygun meslekler okul doktoru ve politikacı çıkmıştı. Doktor oldum, profesör oldum, üniversite hocalığı yaptım, politikacılık da nasip oldu. O test tuttu yani. Yıllıkta da arkadaşlar politikaya yatkınlığımı yazıyorlardı. Hastalarımın gözünde hala bir idolüm, rektörlük gibi bir işi güzel yaptığıma inanıyorum. Bugün de belediye başkanlığını en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Sağlığım elverirse, ben ve halk isterse bir daha talip olabilirim. Bunun ötesinde bir beklentim yok. “Genel siyasette rolün olsa ne olmak istersin” deseler, “milli eğitim bakanı” derim.
“Telefonumda King oyunu var, fırsat bulunca arabada falan oynarım. Brici çok severim. Bazı hafta sonları Karayolları lokalinde yarım saat oynarım. En büyük kaçamaklarımdan biri bu. Çok muzırlık yaparım. Bir gün erken saatte Ankara yolculuğuna çıktık. Hanım uykusunu alamamış, gözleri kapanıyor. Bir yandan da beni konuşturup uyanık tutmaya çalışıyor. Biraz sonra hanım tam uykuya dalarken “Hırrhh?” diye bir horlama sesi çıkardım gözlerim de kapalı, aradan bakıyorum. Hanım panikledi. “Mustafa Mustafa” diye atladı üstüme. Şaka yaptığımı anlayınca çok sinirlendi. Bu, yatılı okul alışkanlığı. Ankara Fen Lisesi’nde de Hababam sınıfını aratmazdık. Okuldaki lakabım ‘Gıcır’dı. Şimdi CERN’deki Türk Profesör Samim Erhan’ı halatlarla pencereden aşağı sarkıtmıştık. Bizi çok kızdırıyordu. Belletmen de geldi yok yazdı Samim’i. Bir saat cezalıydı...”