Osmanlı'da kurbanlık hayvanın kimi zaman bir yıl öncesinden alındığını söyleyen Demirel, kurbanlıkların, alındıktan sonra boyandığını ve kesime kadar itinayla beslendiğini ifade etti. Demirel, bugün izlenen 'Kurbanlık hayvana eziyet' anlamına gelecek en ufak hadiseden ecdadın kaçındığını, 'hatta bir kurbanlık hayvanın yularından çekiştirmenin' bile suç sayıldığını anlattı.
Bayram öncesi Saray'dan halka duyurulan Padişah Tembihnamesi ile 'Bayram öncesi temizliğin emredildiğini ve kurbanlık tercihi ile kesiminde dikkate alınması gereken hususların halka duyurulduğunu' söyleyen tarihçi Demirel, 'Bayram öncesi bu tembihnamenin ardından her yer pırıl pırıl olurdu.' dedi. Demirel, kurban keserken Hz. İsmail'i düşünerek kurbana insanca muamele edilmesi gerektiğini hatırlattı.
'SARAYDAN BAYRAM TEMBİHNAMESİ'
Osmanlı'da padişahın bayram öncesinde bir tembihname yayınladığını söyleyen Demirel, köylere kadar iletilen bu belgenin bayram süresince ülkede yapılacak düzenlemeleri, güzellikleri, temizlikleri içerdiğini söyledi.
Bayram'dan önce konaklarda, evlerde ve saraylarda mutlaka bir temizliğin başladığını ifade eden Demirel, "Her yerde bir temizlik başlıyor. Hatta bayramlarda toplum ahlakını bozmayacak şekilde nasıl hareket edileceğine ve görevlilerin bunu nasıl sağlayacağı yer alıyor bu tembihnamede. Her Osmanlı ailesinde evlerde bayram temizliği başlıyor. Dolaplardan yeni elbiseler çıkarılırdı. Bu nedenle bayrama toplu bir hazırlık ruhu yakalanırdı. Çeşmeler, sokaklar, konaklar elden geçiriliyor. Yani bu temizlik sadece haneye ait değil, çarşıya pazara da sirayet ediyor. Çarşıda pazarda satılan malların daha temiz olması söz konusu oluyor." sözlerini ekledi.
Yayınlanan tembihnamelerde, özellikle insanların bayram süresince neler giymesi gerektiğinin yer aldığını söyleyen Demirel, toplumun genel örf ve adetinin dışına çıkılmamasının dikkate alındığının altını çizdi. O dönemde şatafatın da miskinliğin de hoş görülmediğini söyleyen Demirel, ikisinin ortası bir düzen yakalandığı için herkesin bundan mutlu olduğunu ifade etti.
'KURBANLIK HAYVANIN YULARINDAN BİLE ÇEKİLMEZDİ'
Demirel, kurbanlıkların bazen bir yıl önce alındığını söyledi. Demirel, şöyle devam etti: "Kurbanlık hayvanlara hususi bir ihtimam gösteriliyordu. Bu önem, kurbanlıkların beslenmesinden tutun da suyunun verilmesine kadar gösteriliyordu. Koyunlar kınalanıyor, onlara güzelce bakım yapılıyordu. Kurbanlık koyunlar kınalanıyor ve diğer hayvanlardan farklı bir muamele yapılıyordu. Kurbanlık hayvanları çekerek götürmek bile adap yetersizliği olarak görülüyordu o zaman. Ve hiçbir kurbanlık hayvan çekilerek götürülmüyordu. Allah'a sunulacak bir kurban olduğu için bazen çocuğundan daha büyük bir önem gösteriyordu insanlar. Yani Hz. İbrahim'e (a.s) getirilen vahiy Hz. İsmail'in 'babacığım görevini yerine getir' demesi. Oradaki kurbanlık, bir bakıma Hz. İsmail'i temsil ediyor aslında."
'PADİŞAH KOYUN YA DA KOÇ KESERDİ'
'Günümüzde kurbanlıklarda büyükbaş hayvan tercih edilirken, Osmanlı genellikle küçükbaş kesmeyi tercih etmiştir' diyen Demirel, küçükbaş hayvanın üremesinin daha kolay olduğuna dayanarak, böyle bir uygulamaya gidildiğini söyledi.
Demirel, "Küçükbaş, yılda bir yavru verirken büyükbaş birkaç yılda bir üreyebiliyordu. Hatta padişah bizzat koyun ya da koç kestiriyordu. Padişaha bakanlar da bunu görüyorlardı." dedi. Bu durumun ikinci sebebini Demirel, Osmanlı'da koyun etinin daha makbul olmasına bağlarken, o dönemde sığır etinin günümüzün aksine daha ucuz olduğunu sözlerine ekledi.
"BAYRAMLARDA VERESİYE DEFTERİNİ ZENGİNLER KAPATIRDI"
Demirel, günümüzde 'Veresiye Defteri' olarak nitelendirilen ve Osmanlı Devleti'nin dünya medeniyetine kazandırdıkları arasında farklı bir yer taşıyan 'Zimem Defteri'ne de değindi. Demirel, 'Zimem Defteri'ni bayramlarda alışveriş yapıldıktan sonra ödeme güçlüğü çekenlerin borçlarını toplumun zenginleri tarafından defterdeki belli sayfaların borçlarını miktarını bilmeden ödemeleri şeklinde açıkladı. Ödemeyi yapan kişilerin, haklarına razı bir şekilde o sayfalarda miktar neyse ödediklerini söyleyen Demirel, "O dönemde bu durumu suiistimal edenler de çıkmış olabilir, ancak Osmanlı Devleti'nin temel dayanak noktasının adalet olması Osmanlı'nın uzun yaşamasını sağlamıştır." diye konuştu.
'BAYRAMLIKLARIYLA SOKAĞA ÇIKAN ÇOCUKLARA ARİFE ÇİÇEĞİ DENİRDİ'
Bayramların bilhassa çocuklar için ayrı bir yeri olduğuna değinen tarihçi Demirel, 'bayramlıklarıyla sokakta gezen çocuklara halk, arife çiçeği derdi.' dedi. Demirel, Osmanlı'dan gelen 'Arife Çiçeği' kavramını, bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişten sonra çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan 1 gün önce yani Arife günü giyerek dolaşması olarak açıkladı.
'PADİŞAH ÖNCE ANNESİYLE BAYRAMLAŞIRDI'
Demirel, Osmanlı'da bayram tebriklerinin 'Saray' ve 'Halk' şeklinde olarak 2 şekilde olduğunu söyledi. Saraydaki törenin, dünyanın 'en tatlı acı tören geleneği' olarak değerlendiren Demirel, Osmanlı'daki tören geleneğinin çok ağır olmasına rağmen herkesin zevk aldığını söyledi.
Osmanlı'da Sultanın bayram namazı için camiye gelişiyle başlayan bir tören anlayışına sahip olduğunu dile getiren Demirel, bütün Osmanlı padişahlarının bu duruma riayet ettiklerini ifade etti. Demirel, Saraya dönen padişahın önce annesinin elini öpüp ardından diğer aile efradıyla bayramlaştığını söyledi. Padişahın, bayram tebriğinin ardından güzel işlemeli keselerle çocuklara para saçarak onları sevindirdiğini söyleyen Demirel, padişahların yeniçeriye ayrı bir ihtimam gösterdiklerini söyledi. Bütün devlet erkanıyla bayramlaşan padişahın Ehl-i Beyt'e ayrı bir özen gösterdiğini de ekledi.
BAYRAM NAMAZI SONRASI MEZARLIK ZİYARETİ YAPILIRDI
Bayram namazından sonra mezarlık ziyareti yapıldığını söyleyen Demirel, Osmanlı medeniyetinin şekillenmesinin 'Akl-ı selim, Kalb-i selim ve Zevk-i selim' olarak 3 sac ayağı olduğuna dikkat çekti. Demirel, 'Cami, mezarlık ve ev. Bunlardan mutlaka şehirlerde ya da köylerde cami vardı ve mezarlıklar da buralara çok uzak yapılmamıştır ki dünyevileşme, sekülerleşme olmasın.' diye konuştu.
Büyük merkezlerde, mutlaka küçük de olsa bir kabristan bulunduğuna dikkat çeken Demirel, buraların namaz sonrası ziyaret edilmesinin uhrevileşmeyi sağladığına dikkat çekiyor. Demirel, bu ziyaret yolu üzerindeki ev sahiplerinin de yemek hazırlayarak ziyaret dönüşünde misafir ağırladığını söyledi.
'KURBAN ETİ HEMEN YENMEZDİ'
Kurban etinin biraz dinlendirildiğini söyleyen Demirel, kanlı etin yenmesinin İslam dininde caiz olmadığını hatırlattı. Demirel, kurban etinin 3'e bölündüğünü ifade ederek, bunu, kendi aile efradı, fakirlere dağıtma, eş ve dostlarıyla paylaşma olarak açıkladı. Osmanlının et bekletme geleneğinin olmadığına dikkat çeken Demirel, Kurban Bayramı'nın öncelikle İslam alemine ve bütün dünyaya mutluluklar getirmesi temennisinde bulunurken, insanlar birbirlerini ziyaret etmelerini, özellikle yaşlı insanları ziyaret etmeleri konusunda hassas olmalarını dile getirdi. Demirel, "Kurban keserken Hz. İsmail'i (a.s) düşünerek kurbana insanca muamele etmelerini hatırlatmayı da ihmal etmedi.