HABER MERKEZİ / TİMETURK
Hac döneminde aynı duygu ve düşüncelerle Kâbe'de toplanan değişik ırklara mensup insanlar, herkesin Hz. Adem ile Havva'nın çocukları ve bütün Müslümanların kardeş olduğu hadisini hatırlatmaktadır. Hac döneminde, âdeta küçük haşri sembolize eden Mekke, sosyolojik olarak ırklar arası yakınlaşmanın, barışın ve hoşgörünün en güzel zeminlerinden birisi haline gelir. Arab'ın Acem'den üstün olmadığını, üstünlüğün Allah'a yakınlıkta olduğunu bilen Müslümanlar, hacda diğer milletlerin bütün farklılıklarına hoşgörüyle bakmasını öğrenirler. Irkçılığın ve çıkarcılığın daha belirgin hissedildiği bir ülkede yaşayan Malcolm X ve Yusuf İslâm, haccın bu yönünü daha derinlemesine hissetmişler. Malcolm X lâkablı El-Hacc Malil el-Şahbaz'ın hac intibaları şöyledir:
"Sen Allah'la beraber olunca, O, daima varlığının işaretlerini sana hissettirir. Ben Mekke'ye gitmek için S. Arabistan konsolosluğuna vize talebinde bulununca bana Amerika'da Müslüman olmuş kişilerin vize alabilmesi için, Dr. Mahmud Şavarbî'den onay alması gerektiğini söylediler. Ben Şavarbî'ye telefon açınca, o çok şaşırdı, kendisinin de beni aramak üzere olduğunu söyledi ve gelmemi arzu ettiğini ifade etti. Bürosuna gidince Dr. Şavarbî bana hacca gidebilmem için gerekli olan onay mektubundan sonra bir kitap verdi. Kitabın adı Muhammed'in (sas) Ebedî Mesajı idi. Yazarı Abdurrahman Azzam'dı. Yazar eserinin bir nüshasını bana verilmesi için göndermiş. Şavarbî bana Azzam'ın Mısır doğumlu uluslar arası kimliği olan bir devlet adamı olduğunu söyledi ve ekledi: "O seni basından yakın takibe almış." İnanılması güçtü. Şavarbî bana Kahire'de öğrenci olan oğlu Muhammed Şavarbî'nin ve kitabın yazarının oğlu Ömer Azzam'ın telefon numaralarımı verdi, onları çekinmeden arayabileceğimi söyledi.
Kahire havaalanı, hacıların ihrama girdikleri yerlerden birisidir. Havaalanına giderken heyecanlıydım. Çünkü ne yapacağımı tam bilemiyordum. Elbiselerimizi çıkardık ve beyaz havlularla ihrama girdik. Cidde havaalanındaki binlerce kişi aynı şekilde giyinmişti. Kimse senin kral olduğunu veya çiftçi olduğunu fark edemezdi. Bana ekabirden diye tanıtılan bazı kişiler de benim gibi giyinmişti. İhramı giyince hep beraber lebbeyk diye başlayan duayı yüksek sesle okumaya başladık: "Ey Allah'ım işte geldim, huzurundayım..."
Kahire'den Cidde'ye giden uçakta yer olmadığı halde, beni üzmemek için bir başkasının yerini bana vermiş olduklarını öğrendim. Mahcup oldum. Uçakta beyaz, siyah, kırmızı ve sarı renkten insanlar vardı. Mavi gözlü ve kumral saçlı insanlarla benim gibi kıvırcık saçlılar hep beraber, hepsi aynı Allah'a ibadet ediyor ve hepsi birbirine eşit seviyede saygı duyuyordu. Uçakta koltuktan koltuğa benim Amerikalı bir Müslüman olduğum sözü dolaşıyordu. Uçağın pilotu benimle tanışmaya geldi. Mısırlıydı. Deri rengi benimkinden siyahtı. O, Harlem'de dolaşsa idi, kimse onun yabancı olduğunu düşünmezdi. Yardımcı pilotun rengi onunkinden de siyahtı. Bunun bana ne kadar zevk verdiğini anlatamam. Çünkü şimdiye kadar hiçbir siyahın jet pilotu olduğunu görmemiştim. Cidde'ye kadar yaklaşık bir saatlik yol boyunca lebbeyk duasını okuduk. Cidde havaalanı, Kahire'den daha kalabalık görünüyordu. Cidde havaalanında Amerikan pasaportunu görünce benden şüphelendiler, Dr. Şavarbî'nin onay mektubunu istediler. Tartışmalar devam etti. Ve benim gerçekten Müslüman olduğumun anlaşılması için mahkemeye çıkmam gerektiğini söylediler..."
Daha sonra Ömer Azzam'la irtibata geçen Malcolm X, onun vasıtasıyla Mekke'ye gidebilme iznini alır. Azzam'ın misafirperverliğinden ve nezaketinden çok etkilenir. Sonra Mekke'ye gelir ve hacceder. Hem bedeninin, hem zihin ve ruhunun yapmış olduğu bu seyahati Malcolm X şöyle özetler:
İSLAM HACTIR
"Ömrümde, her renkten, her ırktan insanların birlikte kaynaştığı, İbrahim'in, Muhammed'in ve semavi kitaplardaki bütün peygamberlere ev sahipliği yapan, şimdi bulunduğum bu mukaddes topraklardaki kadar, insanlar arasında böylesine coşkulu ve içtenlikli bir konukseverlik, böylesine yüreklerden taşan gerçek bir kardeşlik hiç görmedim.
Geçen hafta çevremde her renkten insanların oluşturduğu asil ve anlatılamaz ihtişamdan büyülenmiş bir halde ve konuşmaktan aciz kaldım.
MUSLUMANLAR BIR KERE DAHA (EGER BILINCINE ERMISLERSE) HAC'TA INANCLARINI DUSUNUYOR VE KENDILERINI SORGULUYORLAR...!
Beni Yaratan Allah beni Mukaddes Mekke'yi ziyaret etmekle ödüllendirdi.
Kâbe'nin çevresini yedi kere döndüm. İnsanlığın dertlerine deva İslâm'ın Kutsal suyu Zemzem'den kana kana içtim. Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gittim ve geldim.
Adem''in yurdunda tarihin en eski kenti Mina'da, Arafat'ta dua ettim.
Dünyanın dört bucağından onbinlerce hacı ile ile birlikteydim. Mavi gözlü sarışınlardan siyah derili Afrikalıya kadar bütün renkler kaynaşmıştı. Fakat hepsi insanların birlikteliğini, tek bir ruh halinin ibadeti içinde idiler. Bu benim Amerika'da siyah ile beyaz arasında göremediğim, fakat görülmesi kaçınılmaz olan ve olanaklı olan bir manzaraydı.
Amerika, İslâm'ı tanımalı, anlamalı ve bilmelidir. Çünkü sadece bu din toplumdaki ırk, renk, insanlar arasındaki ayırımı kökten reddetmektedir. İslâm ülkelerine yaptığım gezilerde konuştuğum insanlar ve hatta beraber yemek yediğim beyaz Amerikalılar kafalarındaki beyaz ayırımcılığın İslâm ile tanıştıktan sonra yok olduğunu söylediler.
İnsanların renklerine bakılmaksızın birlikte içiçe oldukları böylesine içtenlikli ve gerçek bir kardeşlik bir manzarasını bundan önce hiç görmemiştim.
Bu sözcükleri benden işitmekle belki şaşıracaksınız. Bu Hac sırasında gördüğüm ve yaşadığım bu gerçekler benim daha önceden eriştiğim düşünce biçimini yeniden temellendirmede büyük etkisi oldu ve bazı varsayımlarımı terketmeye karar verdim.
Bu benim için hiç de zor olmayacak. Sıkı ve kesin kabul ettiğim düşüncelerime rağmen ve ben her zaman gerçeğin arayışı içinde oldum ve karşılaştığım her yeni gerçeği yeni bir aşama, yeni bir bilginin açılımı olarak kabul ettim.
Gerçeğin yetenekle aranmasının önemli ve belki de ilk şartı olan beynimi ve aklımı daima açık tuttum. Bu Kutsal yerlerde geçirdiğim 11 gün içinde bu Müslüman kardeşlerimle Tek ve aynı Allah'a ibadet ve dua ederken onlarla birlikte aynı tabaktan yedim, aynı bardaktan içtim, aynı kilimin üstünde uyudum.
Gözleri mavilerin en mavisi, saçları sarıların en sarısı ve derileri beyazların en beyazı idi.
Ve beyaz Müslümanların sözcükleriyle ben Nijerya'dan, Sudan'dan ve Gana'dan siyah Afrikalı Müslümanlar arasında ayni ve gerçek içtenliği ve duyarlılığı yaşadım. Biz gerçekten kardeşlerdik, kardeştik.
Çünkü inançlarımız tek Allah'a idi ve aramızda renkler kalmamış ve Beyaz renk, Amerika'da var olan tutum ve davranışlarıyla düşüncelerimizden sökülüp atılmıştı.
Eğer beyaz Amerikalılar Allah'ın tekliğini kabul ettiklerinde insanın da Birliği gerçeğini kabul edecekler, insanlar arasında antropolojik üstünlük ölçülerine, farklı renklere farklı muamelede bulunmaya son vereceklerdir.
Amerika'daki ırkçılık tedavi kabul etmez bir kanser salgınıdır. Beyaz Amerikalının Hıristiyan kalbi böylesine yıkıcı bir hastalığın tedavisinde kanıtlanmış bir gerçeği kabul etmesi kaçınılmazdır.
Irkçılık Almanya'da Almanları içeren vurmuş ve yıkmıştır.
Bu kutsal topraklarda geçen her saat bana Amerika'daki siyah-beyaz çatışmasına yaklaşımda çok daha güçlü bir iç zenginliği kazandırıyor. Amerikan zencileri ırkçı kinleri nedeniyle asla suçlanamazlar.
Onların tepkileri Amerikan beyazlarının 400 senelik bilinçli ırkçı davranışlarına karşı oluşan bir bilinçaltının doğal sonucudur.
Irkçılık Amerika’yı bir intihar yolunda sarmalayarak yürütmektedir.
Gözlemlerime dayanarak çeşitli zaman ve mekânlarda kolej ve üniversitelerde birlikte olduğum yeni nesil beyaz gençlerin duvarlardaki yazıları görüp okuduktan sonra birçoğunun Amerika'yı tümden bir yıkıma götürecek ırkçılık hastalığından kurtaracak tek doğru yolu bulmaları kadar doğal bir şey olamazdı.
Hiç de öyle çok yüksekten bir saygınlık görmedim ve bunu beklemiyordum da.
Kendimi o kadar saygıya değer veya değersiz de hissetmedim...! Birkaç gece önce Amerika’da kendisini beyaz olarak gören bir beyaz adam, Birleşmiş Milletler'de bir diplomat, bir elçi, kralların bir arkadaşı kendi dairesini, kendi yatağını bana verdi .
Amerika'da böyle bir muamele göreceğim aklımın ucundan geçmesi bir yana rüyalarımda bile olası değildir. Böyle saygınlık ve şerefli bir muamele Amerika'da değil bir zenciye bir krala bile yapılması şaşkınlık yaratacak bir gelişmedir.
Bütün övgüler yerin, yedi kat semanın ve evrenlerin yegâne yaratıcısı ve sahibi Yüce Allah'a aittir. "
Malcolm X kimdir?
Asıl adı, Malcolm Litle'dir. 1925'te Omaha'da doğdu. Bir soygun olayından sonra hapse mahkum edildi. Hapiste bulunduğu sırada, İslâm Ümmeti (sonradan Amerika İslâm Misyonu) adlı hareket vesilesiyle Müslüman oldu. Yedi yıl hapisten sonra serbest bırakıldı. Malcolm X, siyahların beyazlar tarafından sömürülmesine karşı çıktığı son derece tesirli konuşmalarıyla kısa sürede geniş bir taraftar kitlesi kazandı. Hacdan sonra siyah ayrılıkçılığını savunmaktan vazgeçerek, artık, beyazları düşman olarak görmediğini açıkladı. 1965'te New York'ta bir toplantı sırasında vurularak şehid edildi.