Dolar

34,8684

Euro

36,6737

Altın

3.022,06

Bist

10.051,58

Türkiye ve füze kalkanı sınavı

Türkiye NATO'nun füze kalkanı talebine cevap vermeye hazırlanırken, tüm dünya bu cevaba kilitlenmiş durumda...

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-11-09 23:14:25

Türkiye ve füze kalkanı sınavı
Birleşik Arap Emirlikleri'nde yayımlanan el Halic gazetesinin ünlü yazarı Muhammed Nureddin "Türkiye ve Füze Kalkanı Sınavı" başlıklı yazısında konuyu enine boyuna masaya yatırdı. İşte Muhammed Nureddin'in analizi:

Türkiye son yıllarda dış politikasında "çok boyutluluk" sloganını yürüttü ve bütün gücü ve kendine olan güveniyle bunu bütün alanlarda uygulamaya çalıştı. Ankara, soğuk savaş dönemindeki müttefiklerini (ABD, Avrupa ve İsrail'i) bu yönelimin dışında tutmadı.

Türkiye'nin NATO ile ilişkileri devam etti ve savaş bölgelerinde olmasa da güçleri Afganistan'a katıldı. NATO'nun genel sekreter yardımcılığı görevine bir Türk'ün atanmasıyla da Türkiye'nin NATO'daki rolü büyümeye başladı.

Türkiye, Avrupa ile reform sürecini hızlandırdı ve üyeliğiyle ilgili doğrudan görüşmelerin başlatılmasında başarılı oldu. Türkiye, AB üyeliğinin kendisi için bir stratejik hedef olduğunu her zaman vurguluyor.

"Çok boyutluluk" politikasıyla ilgili en büyük başlık, İsrail ile oldu. Nitekim Türkiye, İsrail ile Araplar –Suriyeliler ve Filistinliler- arasında ara buluculuk rolünü yaratmak için çok çalıştı. Türkiye'deki liderler, 2007 yılında Filistin-İsrail zirvesine ev sahipliği yapma konusunda tereddüt etmedi. Ekonomik, askerî ve sivil düzeylerde ilişkiler iyi bir şekilde devam etti.

"Çok boyutluluk" politikasıyla Türkiye, ilk defa tarih boyunca gerginliklerin ve hassasiyetlerin ilişkilere damgasını vurduğu ülkeler ve güçlerle iş birliği kapısını açtığı için dikkatleri üzerine çekti. Bu ülkeler, Rusya, İran, Suriye ve genel olarak Arap ve İslam dünyasıdır.

Çoğu kişi, "çok boyutluluk" politikasına, yağ ile suyun karıştırılması gibi tezatları bir araya getirmeye çalışan imkânsız bir girişim olarak baktı. Kötümserler, Türk tutumlarının gri olarak sürebileceği, ancak belirli bir konuda ve bir anda siyahla beyaz arasında bir seçim yapması gerektiği konusunda bahse girdiler.

Türkiye'nin birine karşı değil de herkesle birlikte olma kararlılığı, Ermenistan ile ilişkilere de yansıdı. Nitekim Türkiye'nin Ermenistan'a açılan tutumu, az kalsın Azerbaycan ile "kardeş" ilişkileri sarsacaktı.

Türkiye ayrıca "çok boyutluluk" politikasını teorik düzeyde de hayata geçirdi. Kırmızı Kitap'tan veya stratejik ulusal güvenlik belgesinden İran, Suriye, Rusya, Yunanistan ve Irak gibi ülkeleri dış tehdit olmaktan çıkardı ve geriye sadece PKK, Türkiye için tehdit unsuru olarak kaldı. Söz konusu belge İsrail'e işaret ederek politikasının, bölge istikrarını tehdit eden bir nitelik taşıdığını ve istikrarsızlığın Türkiye dâhil olmak üzere bölge ülkelerini tehdit ettiğini belirtti.

"Çok boyutluluk" politikası son yıllarda birçok sınav ve zorluklara maruz kaldı. Türkiye, bazı politikalarından zarar gören taraflarla ipleri sıkı dokuyordu.

Ancak en büyük zorluk, İsrail tarafından "Özgürlük Filosuna" düzenlenen saldırıydı. Zira ilk defa Türklerin kanı, İsrailliler tarafından akıtıldı ve İsrail olay üzerinden beş ay geçmesine rağmen özür dilemedi veya tazminat ödemedi. Siyasi ilişkiler şu ana kadar yarı kopuk ve daha da kötüleşebilir.

İsrail'in Türkiye'ye yönelik saldırısı, sırf ikili çerçevede gelişmedi. Milliyet gazetesi, İsrail ve ABD'nin saldırıdan üç gün önce filonun rotasını değiştireceğini ve Gazze'ye değil de Mısır'ın el Ariş limanına yöneleceğini bilgisine sahip olduklarını ortaya çıkardı. Ancak buna rağmen saldırı gerçekleşti.

Saldırı sadece İsrail kaynaklı değil uluslararası bir saldırıydı ve özellikle de Türkiye'nin "çok boyutluluk" politikasını hedef alıyordu. Batı, söz konusu politikadan tek yararlanan olmadığını, Rusya, İran, Suriye ve Filistinliler gibi başkalarının da yararlandığını gördü. Oysaki Batı, bu politikadan söz konusu ülkelerin yararlanmasını istemiyor.

Amerika'nın "Özgürlük Filosu" ile birlikte gelen tehditlerinin bir faydası olmadı. Zira Türkiye bu olaydan sonra İran'a yaptırım uygulama kararına "hayır" oyu kullandı.

Bugün Batı ve özellikle Washington, Türkiye'ye yeniden baskı uygulamaya ve Türkiye ile Arap ve İslam dünyasındaki kardeşleri arasında yeni çatışma nedenleri yaratmaya çalışıyor.

Batı'nın Türkiye'yi tabi tutmak istediği sınav, Türk topraklarında füze kalkanını yerleştirme arzusudur.

Washington aslında söz konusu füze kalkanını, Rus füzelerine karşı koysun diye Çek Cumhuriyeti ve Polonya'ya yerleştirmek istiyordu. Obama yönetimiyle birlikte plan değişti. Rusya'yı hedef dairesinden çıkarmaksızın İran ve Araplar ile mücadele konusu, Batı'nın öncelikli konusu oldu ve bu durum bir NATO-İslam mücadelesine dönüştürüldü.

Türkiye'nin çok boyutlu eğilimlerini sınamak için bu projeden daha iyi bir şey olamaz. Türkiye zor bir durumda. Ankara, iş birliğine hazır olduğunu gösteriyor ancak bunun için iki şart ileri sürüyor: NATO, İran veya Suriye'nin adını tehdit olarak zikretmeyecek ve füze kalkanı bilgilerini İsrail'e aktarmayacak.

Bu bilgilerin doğru olduğunu varsayarsak Türkiye pratik olarak NATO'ya kaymış olur. Zira İran, Suriye ve herhangi bir Arap ülkesinin adının zikredilmemesi, füze kalkanı sisteminin ve radarlarının bu ülkelere yönelik olduğu gerçeğini değiştirmez.

İsrail'in, füze kalkanı sisteminin sağlayacağı bilgilerden yararlanmaması konusu ise tam bir saflıktır. Türklerin, NATO'nun bu konuyla ilgili vaatlerine güvendiklerini düşünmüyorum. Herkes biliyor ki İsrail Amerika'dır ve Amerika da İsrail'dir.

Olaya nasıl bakarsak bakalım, Türkiye'nin zor bir sınavdan geçtiğini görebiliriz. Biz Arap ve Müslümanların bütün dileği, Türkiye'nin bu sınavdan sağlam çıkması ve Doğulu ilişkilerini daha da güçlendirmesidir. Çünkü tam tersi bir durumun, "çok boyutluluk" politikası üzerinde birçok sonuçları olacak.

BYEGM

Haber Ara