Dolar

34,8884

Euro

36,6232

Altın

3.009,94

Bist

10.058,63

Küba’daki Osmanlılar

YEDIKITA dergisi Kasım ayında da yine özel araştırma dosyaları ile dopdolu olarak okuyucularının karşısına çıkıyor...

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-11-05 10:42:55

Küba’daki Osmanlılar

Haber Merkezi / TİMETURK

Tarihimizin her devri, milletimizin yayıldığı her coğrafya uzun ve detaylı bir araştırma konusudur. Dünyanın hemen her köşesine yayılan bir medeniyetin izlerini sürmek heyecan verici olmasının yanında bir o kadar da zordur. Küba hakkında basit bir araştırma yapıldığında Küba’nın dünya kültür mirası olarak tescillenmiş sokakları, sahilleri, Küba ile özdeşleşmiş Amerikan arabaları gibi genel geçer bilgilere ulaşabilirsiniz. Günümüzde pek bilinmeyen bir geçmişi daha vardır Küba’nın… Cihan devleti Osmanlı’nın Küba ile ilişki içinde olmaması elbette düşünülemez.  Küba’nın günümüzdeki siyasi ilişkilerine de ışık tutan bu makale ile “Osmanlı-Küba münasebetleri nasıldı?” sorusunun cevabını arayacağız…

Büyük devlet olmak, büyük düşünmek ve büyük işler başarmakla olur. Buna bir de sınırları dışındaki hadiseleri yakından takip etmeyi ekleyebiliriz. Osmanlı da işte tam bunu yapmıştır.

Osmanlı Devleti’nin, binlerce kilometre uzaklıktaki Latin Amerika ülkeleri ile olan ilişkileri hakkında bugüne kadar çok az bilgi yayınlanabilmiştir. Fakat yeni yeni ortaya çıkan vesikalardan anlaşılıyor ki, bu ilişkiler hiç de küçümsenmeyecek derecede ileridir. Bu ilişkilerin temelini ise ticari münasebetler, göçler ve konsolosluk açma faaliyetleri oluşturur. Sayıları yüz binleri aşan Osmanlı vatandaşının Latin Amerika ülkelerine göç etmesi, bu ülkelerle olan hukuki ve ticari meselelerin çözümüne ait anlaşmaların yapılması mecburiyetini getirmiştir. Osmanlı Devleti de haklı olarak kendi vatandaşlarının hak ve hukukunu temin ve onların bu uzak ülkelerdeki menfaatlerini koruma yoluna gitmiştir.

Osmanlı hükümeti Küba, Meksika, Guatemala, Venezuela, Honduras, Paraguay, Arjantin, Haiti, Şili, Dominik Cumhuriyeti, Panama, Peru ve Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerini siyaset ve politika bakımından daha yakından tanımak, ticari ve hukuki faaliyetleri takip etmek ve bu ülkeler ile kurulacak münasebetleri geliştirerek devam ettirmek üzere buralarda konsolosluklar açmış, zaman zaman da incelemeler yapmak üzere heyetler göndermiştir.

Siyasi Fırtınalar  Ülkesi Küba

Küba, Atlas Okyanusu’nda, Büyük Antiller’in en batısında ve Meksika Körfezi’nde, idaresi cumhuriyet olan bir ada devletidir. Başşehri Havana’dır.

Küba’nın tarihi, Amerika’nın keşif tarihi olan 1492’ye kadar gider. Ada keşfedildiği zaman burada 200 bin kadar Kızılderili yaşıyordu. İspanya kralının yetkilendirdiği Diego Velazquez 1513’te adada İspanyol hakimiyetini kurdu. Küba’da çok kuvvetli bir İspanyol sömürge askerî gücü vardı. 1808’lere kadar köle ticareti ve hammaddeyi sömürme faaliyeti devam etti.

1825 yılında küçük de olsa bazı ayaklanmalar çıktı. Fakat İspanya, merkezi yönetimi daha da yetkilendirdi. 1860 yılına kadar Kübalılar kâh muhtariyet şeklinde istekler, kah Amerika Birleşik Devletleri’yle yakınlaşma çabaları içinde oldular. Fakat iki şekilde de Küba’nın sömürgeden kurtulamayacağı kanaatine varan bazı liderler artık bağımsızlık gerektiğini savunmaya ve bunu fiiliyata dökmeye başladılar.

Kübalılar 4 asır idarelerinde kaldıkları İspanyollardan bağımsızlıklarını kazanmak için mücadeleye giriştiler.

İlk büyük ayaklanma 10 Ekim 1868’de başladı ve on yıl sürdü. Çok kanlı geçen bu ayaklanmalarda Carlos Manuel de Cespedes idaresindeki isyancılar, adanın yarısını ele geçirdiler, fakat İspanyanın askerî gücü karşısında yenildiler.

Savaş, Zanjon Anlaşması ile (1878) sonuçlandı. Amerika Birleşik Devletleri bu duruma müdahale etmek istiyordu. Hatta adanın bazı çevrelerine nüfuz ederek adanın Amerika’ya bağlanması gerektiğini savunan bir görüşü devamlı olarak propaganda ettiler. İspanya bu duruma, adaya daha fazla bağımsızlık vereceğini söyleyerek cevap veriyordu. Amerika el altından isyancıları destekliyor, İspanya’ya karşı bağımsızlık kazanmaları için gemilerle silah ve mühimmat gönderiyordu . Hatta İspanya, adadaki şartları düzeltme yoluna gideceğini bile açıkladı. Bu sebeple 1886 yılında köleliği resmen kaldırmak zorunda kaldı. Tam 373 yıl sömürü, katliam ve köleleştirmeden sonra gelen bu karar da halkı rahatlatmadı. Çünkü Kübalıların çoğu tam bağımsızlık taraftarı idi.

1879-1880, 1884 ve 1885 yıllarındaki ayaklanmalar ve karışıklıklar birbirini takip etti. 1894 yılında Amerika, Küba şekerine yüksek gümrük uygulayınca adada huzursuzluk iyice arttı. 1895 senesinde Küba’nın bağımsızlık savaşçılarından Jose Marti’nin önderliğinde ayaklanmalar başladı. Amerika asıl maksadı olan “İspanya’nın sömürdüğü bu topraklarda kendi hâkimiyetini kurmak” için, güya buradaki halkın uğradığı mağduriyeti bahane ediyordu. Bu durum iki devleti karşı karşıya getirdi. Amerika son olarak, İspanya’nın Küba halkını temerküz kamplarında topladığına dair rapor yayınlamış ve aradaki rekabeti iyice kızıştırmıştı. Bunun üzerine bir de Havana Limanı’nda Maine isimli Amerikan gemisinin bilinmeyen bir şekilde havaya uçması (15 Şubat 1898) Amerika’yı fiilen savaşın içine soktu.

İspanyollardan az da olsa bağımsızlık kazanan Kübalılar, Amerika ile yakınlaşma çabalarında her zaman Amerika’nın ezici üstünlüğü ile karşı karşıya kaldılar. Çünkü Amerika görünüşte İspanyollara karşı adayı koruduğunu iddia ederken diğer taraftan adanın idaresini ele geçirmeyi de ihmal etmedi.

İspanya’nın artık tükendiği bu zamanda Amerika Birleşik Devletleri tam yayılma döneminde bulunuyor ve ekonomisi sürekli gelişme gösteriyordu. Amerika, Teksas ve Kaliforniya gibi çok zengin bölgeleri kopararak, Meksika’nın önemli bir kısmını ele geçirdi. Küba, Amerika kıyılarından yalnızca bir kuş uçuşu mesafede, coğrafi mevkii itibariyle de Meksika Körfezi’nin anahtarı sayılıyordu. Bu mevki Amerika’nın doğu ve güney kıyılarında ticari denizcilik hareketlerinin korunması için de büyük bir ehemmiyet arz ediyordu. Washington yöneticileri uzun yıllar bunu dile getirdiler. Amerika başkanlarından Thomas Jefferson, birliğin varlığına dâhil etmeyi en çok arzu ettiği bölgenin bu ada olduğunu ifade etmişti. Ondan sonra da Amerika başkanları bu niyetlerini şöyle ya da böyle ifade etmiş ve son hadiselerde de bunu fiilen gerçekleştirmişlerdi.

Amerika, 1898-1902 tarihlerinde adayı işgal etti. 1902’den sonra da cumhuriyet idaresi kuruldu. Adada eğitim, sağlık ve ticaret sahalarında biraz iyileştirmeler yapılmaya çalışıldı. Fakat adayı Amerikalılaştırma teşebbüsleri Amerika açısından başarısız oldu. 1901’de Kübalılar Platt Kanunu’nu kabul etmek mecburiyetinde bırakıldılar. Bu kanuna göre Amerika’nın Küba’nın işlerine karışma yetkisi genişletiliyor ve ABD, Küba’da deniz üslerine sahip oluyordu. 1903’te kurulan ve hâlâ tartışma konusu olan Guantanamo üssü bu yetkiyle kurulmuştur. Kübalı liderler bu anlaşmanın karşılıklı menfaatlere göre düzenlenmesini istemişlerdi. Fakat bu düzenleme, Kübalıların Amerika’ya daha çok muhtaç hale gelmesine sebep oldu.

Amerika, İspanya’nın Küba üzerindeki baskı ve sömürge kurmasına karşılık çok ciddi manada bir karşı propaganda oluşturmuş, Amerika efkar-ı umumiyesinin İspanya aleyhine dönmesine sebep olmuştu. Amerikalılar İspanya’ya karşı harekete geçen direnişçileri desteklemek üzere birtakım mitingler bile düzenlemişlerdi. Bu konuda Osmanlı Devleti Washington sefaretinin gönderdiği yazının başlığı şöyledir:

“İspanyalılar ile Kübalılar arasında vuku bulan ihtilaftan dolayı Amerika umumi efkarı İspanya’nın aleyhinde işlemekte olduğu gibi, Küba isyanını desteklemek için birtakım mitingler yapılmakta olduğu ve parlamentoda dahi Kübalılar lehine hareketler izhar edildiği hakkında...

10 Şaban 1313 / 25 Ocak 1896”

1902’de yapılan seçimlerde ABD’nin gölgesinde Tomas Estrada Palma idareye geldi. Palma, ikinci kez seçilebilmek için entrikalara başvurunca adada ayaklanmalar oldu. 1906 yılında ABD ayaklanmayı bahane ederek adaya müdahale etti. Fakat, bu müdahale Kübalıların tepkisiyle karşılandı (1906).

Bundan sonra birçok seçimler yapıldı. Kanunlar çıkarıldı. Müdahaleler oldu, ayaklanmalar çıktı. Şiddetli çatışmalar ve kanlı baskınlar oldu. Hükümet darbeleri ve diktatörlükler devri yaşandı.

İktidarı ele geçirenler, bazen Amerika taraftarı, bazen şiddetli Amerika aleyhtarı oldu. Zaman zaman Rusya ve Çin’le yakınlaşmalar oldu. Fakat görünen o ki, Amerika’nın buradaki nüfuzu devam etmektedir.  


Osmanlı Küba’ya Konsolos Tayin Ediyor

Osmanlı Devleti yukarıda kısaca tarihini verdiğimiz Küba ile de çok yakından alakadar olmuştur. Küba’ya resmen şehbender tayin edilinceye kadar münasebetler Amerika’da Washington ve New York konsoloslukları vasıtasıyla yürütülmüştür. Küba ile müstakil münasebetlerin ise ne zaman başladığına dair kesin bir bilgi olmamasına rağmen, 24 Şubat 1873’te buraya ilk şehbender (konsolos) tayin edilmiş olup bu tarih, ilk resmî münasebet tarihi olarak kabul edilebilir. Bazı araştırmacılar 1898 yılında Küba’ya giden Enver Paşa’yla beraber bu tarihi başlatırlarsa da doğru değildir.

Osmanlı Arşivi’nde Küba ile alakalı olarak çok sayıda vesika yer almakta ve bağımsız Küba’nın geçirdiği devreleri buradan takip etmek mümkün olmaktadır. Osmanlı Devleti’nin aynı zamanda devletlerarası münasebetleri nasıl takip ettiğini gösteren ve ilk defa yayınlanan bu vesikaların arasından bazılarını seçtik.

Şunu hemen ifade edelim ki, Osmanlı Devleti dünyanın birçok yerinde şehbenderlikler açmıştır. İspanya’nın sömürgesi olmasına rağmen Küba’ya 24 Şubat 1873 Pazartesi (26/Z /1289) günü şehbender tayin edilmiştir. Bu sırada Küba halen İspanya’nın sömürgesi idi. Bu tayinle alakalı olarak o zaman dışişleri bakanlığına (Hariciye Nezareti) yazılan yazıda şunlar yer almaktadır:

“İspanya devleti sömürgelerinden olan mamur ve verimli Küba Adası’nın mevkiinin ehemmiyeti ve bazı devletlerin buraya ne derece iştahlandığı tarafınızdan bilinmektedir. Dört seneden beri adada meydana gelen ihtilaller ve İspanya’nın idaresinden kurtulmak için yapılan teşebbüsler bütün Avrupa’nın dikkatini çekmiş olmakla hemen hemen her devlet tarafından ticaretçe önemi bilinen Havana Limanı’nda konsoloslar bulundurulmaktadır. Küba Adası, Osmanlı Devleti’nin Washington sefareti içinde temsil edilmekte ise de Amerika sahillerine yakınlığı ve politika ve ticaret muamelelerince Avrupa’dan daha çok Amerika’yla münasebeti olmasına binaen Osmanlı Devleti tarafından orada bir başkonsolosluk kurmasıyla Mösyö John Grandi’nin maaşsız olarak tayin edilmesini arz ve teklif ederim. Bu kişi hakkında elde etmiş olduğum araştırma neticesi iyi halini teyid etmekle bu husustaki emir ve ferman size aittir.”

Bu yazışmalar neticesinde Sultan Abdülaziz Han zamanında 1873 yılında Mösyö John Grandi, Küba’da Havana Limanı’na ilk fahri konsolos tayin edilmiştir.

Osmanlı Devleti, süren iç savaşları da yakından takip etmeye devam ediyordu. Bilhassa On Yıl Savaşı (1868-1878) sırasında Küba’dan devamlı surette haber alınmaktaydı. Küba’da yürütülmekte olan politikaların merkezinde artık İspanya ve Amerika vardı. Bu da Osmanlı Devleti ile Amerika arasında zaman zaman gerginliklerin yaşanmasına sebep oluyordu. Bilhassa İspanya, Osmanlı Devleti’nden çok rahatsızdı.

Mösyö John Grandi’nin ardından Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında 1889 yılında Mösyö Kiriko Gallostra’nın fahri başkonsolos tayin edildiğini görüyoruz. Gallostra’nın tayini hakkındaki vesikada şu dikkat çekici hususlar yer almaktadır:

“Küba Adası’nda bulunan Osmanlı halkını himaye ve işlerini yürütmek üzere Havana’da ikamet eden Mösyö Kiriko Gallostra’nın Küba’ya fahri başşehbender olarak tayini gerektiğine dair adada bulunan Osmanlı vatandaşlarından bazıları tarafından gönderilen dilekçe ve Madrid başşehbenderliğinin bu husustaki yazısı hariciye encümeninde okunmuştur. Küba Adası’nda bulunan Osmanlı Devleti vatandaşının sayısı dört bin kadar olması sebebiyle orada bir memur bulundurmak icap etmesiyle bunun uygun olduğu kararlaştırılmıştır. (18 Aralık 1889)” 

İstanbul’dan Küba’ya Giden Heyet

Kübalıların İspanya’dan bağımsızlıklarını almak için başlattıkları ve otuz yıl kadar süren savaşın sona ermesine doğru, Sultan İkinci Abdülhamid Han bazı incelemeler yapmak ve adadaki durumları yerinde öğrenmek üzere Küba’ya bir heyet gönderdi. 1882 yılında yaverlerinden ve Erkan-ı Harbiye Mirlivası Enver Paşa’yı da, bu vazifeyi yerine getirmesi için hususi elçi olarak seçti. Enver Paşa, İspanyolca dâhil olmak üzere 5-6 yabancı dil bilen kabiliyetli bir devlet adamıydı.

Enver Paşa, bu son hadiseler hakkında rapor hazırlamak üzere İstanbul’dan bir heyet ile yola çıktı. Heyetin adaya gittiği tarih çok büyük karışıklıkların meydana geldiği yıllardı. Ayaklanmalar, iç savaşlar oluyor, can emniyeti sağlanamıyordu. Enver Paşa adaya varmış, fakat bazı sıkıntılar çekmiş, hatta ölüm tehlikesi geçirmişti.

Küba’daki karışıklıklar sebebiyle adadan ayrılmanın daha uygun olacağına karar veren Enver Paşa dönüşü için ilk olarak şu bilgiyi vermiş:

“Mabeyn-i Hümayun Baş Kitabetine - Telgraf-

“Küba’dan Washington’a dönmekte olduğunu Enver Paşa şimdi telgrafla bildiriyor. Sebebini bilmiyorum. (25 Temmuz 1882)”

Aradan on gün kadar geçmişti ki Enver Paşa’dan yeni bir telgraf alınmıştı. New York vasıtasıyla İstanbul’a çektiği telgrafta şunları söylüyordu:

“New York’ta Enver Paşa kullarından:

“Küba’da dehşetli bir yaralanma ve ölüm tehlikesinden kurtularak ateşemiliterlerin geri kalanlarıyla dönerek New York karantinahanesinden çıktık. Daha geniş bilgi, postane ile arz olunacaktır. Enver (4/8/1882)” 

Enver Paşa, adada olup bitenler hakkında İstanbul’a tafsilatlı raporlar göndermişti. Bu raporlarda adanın coğrafyasından sosyal hayatına kadar her şeyi görmek mümkündür. Bir raporunda, eğer Amerika Birleşik Devletleri Küba’ya müdahalede bulunursa, İspanyol sömürgeciliğine karşı savaşan Kübalı vatanseverlerin, yeni işgalciden kendilerini korumak üzere silahlarının yönünü değiştireceklerini bildirmiştir. Gerçekten de; başta Jose Marti olmak üzere, Küba’nın bağımsızlık mücadelesinin en önemli kişileri, kuzeydeki Amerika’nın ihtiraslarını ortaya koymuşlardır.

Genel olarak Küba’da oluşan mücadeleci cephede, bağımsızlıktan başka çare olmadığı kanaati vardı. Bağımsızlık savaşı şimdilik İspanya’ya karşı verilmektedir ama yarın Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek herhangi bir saldırı için de verileceği kesindir. Hatta Küba’nın bağımsızlığının fikir babası olan Jose Marti, Amerika Birleşik Devletleri’nin Amerika’nın diğer bölgelerine de yayılacağını çok önceden sezip, Küba’nın bağımsızlığının bu sömürü sistemini engelleyeceğini düşünmekte idi. Bunun için şöyle diyordu: “Bütün yaptıklarım, Küba’nın bağımsızlığını kazanarak Birleşik Devletler’in bütün gücüyle Amerika’nın diğer bölgelerine çullanmasını engellemek içindir.”

Enver Paşa raporunda şu dikkat çekici hususları da belirtiyor:

“Kübalılar ne başka bir ülkeye bağlı olmak ne de başkalarının hâkimiyetini desteklemek için savaşıyorlar, onlar tam bağımsızlık için savaşıyorlar. Neredeyse kazanmış oldukları savaşı bitirmeyi hızlandırmak için belki Amerika Birleşik Devletleri’nin yardımını kabul edebilirler. Kübalıların ruhunda ne pahasına olursa olsun bağımsızlığı elde etme kararlılığını görüyorum. Kültür, dinî sebepler ve vatansever değerlerden dolayı eğer Birleşik Devletler adayı topraklarına dâhil etmeye niyetlenirse onlara karşı da savaşmaya hazır olacaklardır.”


Küba’ya Giden Osmanlı Vatandaşlarına İspanya Engel Oluyor

Osmanlı Devleti’nin Küba’yla olan münasebetleri bilhassa İspanya hükümeti tarafından pek de hoş karşılanmıyordu. İspanya bu konuda uluslararası sahada Osmanlı’ya karşı bir tavır takınmıştı. Osmanlı Devleti vatandaşlarının Küba Adası ve Filipinler’e gitmelerinin engellenmesi için İspanya hükümeti tarafından tedbirler alınıyordu. İspanya’nın bu konudaki tavır ve hareketlerini bildirmek için Osmanlı’nın Barcelona başşehbenderliğinden İstanbul’a çok sayıda rapor ve yazı geliyordu.

Bilhassa Cebel-i Lübnan ahalisinden Küba ve Amerika’ya ticaret için gidenler oluyordu. Bunlardan bazıları buraya yerleşip kalmak istiyorlardı. Fakat her defasında çeşitli zorluklarla karşılaştıkları için sık sık tâbi oldukları Osmanlı idaresine başvurup sıkıntıların çözülmesini istiyorlardı. Şikayetler Havana’dan New York’a iletiliyor, oradan da İstanbul’a bildiriliyordu. 

Osmanlı Devleti, İspanya’nın bu tutumuna karşılık vatandaşlarının hak ve hukukunu koruma yolunda bazı teşebbüslerde bulunmuş, konsolosluklara gerekirse can emniyeti sağlanıncaya kadar buraya gidilmemesini bildirmişti. Gidenler olduğu takdirde mutlaka konsolosluklara müracaat edip, bütün kayıtlarını bildirmeleri ayrıca ikaz edilmişti.

Küba Büyük Mücadeleler Sonunda Bağımsızlık Kazandı

Küba’da uzun yıllar devam eden bağımsızlık mücadelesi neticesinde 1902 yılında cumhuriyet idaresi ilan edilmiştir. Bu yeni idarenin kurulmasının ardından Osmanlı Devleti’nin Küba ile münasebetleri daha da artmıştır.

Latin Amerika’nın bu uzak ülkesi, Osmanlı vatandaşlarının ticaret için uğrak yeri olmuştur. Buna bir de Amerika ve İspanya’nın sömürge yarışı eklenince, Osmanlı Devleti buralarda meydana gelen hadiseleri daha yakından takip etme ve ona göre stratejisini belirleme ihtiyacını hissetmiştir.

Küba’nın ilk devlet başkanı tarafından Sultan İkinci Abdülhamid’e, iki ülke arasındaki dostane ilişkilerin devam etmesini bildiren bir name (mektup) gönderilmiştir. Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından da 13 Ocak 1903 tarihinde, memnuniyetini ifade eden ve aynı düşüncelerle bu münasebetlerin geliştirilmesini temenni eden bir cevap verilmiştir.

Küba devlet başkanlarının Osmanlı’ya müracaat ederek konsolosluklar açmak istediklerini, bu konsolosluklar açılıncaya kadar Küba vatandaşlarının işlerine Amerika konsoloslarının bakmasının sağlanması ricasını ilettiklerini görüyoruz. Bu konudaki vesikalardan birinde şunlar yer almaktadır:

“Küba hükümeti tarafından Memalik-i Şahane’ye konsolos tayin olununcaya kadar Küba vatandaşlarının işlerinin Osmanlı ülkesindeki Amerikan konsoloslarına verilmesinin Amerika Hükümeti’nce de kabul olunmasına binaen Küba hükümetiyle Osmanlı hükümeti arasında bir antlaşma yapılıp konsolosluklar tesis oluncaya kadar Memalik-i Şahane’ye gelen Kübalılar üzerinde Amerikan konsoloslarının hak ve himayesinin tasdik olunduğu. (22/N/1321)” 

Osmanlı-Küba ilişkileri genel olarak değerlendirildiğinde Osmanlı son devrinde dahi en uzak coğrafyalarla ilgilenmiş, büyük devlet olmanın bir ifadesi olarak dâhice bir siyaset yürütmeye çalışmıştır. Ancak, uluslar arası arenada işler istenildiği gibi gitmemiş, idari zafiyetler ve liyakatsiz devlet adamlarının bilinçli-bilinçsiz hatalarıyla devlet içte olduğu gibi dışta da kontrolü elde tutamamıştır. Şüphesiz, Osmanlı-Küba ilişkilerinin daha detaylı olarak araştırılması ve etkileri günümüze de yansıyan Osmanlı devrinin daha iyi ortaya konulması gerekmektedir. Umarız bu makalemiz, Küba üzerine yapılan çalışmaların artmasına bir vesile olacaktır.

ÖMER FARUK YILMAZ- YEDİKITA DERGİSİ, 27. SAYI (KASIM 2010)

 

 

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara