24-25 yaşlarındayken IRA’nın gençlik kolu toplantılarına katıldığı bilinir. Ama o, adının IRA’nın siyasi kolu diyebileceğimiz Sinn Fein (Biz Kendimiz) partisiyle anılmasını ister. 1983’te Sinn Fein’in başkanlığına seçildikten sonra Kuzey İrlanda’nın en büyük milliyetçi partisi Sosyal Demokrat ve İşçi Partisi’nin başkanı John Hume’la işbirliği yaptı. Good Friday Agreement (Hayırlı Cuma Anlaşması) barış müzakerelerinde dönemin İngiltere Başbakanı Blair’in karşısında oturan Kuzey İrlandalılardan biri de Gerry Adams’tır.
Öyleyse Gerry Adams kimdir? Bir zamanlar İngiliz televizyonlarında sesinin yahut görüntüsünün yayımlanması yasak olan şiddet yanlısı… Bugün dünyada kangrene dönüşmüş her sorunda “Danışalım” denilen deneyimli kriz çözücü… Barış sürecinden hoşnut olmayan ‘Real IRA’nın hedefi.. Gençliğinde ancak sırtını duvara vererek yürüyebildiği Belfast sokaklarında hâlâ korumasız adım atamayan tedirgin bir ruh… Gerry Adams kurban olarak doğdu, kurban olmanın isyanını dünyaya anlattı, sonra affetti ve affedildi ve Barışı getirdi.
‘Silah susunca krizin kilidi açıldı’
Dünyada hiçbir kriz, askeri ya da siyasi sorun birbirinin aynı değildir. Kuzey İrlanda’nın 400 yıllık sorunu bizim Kürt sorunumuza benzer mi? IRA, PKK’nın kardeşi midir? Ya ETA’yla savaşan İspanya, Açeli teröristleri dağdan indiren Endonezya, Türkiye gibi midir? Elbette hayır. Ama iyi bir çözüm örneğinin birçok tavsiyeden daha değerli olduğu da bir gerçek. İngiltere Kuzey İrlanda sorununu, Endonezya Banda Açe’deki 30 yıllık krizi nasıl çözdü? Bir devletle bir terör örgütü masaya oturduğunda ne oldu? Görüşmelerin püf noktası neydi? ETA’nın ateşkes ilan etme sürecinde İspanya neyi doğru yaptı, neyi yanlış yaptı? Kimler ne kadar taviz verdi? Kimler ne kadar affetti? Farklı taşlarla örülse de, kenarda akan manzara bambaşka olsa da gidilen yol aynıdır aslında. Gidilmek istenen yer de. Dünyanın krizleri, doğaları ne kadar başka türlerde olursa olsun vicdanlı insanlar tarafından çözülmeyi bekler. İşte bu yazı dizisinde çözenlerin ve barışa çok yaklaşanların öyküleri var. Onlar nasıl yaptı… Onlar yaptıysa biz de yapabilir miyiz… Cevaplara bugün Kuzey İrlanda ve tabii oranın en önemli lideri Gerry Adams’la başlıyoruz.
Adams: Konuşmaktan kaçan savaşa ortak olur
Barışın mimarı Sinn Fein’in lideri Gerry Adams: “İki taraftaki insanların samimi korkularına kulak vererek barışı başardık.”
Kuzey İrlanda, İrlanda ve İngiliz hükümeti arasında imzalanan barış anlaşması Good Friday Agreement’a (Hayırlı Cuma Anlaşması) giden yolda üç dönüm noktası söyler misiniz?
Barış yapmak, düşman bellediğiniz tarafla iletişime girmek çok ama çok zordur. Zaman ister, gerekli taşların üst üste birikmesi lazımdır. Bizimki 1986’da John Hume’un (Nobel Barış Ödüllü İrlandalı politikacı) benimle konuşmaya razı olmasıyla başladı. 90’ların başında Sinn Fein ve İngiliz hükümetinin gizli görüşmeleri başladı. Diğer bir adım ABD’deki İrlandalılarla bağlantı kurulması ve ABD’nin devreye girmesi. En önemlisi IRA’nın 1994’te tamamen silah bırakmasıydı
IRA’nın şiddetle yol alınamadığını anlaması 1980’lerin ortalarına denk geliyor değil mi?
Sinn Fein olarak biz askeri bir zaferin söz konusu olamayacağını biliyorduk. Bunu açıkça 1970’lerden itibaren söylememe rağmen IRA’yı silahın dışında bir seçenek olduğuna inandırmak zaman aldı. Askeri bir kördüğüm vardı, yani ne IRA İngiliz ordusunu ne de İngiliz ordusu IRA’yı yenebiliyordu.. Savaş sonsuza kadar sürebilirdi. Savaşın en büyük tehlikelerinden biri savaşanların anlık eylemlere takılması, bir adım geri çekilmeyip büyük resmi görememesidir. İngiliz hükümeti tam olarak bunu yapıyordu. Sinn Fein’in barış stratejisi; İrlanda devleti, John Hume, ABD’deki İrlandalılar ve Beyaz Saray’ı yek vücut haline getirmekti. Bunu başardığımızda IRA’yı silah bırakmak konusunda ikna edebildik. Silah bırakmadan sonra politik krizin kilidi açıldı.
İngiliz hükümeti ordusuyla, IRA’yı bastırabilse de tamamen yok edemeyeceği kanısına ne zaman vardı?
Hiçbir zaman. Bugün bile İngiliz istihbarat servisinde ve ordusunda barış sürecine karşı güçler mevcut. Blair onlardan farklı düşünebildiği ve şiddeti bitirebileceğine inandığı için başardı.
IRA’nın şahinleri
İngiliz hükümetinin içinde şahinler vardı ama IRA’nın da içinde aynı türde şahinler yok muydu?
Hâlâ var ama onların eylemleri büyük çoğunluk tarafından benimsenmiyor. Zaten onlara artık IRA demiyoruz. Arkalarında halk desteği yok, maddi kaynakları yok, örgütsel altyapıları yok. Barış ortamında kimsenin derdini silahla anlatmaya hakkı yok. Bunu bize yapmaya hakları yok!
“En zor iş kendi tarafınla barış müzakeresi yapmaktır” demiştiniz zaten…
Evet, o müzakerenin püf noktası şudur: Siyasi yollardan sorunun çözülebileceğini kurduğun bağlantılarla göstermek. Mantıklı bir şey söylediğinde herkesi ikna edersin.
30 yıllık savaşın sonunda Kuzey İrlanda halkı ne diyordu?
Bazen bu tür sorunlar öyle uzun sürer ve öyle bir noktaya gelir ki silinmiş, bitmiş gibi görünür. Çünkü halk usanmıştır. Ama eğer kökü mevcutsa mutlaka bir gün geri dönecektir. O yüzden sorunun kökünü kurutmadan derdin bitmesini istemenin pek manası yoktur. Bitirmek için uğraş vereceksin. İki taraftaki insanların samimi korkularına kulak vererek bunu başardık ve bugün hâlâ bunu korumak için büyük gayret sarf ediyoruz.
‘Teröristlerle masaya oturmayız’ diyen bir devleti anlayabilir misiniz?
Öncelikle inanmam. Arka kapılar bulunur, gizli görüşmeler yapılır. Dünyanın her yerinde olmuştur, bizimki de böyle bir vaka. Devletler öyle söyler ama bu halka karşı takınılan bir tavırdır, kamuya kapalı gayri resmi kanallarda görüşmeler yapılır. Niye böyle derler peki? Zayıf görünmekten korktukları için. Nasıl çözülür? Barış için risk alabilen liderlerle.
O söylediğiniz arka kapı IRA ve İngiliz hükümeti arasında hep var mıydı yoksa 90’lardan sonra mı açıldı?
Hep vardı ama bazı dönemler aktif değildi. 1970’te vardı, 1981’deki açlık grevi sırasında yeniden açıldı. 80’lerin sonlarına doğru yeniden…
Diyelim ki bir yol bulundu, gizli veya açık, bir devlet terörist bellediği ya da onlarla doğrudan ilişkisi olduğunu bildiği kişilerle masaya oturdu… Müzakere süreci nasıl yürütülmeli, siz nasıl yapmıştınız?
Önce şu gerçeği söyleyeyim: İngiliz devleti IRA’yla değil siyasi bir parti olan Sinn Fein’le masaya oturdu. Uluslararası örneklerden yararlanarak ortaya şartlarımızı belirten bir belge koyduk.
Ne diyordunuz?
Önce İrlandalıların bir ulus olarak geleceğine karar vermesi gerektiğini. Yol haritası için gerekenleri sıraladık: “Müzakere sürecinde sorun bütün yönleriyle konuşulmalı. Bütün taraflar sürece iyi niyet ve inançla başlamalı. Taraflar her anlamda birbirine eşittir. Önşart ve veto hakkı yoktur. Alınan kararlardan vazgeçilemez. Ve tabii süreçte konuşulacak her şeyin bir zaman çizelgesi, son tarihi olmalıdır.” Bunların hiçbiri kolay değil ama Güney Afrika ve İrlanda yaptıysa herkes yapabilir.
Böyle durumlarda uluslararası barış elçilerinin devreye girmesi işe yarıyor mu?
Her zaman faydası olur ama o elçi üstünde iki taraf mutabakata varmalı. On yıllar boyunca İngiliz hükümeti “İç meselemiz” diyerek uluslararası örgütleri uzak tuttu. Halbuki barış sürecimizde ABD’li, Güney Afrikalı, Finlandiyalı ve Kanadalı temsilciler hayati çözümler getirdi.
Bu 30 yıllık savaşta yapılan en büyük hata neydi?
1970’te hem İngiliz hem de İrlandalı politikacılar sorunu askerlerine emanet etmeye karar verdiler. Siyasi sorunlar siyasi çözümler gerektirir. Bundan kaçmak savaşa ortak olmaktır. En büyük hata başlangıçta yapıldı yani.
Türkiye’nin Kürt sorununu da takip ediyorsunuz değil mi?
Evet zaten Sinn Fein temsilcileri Kürtlerle buluştu, sorun hakkında bilgi aldı. Bu yıl partimizin genel kurul toplantısında Kürt sorununun çözümüne destek olunması gerektiğini söyleyen bir önerge geçirdik. Barış için yol haritası tavsiye ettik, uluslararası destek istedik.
Türkiye deneyimlerinizden faydalanmak için size başvurdu mu?
Hayır. Bunun bir önemi yok, diyeceğim belli: Devlet ve sorunla ilişkili herkes masa etrafında toplanmalı.?
İşte o masaya bir türlü oturulamıyorsa?
Ben İrlanda’da süren savaşın İngiliz hükümeti içindeki sorumlularıyla karşı karşıya oturmayı başardım. Diyalog olmazsa savaşın devam edeceğini gören cesur bir lider gerekiyor. Önşartlarla sadece zaman kaybediliyor, kan akmaya devam ediyor.
İşkencecimi affettim oturup içki içtik
Siz bir zamanlar İngiliz askerlerinin öldürülmesini, IRA’nın şiddet eylemlerini desteklediniz. O öfkeden nasıl kurtulur bir insan?
IRA’nın silah kullanmasını desteklediğimde başka bir seçenek yoktu. Ama ben ve Sinn Fein’in lider kadrosu bu duyguyu aşalı çok uluyor. “Şiddet dışında bir seçenek vardır” diyorum on yıldan fazla zamandan beri. O seçeneğin yaratılması için de canımı dişime taktım.
Hapse düştüğünüzde İngiliz askerlerinin işkencesine uğradınız. Onları affettiniz mi peki?
Affettim. Hatta işkenceyi yapan askerlerden biriyle sonradan karşılaştım. Özür diledi. İçki içtik. Uzun zaman önce nefretin, duyulan kişiden çok duyan kişiye zarar verdiğini öğrendim. Beni vuran ya da bana işkence yapanlardan nefret etmiyorum.
‘Real IRA’ adı verilen radikal grup nadir de olsa eylem yapmayı sürdürüyor… Sorunun alevlenmesinden, barışın tehlikeye girmesinden endişe ediyor musunuz?
Her gün bu tür eylemlerin İrlanda halkına faydadan çok zarar getirdiğini, birçoğunun İngiliz istihbarat teşkilatında barış sürecine zarar vermek isteyen kişiler tarafından manipule edildiğini anlatıyoruz. Bunun sonucunda son altı ayda hayatımda hiç almadığım kadar ölüm tehdidi aldım. Diğer Sinn Fein liderleri de tedirgin bir hayat yaşıyorlar. Ama beni böyle sindiremezler, susturamazlar.
‘Real IRA’ İngiliz hükümetiyle barış anlaşması imzaladınız diye vatana hıyanetle mi suçluyor sizi?
Aynen öyle.
Ayrımcılıkla başladı şiddetle büyüdü
Binlerce kişinin ölmesine neden olan Kuzey İrlanda sorununun kökenini anlamak için yüzyıl geriye gitmek gerekiyor. Kuzey İrlanda’nın Protestan Birlikçi cemaati Birleşik Krallık’ın bir parçası olarak kalmak istiyor. Katolik Ulusalcı Cephe ise Birleşik Krallık’tan kopup İrlanda’ya bağlanmak. 12’nci yüzyıldan beri İngiltere’nin İrlanda üstündeki dayatmacı hâkimiyeti küçük isyanlara sebep oluyordu, 1916’da Dublin’de yaşanan Şükran Günü İsyanı, iç savaşa dönüştü ve İrlanda İngiltere’den ayrıldı. Güneydeki 26 eyalet İrlanda devletini oluştururken, Kuzey’deki 6 eyalet İngiltere’ye bağlı kaldı. On yıllar boyunca kuzeydeki Katolik azınlık her konuda ayrımcılığa uğradı, bırakın işi, kafasını sokacak bir ev dahi bulamadı. 1969’da Katolikler vatandaşlık hakları için gösteriler yapmaya başladı, Protestanlar da buna karşı gösteriler düzenledi ve çatışmalar yayıldı. İngiliz askeri asayişi sağlamak için bölgeye gittiğinde ise karşısında IRA’yı buldu.
Sonuçta Kuzey İrlanda meclisi lağvedildi. Artık Londra ne derse o olacaktı. IRA amacına ulaşmak için hem İngiltere’de hem de Kuzey İrlanda’da polis, asker, siyasetçi ve sivilleri hedef alıyordu. Bu arada İrlandalı Protestanlar ayrılıkçı Katolik liderlere suikastlar düzenliyordu. 90’ların başında siyasi partiler, İngiliz ve İrlanda hükümetleri arasında müzakereler başladı.
Blair’in cesareti
Tony Blair başbakan olunca barış süreci hızlandı. 1998’de IRA ve İrlandalı Protestanlar silah bıraktıktan sonra iki ülke arasında Hayırlı Cuma Anlaşması imzalandı. Anlaşma Protestanlar ve Katoliklerden oluşan bir bakanlar kurulunu öngörüyordu. Kurul İngiliz ve İrlanda hükümetine bağlı olacak ama İrlanda’nın Kuzey İrlanda üstünde hiçbir anayasal hükmü olmayacaktı. Anlaşma Kuzey İrlanda ve İrlanda’da yapılan referandumlarla kabul edildi. Ama Kuzey İrlanda’da halen gerginlik sürüyor.
Kaynak: Radikal