Gazetede İlhan Selçuk'un köşesinde yazacak olan Coşkun, Cumhuriyet gazetesini 'Laik cumhuriyetin dinci faşizme dönüşmesine direnen çocuklarına sahip çıkan baba' olarak tanımlayıp, 'Beni buradan kovamazlar da…Çünkü şükür burada patron yok…' diye yazdı.
İşte Bekir Coşkun'un Cumhuriyet'teki ilk yazısı:
Kapının Eşiğinden...
Bana İlhan Selçuk'un yerini verdiler.
Hani devlet adamının koltuğuna oturmuş bayram çocukları gibi gururluyum...
Ama tedirgin, şaşkın, eğreti, ürkek…
Kapının eşiğindeyim...
Korkarak tıkırdatıyorum camı...
İzin verirseniz; ben geldim...
Bir engele takılıp da düşeceğimiz zaman, ayaklarımız koşmaya başlar... Ayaklar koşar, çünkü vücudun altı, düşmekte olan üst tarafın altına geçmeye çalışır...
Üst taraf düşmektedir...
Alt hızlanır.....
Ki yere varmadan yakalayıp, altına geçsin üstün...
BU POZİSYONA TEKERLEME DERİZ
Ayaklar bir anda popo hizasına kadar daireler çizerek teker kesilir... Var gücüyle döner havada ve bu yüzden bu pozisyona “tekerlenme” deriz...
Kafa, gövdenin üst tarafındadır.
Hızla yere yaklaşırken kafa, kendisini kurtaracak olan ayaklara acele komut verir:
“Koş...”
*
Bir gece önce referandum sonuçları belli olmuş, başına örülen çorabın farkına varamamış aziz milletimiz “evet” demişti. Cumhuriyet sevdalılarının ise yüreklerine bir sıkıntı, bir hüzün, bir yalnızlık, bir umutsuzluk çökmüştü o gün…
Birbirlerinin yüzüne bakmadan yürüyorlardı sokaklarda.
AYNI GÜN İŞİME SON VERİLDİ
Ve aynı gün çalıştığım gazete yazılarıma son vermişti.
Ayağım takılmıştı...
Nasıl oldu bilmiyorum; tam yere kapaklanırken, o gün Cumhuriyet'in Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız telefonda, “Biraz önce karar aldık, yayın kurulu olarak seni Cumhuriyet'e davet ediyoruz” diyordu.
Tam tökezlenirken yaralı zihnim komut veriyordu ayaklarıma:
“Koş...”
*
Cumhuriyet; tarihi misyonunu sürdürüyor, bu ülkenin çağdışına sürüklenmesini istemeyen, laik cumhuriyetin dinci faşizme dönüşmesine direnen çocuklarına sahip çıkıyordu.
Bana İlhan Selçuk'un yerini verdiler.
Hani devlet adamının koltuğuna oturmuş bayram çocukları gibi gururluyum...
Ama tedirgin, şaşkın, eğreti, ürkek…
O büyük ustanın ne yerini, ne de köşesini dolduramayacağımı tabii ki biliyorum. Ben onun derya bilgeliği yanında, noktayla virgülün yerini bile bilemem.
Hele bir de noktalı virgül olduğunda başımı gökyüzüne çevirip sorarım artık ustama:
“Nokta mı üstte olacaktı, virgül mü usta?..”
*
BURADAN KOVAMAZLAR
Beni buradan kovamazlar da…
Çünkü şükür burada patron yok…
Bu büyük istilada, Türkiye'de “özgür basın” denilen şeyin olduğunu söylemek yalandır. Zannetmek ise büyük ahmaklık... Ama bu gazeteyi cumhuriyete gönül verenler özgürce-bağımsız yapıyorlar ve yönetiyorlar…
Sahibi ise siz Cumhuriyet okurlarısınız…
Sadece siz istemediğiniz anda bunu anlarım ve giderim…
Şimdiiii...
Kapının eşiğindeyim...
Korkarak tıkırdatıyorum camı...
İzin verirseniz; ben geldim...