Obama, Amerika'nın 'yalancı' umudu mu?
Obama'yı sivil haklar hareketiyle bağlantılandıran savlar bugün kulağa gülünç geliyor. Guantanamo hâlâ açık, eğitim sistemi feci durumda.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-11-01 10:00:00
Obama’nın 2008’deki seçim zaferi, Büyük Buhran’dan bu yana en muazzam ve ölçeği itibarıyla çok daha küresel olan ekonomik krize denk düşmüştü; uzaktaki İslam ülkelerinin haşin topraklarında süregiden iki savaş da cabasıydı. 2009’un ilk birkaç ayı, yakın geçmişte yeni bir başkana bahşedilen en kısa balayı olarak tarihe yazıldı.
Stiglitz’i dinlemedi
Kriz dönemlerinde koltukta oturan ceremesini çeker. Ve kriz ne kadar büyükse iktidarda olanlara kesilen ceza da o oranda ağırlaşır, tabii değişim yaratacak bir şeyler yapmadıkları sürece. Obama da değişim yaratmış değil. Tam aksine, gerek ülke içinde gerek ülke dışında, Obama yönetimiyle, selefi olan George W. Bush-Dick Cheney yönetimi arasındaki süreklilikler farklılıklara açık ara baskın çıkıyor.
Obama, büyük çıkar çevreleri her ayak dirediğinde sindi. Ekonomi bahsinde, Bill Clinton döneminin Çalışma Bakanı Robert Reich ve eski Dünya Bankası Başekonomisti Joseph Stiglitz’in bütün tavsiyelerine rağmen, Obama tam da Wall Street’in göçmesine yol açan bağnazlığı müdafaa etti. Ve bu tavrı, ABD’de eşitsizliğin 40 yıl öncesine nazaran çok daha yüksek düzeyde olduğu bir dönemde sergiledi.
Sigortacı destekli reform
Sağlık ‘reformları’ da tümüyle büyük şirketlerin dayattığı koşullara göre şekillendi: Bundan sigorta şirketleri, ilaç firmaları, özel hastaneler ve en üst kademedeki mütehassıslar kâr sağlayacak. Başkana sadık Los Angeles Times gazetesi bile kendisini şu şikâyeti dillendirmeye mecbur hissetti: “Barack Obama başkan adayı olduğunda ilaç şirketlerine ve onların Washington üzerindeki nüfuzuna demediğini bırakmamıştı. Televizyonlara bu endüstrinin baş lobicisi olan eski Kongre üyesi Billy Tauzin’i hedef alan... ve bu adamı sağlık sisteminin daha düşük ilaç fiyatları için pazarlık yapmasını engellemekle suçlayan bir reklam bile vermişti. Tauzin başkalaşım geçirip başkanın ortağı haline gelmiş durumda. Kendisi son aylarda beş-altı kez Beyaz Saray’a davet edildi.”
Büyük çıkar çevreleri direndi. Obama teslim bayrağını çekti. Sağlık ‘reformu’ aslında bir özel sağlık sigortası şirketinin eski yöneticisi olan Liz Fowler tarafından hazırlandı. Fowler ayrıca, Senato mali komitesinin başkanlığını yürüten ve Harper’s Magazine’in yayıncısı John R. MacArthur’un dediğine göre, ‘sigorta ve sağlık şirketlerinden milyonlarca dolarlık bağış alan’ Senatör Max Baucus’un çalışanıydı.
Sivil öldürmek ‘yasal’
Siyasetçileri kapitalistlerden ayırmak, en hafif tabiriyle, hayalden ibaret. Amerikalı milletvekilleri rekabete tabi ve kendilerini lobi sistemi üzerinden açık artırmaya çıkarıp en yüksek teklifi verene yâr oluyorlar. Bunun sonucunda da sağlık reformlarının hikâyesi sayısız başka alanda tekrarlanıyor. Özelleştirmeye ve ülkenin birçok kesiminde bir fecaat olan ‘sözleşmeli’ okullara dayalı ‘yeni’ eğitim politikaları, eğitimcilerin yerini işletmeciler alırken devam ediyor.
Guantanamo hâlâ açık. Obama’nın şu an Dışişleri Bakanlığı’na iliştirilmiş olan hukuk gurusu Harold Koh, Pakistan’da düzenlenen ve ‘terörist’lerden ziyade sivilleri öldüren insansız savaş uçağı saldırılarının ziyadesiyle yasal olduğunda alenen ısrarlı. Obama’nın Yüksek Mahkeme’ye armağanı olan Elena Kagan, herhangi bir yerde yakalanan ‘terörist’in ‘savaş yasaları’na tabi tutulacağı konusunda Bush döneminde adalet bakan yardımcılığı yapmış John Yoo ile hemfikir olduğunu söyledi.
Yeni Adalet Bakanı Eric Holder, Cumhuriyetçi selefleri gibi, bir davayı durdurmak için mutlu mesut bir şekilde ‘devlet sırları’nı gerekçe gösterirken, Obama’nın CIA patronu ve eski Clinton personeli olan Leon Panetta koltuğu kaptıktan sonra enerjik bir ruh hali içinde, ‘sıradışı teslimat’ denen uygulamayı, yani mahkûmların işkence edilmek üzere Afganistan, Mısır, Ürdün veya Pakistan topraklarına gönderilmesini devam ettirmeye gayet kararlı olduğunu söyleyerek övünüyordu.
Clintonlar izin vermez
Obama’nın seçildiği 2008’deki umut kısa sürede başkalaşıp yutturmacaya dönüştü. Obama’yı kestirmeden sivil haklar hareketiyle bağlantılandıran liberal medyadaki hayranların söyledikleri kulağa giderek gülünç gelmeye başlıyordu; Obama’larına Martin Luther King’in kıyafetini giydirme çabaları, bir an önce kenara atılması gereken bir saçmalıktı.
Suikasta kurban gitmeden bir yıl önce yaptığı büyük konuşmalarından birinde King şunları söylemişti: “Eğer ülkemiz Vietnam’daki adaletsiz, kötü bir savaş için yılda 35 milyar dolar ve Ay’a insan göndermek için de 20 milyar dolar harcayabiliyorsa, Tanrı’nın evlatlarının bu dünyada başları dik, iki yakaları bitişik yaşaması için de milyarlarca dolar harcayabilir demektir.” Kaşarlanmış Chicagolu bir siyasetçiyle bu sözler arasında zerre kadar alaka olabilir miydi?
Bir başkan adayı olarak Obama kendisini, dar parti politikalarının üzerinde yeni bir Ronald Reagan gibi sundu. Herkesi memnun etmek istedi, fakat gelinen noktada birçoklarını kızdırdı. Ve Cumhuriyetçiler biraz olsun dürüst (belki de üniformalı) bir aday bulabilirse, Obama’nın ikinci kez başkan seçilmesi bence zor. Zaten Clintonlar aday olmasına izin verir mi ki?
Kaynak: Tarık Ali / The Guardian Çeviri: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara