Türkiye’nin son 10 yılda geçirdiği değişimin aktörü olan İslami muhafazakâr kesim bugünkü dünyaya daha fazla uyum sağlamak istiyor, demokrasi istiyor, insan haklarından yana bir tutum sergiliyor
Demokratik adımlarla terörü nihai biçimde sonlandırmış bir Türkiye ekonomik ve kültürel cazibe merkezi olacaktır. Dünyadaki egemen güçlerin artması Türkiye’nin satrançtaki imkanlarını artırmıştır
Gazeteci-Yazar Etyen Mahçupyan:
Değişimin aktörü muhafazakar Müslümanlar
Türkiye’de çok net bir değişim var. Dünyadaki değişime paralel olan bir değişim bu. Türkiye’deki çoğunluğu teşkil eden İslami kesimden gelen muhafazakârların, bugünkü dünyaya daha fazla uyum sağlama isteği var. İnsan haklarından yana yeni tutum söz konusu. Değişimlerin ne olması gerektiği sorusuna Türkiye’nin Müslüman muhafazakarları daha demokrat yanıt vermeye başladılar. Bu AK Parti’yi yaratan temel dürtü oldu. Bugünkü başarının nedeni oldu. Yeni ve karmaşık bir Türkiye olacak. Geçiş dönemi uzun olacaktır, ama eskiye dönüş olmaz. Bu imkânsız.
Türkiye’nin dönüşümünde çevre koşullar çok önemli. Küreselleşmenin getirdiği yeni kriterler var dünyada. Ülkelerden ziyade bölgesel havzaların ön plana çıktığı bir dünya var. Bu dünyanın da barış arıyor olması önemli. Türkiye’nin doğusuna doğru gidince iki önemli konu var. Türkiye Batı’yla iki konuda köprü görevi görüyor. Biri enerji biri de İslam. Dolayısıyla Türkiye kendiliğinden bu iki konu açısından rol üstlenmiş oluyor. İkisinde de Batı’nın kaygılarını yumuşatmaya yönelik bir rol oluyor. Bu aynı anda Türkiye’deki muhafazakâr kesimin farklılaşmasıyla birleşince Batı’nın sorunlarını çözebilecek bir Türkiye ortaya çıkmaya başladı. Dolayısıyla da Türkiye bundan yararlanıyor. Bugünkü tabloyu sürdürmenin asgari koşulu ‘istiyor’ olmak. Tek başına istemek yetmez, başkaları da istemeli. Bu tablo devam etsin isteniyor. Dünyanın önemli ülkeleri bunu istiyor. Bu tablo içindeki çatışmalı alanlarda karşılıklı ikna yöntemi uygulamanız lazım. Kürt meselesi burada işin içine giriyor. Bu da çözümü mümkün olan bir durum. Siyasete önemli bir rol düşüyor. Siyasetin gelecek açısından yapıcı olması lazım. Geleceğin dilini birlikte üretmesi gerekli. Bu da paylaşmacı, diyaloga dönük siyaset felsefesinin hakim olmasını gerektiriyor.
Gazeteci-Yazar Taha Akyol:
Devlet dinle mücadeleden vazgeçsin
Son 10 yılın değişiminin temelinde, 1950’den itibaren başlayan şehirleşme, eğitimin yaygınlaşması, kitlelerin siyasete katılımının gelişmesi ve 1980’den sonra piyasa ekonomisinin Anadolu’ya yayılması vardır. Türkiye halkı pasif itaatkâr köylülerden oluşmuyor. Bütün kesimlerin okumuş sözcüleri, girişimci iş adamları ve aktif tabanları vardır. Dünyanın her tarafındaki sosyolojik yapıdaki bu değişim, özgürlük taleplerini aydınların felsefesi olmaktan çıkartıp toplumsal ihtiyaç haline getirdi.
Din devlet ilişkilerinde temel konu laikliğin liberalleşmesidir. Laikliğin her türlü inanca ve inançsızlığa saygı duyması, devletin dine müdahale etmemesi ve dinlere eşit mesafede durmasıdır. Bu da Diyanet’in kademeli olarak özerkleşmesini, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini gerektirir. Kürt sorunu en kritik sorunudur. Çünkü bu sorun etnik milliyetçilik sorunudur. Din devlet ilişkileri ekonomik gelişmeyle dünyanın her tarafından belli bir çözüm sürecine gidiyor. Ama en gelişmiş ülkelerde de etnik milliyetçilik görülebiliyor. ‘Dağda kuşun sıkacağına, düz ovada siyaset yapsın formülü’ bugün de doğrudur. Demokratik adımları atarak terörü nihai biçimde sonlandırırsak Türkiye’nin ekonomik ve kültürel açıdan kuvvetli bir cazibe sağlayacağı konusunda iyimserim. Türkiye’nin bölgesel güç olmasının dünya ile ilgili nedenleri vardır. Dünyada Batı tek egemen güç olmaktan çıkıyor. Yükselen Asya var. Dünyadaki egemenlik odaklarının artması Türkiye’nin satrançta imkânlarını arttırıyor. 1980’den sonra gelişen piyasa ekonomisiyle Türkiye’nin ekonomik gücü ve dinamizmi arttı. Köylü ya da okuma yazma bilmeyenlerin çocukları Afrika’ya, Rusya’ya ihracat yapıyorlar. Türkiye umarım 2023’te Almanya, Japonya düzeyine gelmiş bir ülke olur.
Bahçeşehir Üniversitesi Prof. Dr. Nilüfer Narlı:
Artık ‘Yeni nesil bir Türkiye’ var
90’larda insan sorunu yok imkân sorunu vardı. Yaratıcı potansiyeli olan insanların imkânlara yeni yeni kavuştuğunu düşünüyorum. Yeni nesilde yüksek bir özgüven var
Son on yılda Türkiye’de kurumsal düzeyde ve siyasi kültürde değişim yaşanmıştır. Kurumsal değişimlerden en önemlisi asker sivil ilişkilerinin organizasyonunda görülmektedir. Parlamenter gözetim artmış, savunma harcamaları şeffaflaşmış, Sayıştay denetimi güçlenmiş, MGK’nın yasama üzerindeki etkisi kalkmış, YÖK ve RTÜK gibi kurullardaki askeri temsilciler kaldırılmıştır. Asker sivil ilişkilerinin tartışmaya açık hale gelmesi, siyasi tabu olan Kürt meselesi gibi konuların açıklıkla tartışılabilmesi, Kürtçenin TRT Şeş’le kullanılabilmesi, ifade özgürlüğünün genişletilmesi gibi konularda Avrupa Birliği reform paketleri çok önemli bir rol oynamıştır. 90’larda
insan sorunu yok, imkân sorunu vardı. Yaratıcı potansiyeli olan insanların imkânlara yeni yeni kavuştuğunu düşünüyorum. Yeni nesilde yüksek bir özgüven var. Evrensel bilgilere ve enformasyona ulaşma hızında bir artış var. Türkiye’deki ekonomik kalkınma, kalkınmayla birilikte zengin insanların sayısındaki artış, pek çok girişimcinin dünyada ticaret yapıyor olabilmesi özgüveni güçlendirdi. Eğitime, araştırmaya bütçeden ayrılan pay çok sınırlıydı. Son beş yılda bu payda bir artış oldu. Payın daha da artması gerekiyor. 2023’te Türkiye’nin Balkanlar’da Ortadoğu’da soft power denilen kültürel gücü daha da artmış olacak.
Eski Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu:
En büyük değişim ideali Cumhuriyet ve devrimlerdir
Türkiye en büyük değişimi Cumhuriyet idealinde yaşandı. Sadece devlet rejimin değişmesiyle yetinilmedi. Takip eden yıllarda gerçekleştirilen devrimler daha önemli sonuçlar yarattı. Uygarlaşma hedefi ve değişimi konusunda dirençleri harekete geçiren kışkırtıcı kadrolar sürekli ve gizli kapaklı tuzaklar kurdular. Bu tuzaklar bugün bile var. Hatta bir ölçüde hükümet kadrolarından ve destekçi basından yararlanmalarla cesaretlerinin arttırıldığı da söylenebilir.
Türkiye’nin bölgesel güç olması önemlidir. Ancak dış dünya Türkiye’nin dar bölgede etkin olmasıyla yetinmek istemektedir. Türkiye’nin evrenselliği dış dünya devlerince kabul görmezse, bölgesel güç olma tarifi de önemini kaybeder. Çünkü Batı’nın dev ülkeleri bu bölgede kendi hedefleri doğrultusunda yeni bölgesel güç yaratacaklardır. Türkiye ekonomik gelişmeleri ticaret tecrübesiyle kazandı. Yani devletin öngördüğü ilişkileri kendi ticari tecrübeleri ve çıkarları doğrultusunda başarılı ilişkilere dönüştürdü. En önemli sıkıntı AB konusundaydı. Tahminler doğru çıktı. Bizi bekletmeyi becerdiler. Biz de bu konuma razı olduk. Türkiye Avrupa’yı tanıdı ve sevdi. Batılılaşmayı becerecek serveti olanlar çocuklarını bu eğilimlere göre yetiştirdi. Ayrıca finansman imkânları sağlayarak başkalarının da yetişmelerine yardımcı oldular. Kazancın gerisinde iyi niyetli ulusal duygular ve heyecanlar vardı. Şimdi sorun bunların devamını sağlamaktır. Türkiye laik kalabilirse 2023’de dünyanın sayılı ülkesi olur.
Kışkırtıcı kadrolar gizli tuzaklar kuruyor
En büyük değişim Cumhuriyet idealinde yaşandı. Uygarlaşma hedefi konusunda dirençleri harekete geçiren kışkırtıcı kadrolar gizli kapaklı tuzaklar kurdular. Bu tuzaklar bugün bile var.
Sinema Yönetmeni Sinan Çetin:
Değişime direnenler hayatla dövüşüyor
Endişeli modernlerine, devletçi aydınlarına, cahil entellerine, medyasına, yargısına, ordusuna rağmen Türkiye değişiyor
• Kurtarıcı olduğunu düşünen silahlı memurlar ve atanmış yüksek bürokratların oturduğu koltukların altından zaman halısı kaydı. Geçen zamana ayak uyduramayan statüko çöktü. Tuhaf olan, değişimi kendine muhafazakâr diyenlerin gerçekleştirmesi oldu. Sancılı ve sessiz evrim sürüyor. Kimlere rağmen? İşte insanı gülümseten cevap; endişeli modernlere, devletçi aydınlara, Türk solu adına toplanan nasyonalistlere, cahil entellere, sanat ve üniversite camiasına, medyasına, yargısına, ordusuna rağmen değişim sürüyor. Bu halk hürriyet ve neşe ile tanışıyor. Gericiler başörtüsüyle değil, hayatla dövüşüyor.
Tarihçi-Yazar Yılmaz Öztuna :
Ne Şeriat düzeni ne 19. yüzyıl Fransız laikliği
Asker ve yargı egemenliğinin çok hafiflediğini söyleyebilirim. Demokrasi kuvvetlendi. En acil mesele Türkiye içindeki eşkıyayı sınır dışına atmaktadır. Kürt meselesini temsil ettiği iddia edilenler, çok abartılı taleplerde bulunuyorlar. Temel eğitimin Kürtçe olması akıllardan geçmez. Laikliği Avrupa devletleri nasıl adam gibi tatbik ediyorsa biz de edeceğiz. Laiklik baskı unsuru olmamalı ama bir laik rejim de olmalı. Laiklik din ve devletin sahalarının çok iyi ayrılmasıdır. Türkiye’de ne şeriat olur ne de katı 19. yüzyıl Fransız laikliği.
Türkiye’nin en büyük kudreti, jeopolitik konumu. Eğer Avrupa demokrasileri gibi bir rejim de tesis edebilirsek, Türkiye’nin dünya üzerindeki rolü ağırlaşacaktır. Türkiye’nin daha aktüel olmasının nedeni ABD’nin Asya politikasıdır, 1. ve 2. Irak savaşlarıdır. İkisine de katılabilirdik. Birinciye Mısır 50 bin asker gönderdi, yılda 9 milyar dolar aldı. Bu mu doğru, “Cumhuriyet ordusunun vazifesi, sınırları korumaktır, Arap bataklığında işimiz yoktur” şeklide mazeret beyanı mı?
Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo karmaşık bir tablo. Fakat bu şekilde iktidar ile muhalefetin aralarının açılması iyi değil. Türkiye bugün bir tarafta yüzde 40 küsur, diğer tarafta yüzde 60’a yaklaşan iki parçaya bölünmüş durumda. Anlaşması lazım. Tansiyonun mutlaka düşürülmesi lazım. Doğru politika tansiyonu düşürür. Kavganın tehlikeli boyutlarını da teğet geçtik. Temennimiz AB kültürüne yakın bir Türkiye. Çok ihmal edilen milli kültürüne sahip çıkıp, ‘Türk Rönesansı’nı yapacak bir Türkiye. Avrupa orduları gibi insan sayısı az, vurucu ve fevkalade askeri kuvveti muhafaza eden bir ordu ile iç barış.
Milli kültürümüzü çok ihmal ettik
Temennimiz AB kültürüne yakın bir Türkiye. Çok ihmal edilen milli kültürüne sahip çıkıp, ‘Türk Rönesansı’nı yapacak bir Türkiye
Kaynak: Star