Dolar

34,9547

Euro

36,6100

Altın

3.020,33

Bist

10.058,63

İngiliz basınından özetler (29.10.2010)

Economist dergisi Türkiye'deki türban tartışmalarıyla ilgili bir makaleye yer veriyor.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-10-29 07:48:00

İngiliz basınından özetler (29.10.2010)
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül'ün geçen hafta Türkiye'yi ziyaret eden Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un eşiyle birlikte tören kıtasını selamladığını yazan dergi şöyle devam ediyor;

'Bunda sıra dışı birşey yokmuş gibi görünebilir ama 2007'de generaller eşinin başörtülü olması nedeniyle, Gül'ün cumhurbaşkanı olması halinde müdahale tehdidinde bulunmuştu. Tehdit işe yaramadı. Ama Hayrunnisa Gül, generalleri öfkelendirmemek için geçen haftaya dek resmi törenlere katılmıyordu.'

Economist, türbanın Türkiye'de dindarlar ve laikler arasında süregiden mücadelenin tam ortasında olduğunu söylüyor.

Dergi, dindarların türbanı bir inanç ifadesi, laiklerinse Atatürk cumhuriyetinin kalbine saplanmış bir bıçak olarak gördüğünü belirtiyor.

Economist, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2007'de yeniden iktidara gelmesinden sonra, türban yasağını kaldırmak için anayasa değişikliği yapmasının ardından, kapatılma tehdidiyle karşılaştığını hatırlatıyor.

'Kılıçdaroğlu zor durumda'
 

Abdullah Gül'ün atadığı Yüksek Öğrenim Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın türbanlı öğrencilerin üniversitelere ve sınavlara girişinin engellenmeyeceğini söyledikten sonra çoğu üniversitesinin yasağı gevşettiğini belirten dergi, bunun üzerine Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın Özcan'ın anayası ihlal ettiğini söylediğini yazıyor.

Economist, bu vaziyetin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bıraktığını söylüyor ve devam ediyor;

'Kılıçdaroğlu partisinin eski kafalı imajını değiştirmek istiyor. AKP'nin üniversitelerdeki türban yasağını kaldırma çabalarını desteklemeye söz verdi. Ama bu CHP'deki Kemalist tutucuları kızdırdı. Şimdi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan yasağın orta okul ve kamu kurumlarında da kaldırılmaması için güvence istiyor. Ama Erdoğan bu güvenceyi vermeyi reddetti.'

'Türbana değil, cinsiyet eşitsizliğine bakın'
 

Economist, Türkiye'deki laik kesimlerin, yeni anayasa değişiklikleriyle hükümetin yargıya, türbana daha sıcak bakacak İslamcıları doldurmasından endişeli olduğunu belirtiyor. Dergi yazıya şu satırlarla son veriyor;

'Türk siyasetçiler bir giysi parçası üzerinde didişmek yerine, enerjilerini cinsiyetler arası eşitsizliğe harcayabilir. Dünya Ekonomik Forumu'na göre Türkiye'de kadınların işgücüne katılımı 1989'daki yüzde 34 oranından, yüzde 26'ya geriledi. Parlamentonun sadece yüzde 9'u kadın. Oransal olarak en çok kadın da Barış ve Demokrasi Partisi'nde. Tek kadın kotası olan parti de BDP. Kürtler, üniversitelerdeki türban yasağının gevşetilmesinden yana. Bunun da en iyi anayasanın yeniden yazılmasıyla yapılacağını düşünüyorlar. Fakat Erdoğan, daha bu hafta yasakla ilgili kararın gelecek yıla erteleneceğini söyledi. Gelecek Temmuz ayında seçimler varken, bazı savaşlar henüz girmeye değer değil'

'Merkel istediğini alamadı'
 

Guardian, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Brüksel'deki liderler zirvesinin ilk gününde, Avrupa Birliği kurallarında yapmak istediği değişikliklere geniş bir destek bulmakta zorlandığını yazıyor.

Merkel, Yunanistan gibi, Avrupa Birliği'nin belirlediği mali kuralları ihlal eden ülkelerin oy haklarının askıya alınmasını talep ediyor.

Gazete, Merkel'in, birliğin işleyişini düzenleyen Lizbon Anlaşması'nda kapsamlı bir değişiklik yerine, en fazla 'sadeleştirilmiş revizyon süreci' elde etmesinin beklendiğini söylüyor.

Bu süreçte, 27 üye ülkenin onayı gerekiyor. Ancak, anlaşmalarda değişiklik için gereken tam katılımlı hükümetler arası konferansa ihtiyaç duyulmuyor. Guardian, özellikle Hollanda ve İskandinav ülkelerinin 'Fransa ve Almanya'nın dayatması' olarak gördükleri bu talebe karşı çıktığını belirtiyor.

Gazeteye göre Avrupa Birliği Komisyonu da rahatsız.

Guardian'a konuşan Komisyon Üyesi Viviane Reding, 'Gördüklerim hoşuma gitmiyor. Bu çok tehlikeli. İki ülkenin dikte ettirdiği bir şey değil, 27 üyenin tartıştığı bir süreç olmalıydı. Lizbon Anlaşması'nı yeniden tartışmaya açmak gereksiz bir şey. Anlaşmayı kabul ettirmek için 10 yıl sıkıntı yaşadık' diyor.

Üst düzey bir Alman yetkiliyse, 'Sadece bir iki satır değiştirmekten bahsediyoruz. Bence bu mümkün' diye konuşuyor.

'BP ve Halliburton biliyordu'
 

Financial Times'ın manşetinde, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Meksika Körfezi'nde yaşanan çevre felaketiyle ilgili bir haber var.

Haberde, petrol devi BP ve taşeronu Halliburton'un petrol sızıntısından önce, tehlikeyi bildiği söyleniyor.

Felaketi araştıran komisyonun raporuna göre, taşeron firma Halliburton, deniz altındaki petrol kuyularını kapatmakta kullanılan çimento karışımının yeterince sağlam olmadığını felaketten haftalar önce biliyordu.

Sağlam olmayan çimento karışımının da 11 kişinin ölümüne yol açan patlamaya ve 5 milyon varil ham petrolün denize sızmasına yol açmış olabileceği belirtiliyor.

Haberde Halliburton'un felaketten sonra, kullanılan çimento karışımının sağlam olduğunu açıkladığı hatırlatılıyor.

Ancak, şirketin sızıntıdan önce kendi yaptığı testlerde karışımın sağlam olmadığının görüldüğü söyleniyor. Habere göre Halliburton bu sonuçları bir teknik rapor halinde BP'ye gönderdi, ancak özellikle dikkat çekmedi.
 

'Sawers ikilem yaşıyor'

İngiltere basınında geniş yer alan haberlerden biri, İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI 6'in Başkanı John Sawers'ın açıklamaları.

Tarihte ilk kez kamuoyu önünde açıklamalar yapan MI 6 Başkanı olan Sawers, işkenceyi 'yasadışı ve tiksindirici' diye tanımlıyor. Sawers ajanlarının da hiçbir şekilde işkence yapmadığını savunuyor.

Ancak Independent, Sawers'ın müttefik ülkelerin işkenceyle elde ettiği bilgiler konusundaki sözlerinin muğlâk olduğunu ve bu konuda bir ikilem yaşadıklarını itiraf ettiğini söylüyor.

Sawers, 'İşbirliği yaptığımız servislerin de insan haklarına uyduğundan emin olma görevimiz var. Ama her zaman bu kadar basit olmuyor. Geri çekilir ve bu istihbaratı ilgili yerlere aktarmazsak, kurtarabileceğimiz masum hayatları kaybedebiliriz. Bu soyut felsefi bir sorun değil. Bunlar, her gün devamlı karşılaştığımız, operasyonel ikilemler' diyor.

 

Maldivler'deki nikah skandalı
 

Daily Telegraph, Maldivler'deki bir otelde yapılan nikâh tazeleme töreniyle ilgili bir habere yer veriyor.

Görüntüleri, video paylaşım sitesi YouTube'da yayınlanan tören yerel Divehi dilinde yapılıyor.

İsviçreli çift, İslami yöntemlerle nikâhlarının tazelendiğini sanarken, töreni yöneten otel çalışanı aslında çifte hakaret ediyor.

Görevli, 'Sizler birer domuzsunuz. Sizin evliliğinizden doğan çocuklar da domuz ve gayrimeşru olacak. Siz evlilikleri geçerli olacak insanlar değilsiniz. Biriniz kâfir. Öbürünüz de kâfirlerin dinine bile inanmayan bir ateist' diyor.

Bütün bunlar olurken, diğer otel görevlileri bir şey söylemiyor.

Birininse gülmemek için kendisini zor tuttuğu görülüyor.

Haberde ayrıca, videonun Maldivler'de büyük bir tepki yarattığı ve polisin soruşturma başlattığı belirtiliyor.

Kaynak: BBC Türkçe Servisi

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara