TIMETÜRK / Murat HAZİNE
Gençlik Kültür Merkezi tarafından düzenlenen Genç Söyleşiler'e konuk olan Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, 'Değişen Dengeler ve Türkiye' konulu söyleşide oldukça ilginç açıklamalarda bulundu. Oldukça yoğun bir katılımın olduğu programda, dinleyicilerin sorularına da yanıt veren Karagül, Türkiye'nin değişen dış politika anlayışının üzerinde durarak, Anadolu'nun bir asır boyunca bastırılan dinamizminin artık aktif hale geldiğini ve dönüştürücü bir güç olarak bölge dengelerini yeniden düzenlediğini ifade etti.
"Ekonomik Krizler, Siyasi Projelere Hizmet Etmek Çıkartılır"
Konuşmasına, Türkiye'nin sürekli dünyanın egemen güçleri tarafından oluşturulan değerler ve tanımlamalar üzerinden küresel sistemde rol aldığını dile getirerek başlayan Karagül, yeni dönemde; gücünün farkına varmış bir Türkiye'nin artık kendi değerler ve tanımlamalar sistemi üzerinden hareket edeceğini dile getirdi. Özellikle son iki yıldır dünyayı ciddi biçimde sarsan ve en son Euro bölgesini ciddi şekilde sarsan ekonomik krizin siyasi boyutlarına dikkat çeken İbrahim Karagül, ekonomik krizlerin esasında siyasi projelere hizmet etmek amacıyla çıkartıldığını söyledi. "Bizim gibi orta ölçekli ülkelere dikkat edin. Her birisinde ortalama olarak 10 yılda bir ekonomik kriz çıkartılır. Bu krizler aslında siyasi projelerdir." şeklinde konuşan Karagül, Türkiye'nin son krizden etkilenmediğini, eğer eski Türkiye şartları olsaydı, Türkiye ekonomisinin çoktan dibe vurmuş olacağını söyledi. Türkiye'nin son ekonomik krizden başarıyla çıkmasını ise Arap dünyası başta olmak üzere krizin vurduğu Batı ülkelerinin alternatifi olabilecek ülkelerle yaptığı ekonomik işbirliğine bağlayan Karagül, yeni dönemde ekonomik dengeler anlamında olumlu sonuçlar verebilecek manevraların yapıldığını anlattı.
"Atlantik'ten Pasifik'e Kadar Olan Topraklar Yeniden Değerlendirilmeli"
Dünya genelinde Müslümanların en yoğun yaşadığı coğrafya olan kuşağa dikkat çeken İbrahim Karagül, yüzyıldır sürekli Batılılar tarafından Türkiye adına tanımlanarak, Türkiye'ye buna göre rol biçilen coğrafyanın, artık yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Tarihi, coğrafi, siyasal ve toplumsal olarak, egemen güçlerin tanımlarından bağımsız yeni bir tanımlama sistemiyle bölgeye dönülmesi gerektiğini ifade eden Karagül, bütün bu coğrafyanın esasında Türkiye'nin 'hinterland'ını oluşturduğunu iddia etti. Dünyanın en önemli su yollarının geçtiği, halihazırda en verimli kara ticaret yollarını bünyesinde barındıran ve bütün medeniyetleri doğuran bu coğrafyanın, esasında 'hakimiyet' savaşlarının da merkezi olduğunu söyleyen Karagül, bu ülkelere özel siyasi projeler üretilerek, sözkonusu ülkelerin pasif tutulduğunu iddia etti. Batılı güçlerin bu ülkeler için öngördüğü 'demokrasi' tanımının dahi Batı ülkelerinde uygulanan demokratik yöntemlerden farklı olduğunu belirten Karagül, soğuk savaş sonrası yeniden dizayn edilen dünyada Türkiye'nin artık ileri karakol pozisyonunda olmadığını ve bağımsız bir güç olarak süratli bir şekilde ön plana çıktığını sözlerine ekledi.
"Türkiye'deki Mevcut Değişiklikler İktidar İle Sınırlı Değil"
Türkiye'nin yeni dünya düzeninde üstlendiği bağımsız rolün AK Parti iktidarı ile doğrudan ilgili olmadığını ifade eden Karagül, bu topraklarda tarihi dinamizmin harekete geçtiğini ve zate Atlantik'ten Pasifik'e kadar olan coğrafyadaki halklara liderlik yapabilecek olan tek gücün Türkiye olduğunu dile getirdi. Diğer taraftan, I.Dünya Savaşı'nın neticesinde bu topraklarda bastırılan bir güç olduğunu ve Türkiye'yi İslam'a ve Müslüman halklara karşı kullanmak isteyen egemen güçlerinin bu planının da tutmadığını anlatan Karagül, Türkiye'nin öncülüğünde artık bu coğrafyada genel bir bilinç aydınlanması olduğunu öne sürdü.
"Bu bilinç aydınlanması, ortak kültür mirasını geri çağırmaktadır. Bu eğilim, önümüzdeki dönemde, büyük değişimleri tetikleyecek. Bir kültürel öne çıkma süreci her alanda kendisini gösterecek." şeklinde konuşan İbrahim Karagül, "Bu coğrafya bir kaos coğrafyasıdır.Ancak bu coğrafyayı, bu coğrafyadaki kaosu ve dinamizmi, geçmişi doğru okumadan anlamamız mümkün değildir." dedi.
"Batılı ülkeler sosyal patlamalardan korktukları için önlem alıyorlar"
Tarihin bazı kırılma noktaları olduğuna temas eden Karagül, "Biz içinde bulunduğumuz bu dönemde, dünya için bir kırılma noktası yaşadığına şahitlik etmekteyiz." dedi. Atlantik Medeniyeti olarak adlandırdığı Avrupa-Amerika merkezli medeniyetin, ekonomik ve siyasi olarak eskisine göre çok güçsüz olduğunu belirten Karagül, "Atlantik Medeniyeti, fiilen sona ermiş durumdadır.Küresel ekonomik krizin batı dünyasını nasıl sarstığını gördük. Batı dünyasını eskisinden daha şiddetli bir kriz daha bekliyor ve bu yeni kriz, hem siyasal, hem toplumsal, hem de ekonomik sonuçlar doğuracaktır." sözleriyle, gelecek döneme yönelik beklentilerini de ifade etti. Batılı ülkelerin büyük bir kısmının henüz ikinci dalgası gelmeyen ekonomik kriz dönemine yasal düzenlemelerle hazırlandığını belirten Karagül, "Toplumsal bir isyan veya sosyal bir patlama noktasına gelineceğinden korktukları için yasal yönetmelikler, iktidarların yetkilerini genişleten düzenlemeler hazırlıyorlar." diyerek, Batı dünyasını ekonomik bir dibe vuruşun bekliyor olabileceğine dikkat çekti.
"Batı dünyası son zafer dönemini yaşıyor"
ABD'nin öncülüğünü yaptı Batı dünyasının son zafer dönemini yaşadığını dile getiren Karagül, Batı dünyasını bir arada tutan değerin 'Refah Toplumu' ideali olduğunun altını çizerek, son krizde ekonomik sıkıntıların başlamasıyla birlikte, AB'nin doğal sınırlarına çekilerek, küresel meselelere olan ilgisini azalttığını, AB içerisindeki ekonomik yardımlaşmanın bitme noktasına geldiğini dile getirdi.
"Çin ABD'ye Rağmen Süper Güç Oldu"
Çin'in ABD'nin bütün engellme çabalarına karşın artık bir dünya devi olduğuna dikkatleri çeken Karagül, Çin'in tarihi boyunca ilk kez küresel bir güç olmayı başardığını söyledi. "ABD'nin bütün çabalarına rağmen Çin'in genişlemesi durmadı. NATO ve ABD ne kadar Asya'ya kayarsa Çin de o kadar Avrupa'ya ve Latin Amerika'ya kayıyor. Avrupa ülkeleriyle kredi anlaşmaları yapan bir Çin, artık küreselleşmiştir ve dünya için önemli bir güç halini almıştır." şeklinde konuşarak, dünyanın yeni merkez gücünün doğudan çıkabileceğini belirtti.
"Tarihi Hesaplar Yeniden Masada"
Türkiye'nin bölgede ve dünyada artan siyasal etkinliğini, tarihsel hesapların yeniden masaya konulmasına bağlayan Karagül, bugün dünyadaki bütün büyük devletlerin tarihsel hesaplar üzerinden siyaset yürüttüklerini öne sürdü. "Her imparatorluk geçmişte kalan hesapları ortaya koymaya başladı. Rusya bir imparatorluk gibi hareket ediyor. Çin bir imparatorluk gibi hareket ediyor." sözleriyle tezini delillendiren İbrahim Karagül, imparatorluk gibi hareket başlayan bütün ülkelerin de hedefe İslam dünyasının zenginliklerini koyduğunu dile getirdi. İskandinav ülkelerinin dahi Pasifik-Atlantik arasında kalan geniş coğrafyadan bir hisse kapma kaygısı taşıdığına dikkat çeken Karagül, Türkiye'nin artık bu sürece bağımsız olarak dahil olduğunu ve bunun Batılı güçler için beklenmedik bir gelişme olarak görüldüğünü sözlerine ekleyen Karagül, soğuk savaşın bitmesinden sonra Türkiye'nin tarihsel bir sonuç olarak iddia sahibi haline geldiğini sözlerine ekledi. Osmanlı coğrafyası olarak nitelendirilebilecek geniş bir coğrafyanın artık Türkiye'nin doğal arka alanı olduğunu söyleyen Karagül, "Çok değil sadece Gazze Savaşlarına geri gitsek. Yani çok uzağa değil bir nesil öncesine bir baksak, bugün ismini haberlerde hep okuduğumuz o Gazze mahallelerinde Osmanlı askerlerinin nasıl sokak sokak savaştığını göreceğiz. Sadece 1917-1918 yıllarına bir baksak, o yıl yapılan I. ve II. Gazze Savaşı'nı okusak, İngilizlerle Irak'ta yaptığımız Kut'ül Amare Savaşları'nı anımsasak, tarihsel hesaplarımızın aslında sadece bir nesil geride olduğunu fark edeceğiz. Öyle yüzyıllar gibi geldiğine bakmayın, sadece bir nesil öncesinden bahsediyoruz. Eğer bu tarihsel hesapları bilmezsek, İngilizlerin son Irak işgalinde neden önce Kut'ül Amare'ye gidip binlerce askerleri için anıt mezarlar yaptrdığını anlayamayız." şeklinde konuştu. Açılan İngiliz arşivlerinden bir alıntıya da yer veren Karagül, İngiliz arşivlerinde yer alan ve Şehid edilen bir Müslüman askerin üzerinden çıkan bir not defterinde "Bizim arkamızdan Fatiha okumayın, bizim intikamımızı alın" yazdığını anlattı. "Tarihsel bir hesap olarak bu sayfa halen açık durmaktadır. Medine Müdafaası sırasında kutsal mekanlara top güllesi düşmesin diye top güllerinin kendi üzerine düşmesi için dua eden askerler, bu anlamda çok şey ifade etmektedirler." diyen Karagül, Türkiye'nin tarihsel dinamizminin arkasında yüz yıldır bastırılan bu hesapların olduğunu dile getirdi.
"Türkiye'deki İsrail Ekseni Kaymıştır"
İran'daki İslam devrimine kadar İsrail'in bölgedeki en güçlü müttefiğinin İran olduğunu ancak devrimden sonra en güçlü müttefiğin Türkiye haline geldiğini ve Türkiye'ye bu rolün ABD tarafından biçildiğini söyleyen Karagül, Türkiye'nin tarihsel olarak geldiği nokta gereğince bu bu rolü artık oynayamayacağını ve İsrail ile süren gerginliğin daha da ilerilere gideceğini söyledi. Türkiye'nin komşularının tamamı ile problemi olan ve bölgede tek müttefiği İsrail olan bir yapıdan kurtulduğunu, Batı'nın İran'ı izole etme çabalarına karşın Türkiye'nin müttefiklerine karşı İran'ı savunduğunu, füze sistemi tartışmalarında İran'ın düşman olarak tanımlanmasına karşı durduğunu, bütün bunların Türkiye'nin kendi müttefiklerinin beklentilerinin aksine, İsrail'in yalnızlaştırılması manasına geldiğini belirten Karagül, " İsrailliler Türkiye'de 28 Şubat sürecinde operasyonlar yapıyorlardı. İstanbul'da evler basıyorlardı. Suriye sınırında dinleme istasyonları dahi kurmuşlardı. Ancak bugün İsrail askeri uçakları Türkiye üzerinden uçamıyor. Suriye ile Türkiye arasında vizeler kalktı. Suriye Ordusu'nu Türkiye modernize ediyor." dedi.
Sözlerini bitirmesinin ardından dinleyicilerin sorularını yanıtlayan Karagül, 28 Şubat sürecinde İsraillilerin Türkiye'de yaptığı operasyonlarla ilgili soruya ise "Bu operasyonların nasıl yapıldığını neredeyse herkes biliyor." şeklinde mukabe ederek, ilginç iddiasıyla ilgili detay vermedi. Özellikle dönemin istihbaratçılarından bu iddia ile ilgili bir açıklama gelip gelmeyeceği merak konusu iken, İsraillilerin Türkiye'de yaptığı dinlemelerin ne şekilde kullanıldığı da zihinlerde oluşan soru işaretlerinden.