NATO işlevini yitirdi mi?
Savunma harcamalarındaki son kesinti gösteriyor ki Avrupa gelecekte bölge dışı görevler için anlamlı bir katılımdan çok daha azını yapabilecek ve bu operasyonlar NATO'nun muhtemel olarak üstleneceği yegane ciddi askerî görevler olacak
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-30 11:25:00
NATO hakkındaki ortak düşünce, modern tarihteki en başarılı siyasi-askeri ittifak olduğu yönündedir. Diğer tüm ittifaklardan daha uzun süre var oldu, daha fazla üye ülkeyi bir araya getirdi ve ana amaç ya da amaçlarına, tek bir kurşun atmadan ulaştı. Örgüt, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra geniş kapsamlı güvenlik görevleri üstlenerek kendini yeniden tanımladı ve Afganistan'daki savaşta ılımlı ancak faydalı bir rol oynadı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra da mevcudiyetini devam ettirerek günlerinin (en azından yıllarının) sayılı olduğu yönündeki realist tahminlere karşı durdu.
Ne var ki ben de William Pfaff'ın, NATO'nun fazla zamanının kalmadığına yönelik görüşlerini paylaşıyorum.
Birincisi, Avrupa'nın ekonomik rakipleri kilit öneme sahip NATO üyelerini (ve özellikle İngiltere'yi) savunma harcamalarında ciddi kesintilere gitmeye zorluyorlar. NATO'nun Avrupa'daki üyeleri ise zaten ABD'ye göre milli hasılalarının çok daha küçük bir yüzdesini savunmaya tahsis etmiş durumdalar. Söz konusu ülkeler, etkili bir askeri güce mütevazı miktarda bile katkı sağlama konusunda kötü bir şöhrete sahipler. Savunma harcamalarındaki son kesinti gösteriyor ki Avrupa gelecekte bölge dışı görevler için anlamlı bir katılımdan çok daha azını yapabilecek ve bu operasyonlar NATO'nun muhtemel olarak üstleneceği yegane ciddi askerî görevler olacak.
İkincisi, talihsiz Afgan macerası uzun vadede ittifakın birliği üzerinde bölücü bir etkiye sahip olacak. Şayet ABD ve ISAF müttefikleri açık ve kesin bir zafer elde etmezlerse (bu olasılık uzak görünüyor) sert eleştiriler söz konusu olacaktır. Avrupa kamuoyu, ABD'nin on yıldır bölgede Avrupa'yı çıkmaza sürüklemesine neden izin verildiğini merak ederken ABD'li liderler, bazı NATO müttefiklerinin (mesela Almanya) katılımları konusunda getirdikleri sınırlandırma ve koşullardan yakınacaklar. Başarısızlıktan kimin sorumlu olduğu aslında önemli değil; önemli olan, NATO'nun yakın bir zamanda (belki de hiç) böyle bir görev daha üstlenemeyecek olmasıdır. Avrupa'nın sözüm ona istikrarlı, göreceli olarak demokratik ve AB sayesinde huzura kavuşmuş olduğu göz önüne alınırsa, NATO'nun gerçekleştireceği başka hangi ciddi görev var?
Üçüncü bölünmenin konusu Türkiye. Ülke, 1950'den beri NATO üyesi. Türkiye'nin yeni dış politikasından kimileri gibi endişe duymuyorum, ancak Ankara'nın diplomatik yörüngesinde bazı kilit öneme sahip konularda sapma olduğu yönünde küçük şüpheler söz konusu. Türkiye, hem diplomatik hem de ekonomik olarak Tahran ile yakınlaşırken ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya, İran üzerindeki baskıyı sürekli artırıyorlar. Türkiye, İsrail-Filistin anlaşmazlığı konusunda Washington ile giderek daha fazla karşı karşıya geliyor ki bunun da ABD Kongresinde olumsuz yansımaları oluyor. Yükselişteki İslamofobi bu ihtilafları kolayca pekiştirebilir. Türkiye'nin (ABD'den sonra) NATO'nun en büyük askeri gücü olduğu ve NATO'nun da uzlaşma ile hareket ettiği göz önüne alındığında, ilişkilerde meydana gelecek bir açılma, ittifakın tamamında paralel bir etki gösterebilir.
Tüm bunları bir araya getirdiğinizde NATO'nun dünya meselelerinde anlamlı bir güç olarak geleceği pek de parlak görünmüyor. Tabii ki böylesi kasvetli alametlere verilecek olağan tepki, NATO'nun tarihi boyunca birçok kriz deneyimi olduğuna işaret etmek ve insanlara örgütün bu krizleri savuşturmayı daima başardığını hatırlatmak olacaktır. Bu yeterince doğru, ancak bu ayrılıkların çoğu, Amerika ve Avrupa'daki liderlerin çekişmeleri belli sınırlar içerisinde tutmak için belirgin sebepleri olduğu bir dönem olan Soğuk Savaş bağlamında gerçekleşmişti.
NATO'nun transatlantik birliği olma statüsü göz önüne alındığında tabii ki hiç bir Amerikan başkanı ya da Avrupalı lider, örgütün ortadan kalkışı sırasında iktidarda olmayı istemeyecektir. Artı, Brüksel'de, Avrupa'da ve ABD'de ömrünü NATO'ya adamış kişiler var. Bu nedenlerden NATO'nun üyelerini kaybetmesini ya da çözülmesini beklemiyorum. Hatta dış politika seçkinlerinin, örgütün ciddi problemleri olduğunu kabul etmeleri halinde bile şaşkınlık duyarım.
NATO sadece işlevini yitirmiyor, on yıldan uzun bir süre önce yazdığım gibi:
"...Atlantik İttifakı, yaşlandıkça daha genç ve dinç görünen -ancak güçsüzleşen- Oscar Wilde'ın romanındaki Dorian Gray'e benzemeye başladı. Washington Antlaşması yürürlükte kalabilir, bakan düzeyinde toplantılardan ciddi ve hararetli tebliğler çıkmaya devam edebilir ve Brüksel diplomasisi NATO'nun internet sayfasını açık tutabilir ve tüm bu yüzeysel rutinler, ittifaktan herhangi bir şey yapmasını istemeden devam eder. Tehlike, NATO'nun kimse fark etmeden yok olacak olmasıdır ve biz tam da ayağa kalkmasını ve tepki vermesini istediğimiz anda örgütün naaşını bulacağız."
Geriye baktığımda NATO'nun hasta yatağından kalkma kabiliyetini küçümsediğimi söylemeliyim. Özellikle 1999'daki Kosova Savaşı sırasındaki yalpalamayı idare etmeyi başardı ve hatta 11 Eylül sonrasında ilk kez 5. Madde garantilerini uygulamaya başladı. NATO üyeleri Afganistan'a çoğunlukla simgesel güçler gönderdi. Ancak nispeten az çaba sarf edilmiş olsa da bu katkı tekrar edecek gibi görünmüyor. Küçülen, yaşlanan ve yabancı istila tehdidi bulunmayan bir kıta, gelecekteki ulus kurma maceraları için pek de hevesli bir ortak olmayacak ve belli ki ABD'nin; Çin'in yükselişine karşı dengeleyici bir güç oluşturmaya yönelik çabalarına katılmayacak.
Kısacası kötü haber, küresel güvenlik mimarisinin mihenk taşlarından biri önümüzdeki yıllarda erozyona uğrayacak gibi görünüyor. İyi haber ise erozyona uğrasa bile pek fark etmeyecek.
BYEGM
Haber Ara