Dolar

34,9449

Euro

36,7036

Altın

2.990,69

Bist

10.125,46

Türkiye, NATO'yu felç edebilir

Avrupa'nın savunma harcamalarını azaltması ve Afgan macerası nedeniyle NATO'nun anlamlı bir geleceği yok.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-27 07:00:00

Türkiye, NATO'yu felç edebilir
Stephen Walt*

Avrupa'nın savunma harcamalarını azaltması ve Afgan macerası nedeniyle NATO'nun anlamlı bir geleceği yok. Dahası, Türkiye'nin dış politikası yüzünden ABD'yle yaşayabileceği ciddi bir anlaşmazlık, genelde oybirliğiyle harekete geçen ittifak üzerinde felç edici etkiye yol açabilir.

NATO’nun modern tarihin en başarılı siyasi-askeri ittifakı olduğu konusunda oybirliği söz konusudur. İttifak benzerlerinin neredeyse hepsinden daha uzun süre hayatta kaldı, daha fazla üyeyi bünyesinde barındırıyor ve ana hedeflerini tek bir kurşun bile sıkmadan gerçekleştirdi. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından, NATO daha geniş bir yelpazedeki güvenlik misyonlarını üstlenerek kendisini yeniden tanımladı ve Afganistan’daki savaşta da mütevazı ama faydalı bir rol oynadı. Sovyetler Birliği‘nin çöküşünün ardından epey bir zaman daha hayatta kalmayı başararak, günlerinin (en azından yıllarının) sayılı olduğuna dair realist öngörüleri de boşa çıkardı. Bununla birlikte, Herald Tribune yazarlarından William Pfaff’ın NATO’nun uzun bir geleceği olmadığı yönündeki görüşünü paylaşıyorum.

Türkiye beni kaygılandırmıyor

Öncelikle, Avrupa’nın ekonomik sorunları kilit önemdeki NATO üyelerini ve bilhassa da Britanya’yı, savunma harcamalarında ciddi kesintilere gitmek zorunda bırakıyor. NATO’nun Avrupalı üyeleri ABD’ye kıyasla zaten gayri safi yurtiçi hasılalarının çok daha az bir oranını savunmaya ayırıyor ve bu düşük miktarı bile etkili askeri güce dönüştürmekte ne kadar kötü olduklarını da herkes biliyor. Son savunma kesintileri, Avrupa’nın gelecekte kıta dışındaki misyonlara anlamlı bir katkıda bulunmakta daha da az başarılı olacağı anlamına geliyor, ki muhtemelen NATO’nun üstleneceği yegâne ciddi askeri misyonlar kıta dışındakiler olacak.

İkincisi, başarısızlığa mahkûm olan Afgan macerası ittifakın dayanışması üzerinde uzun vadede bölücü etkilere yol açacaktır. Eğer ABD ve ISAF’taki müttefikleri açık ve kesin bir zafer kazanamazsa -ki bu giderek uzak bir ihtimal haline geliyor- suçlamalar havada uçuşacaktır. ABD liderleri sözgelimi Almanya gibi bazı NATO müttefiklerinin savaşa katılımları konusunda getirdiği kısıtlamalardan ve şartlardan şikâyet ederken, Avrupa kamuoyu da niçin ABD’nin kendilerini 10 yıldan uzun zamandır Afganistan’da bataklığa saplamasına izin verdiklerini sorgulayacaktır. Başarısızlığın gerçek sorumlusunun kim olduğu pek de önemli değil; kilit nokta şu ki, NATO’nun yakın zamanda bunun gibi bir misyon üstlenmesi muhtemel görünmüyor. Ve Avrupa’nın istikrarlı, güvenilir biçimde demokratik ve AB tarafından daha da pasifize edilmiş olduğu düşünülürse, NATO başka hangi ciddi misyonları yerine getirecek ki?

Üçüncü potansiyel bölünme sebebi de, 1950’den bu yana NATO üyesi olan Türkiye. Türkiye’nin yakın zamandaki dış politika girişimleri konusunda bazıları kadar endişeli değilim, fakat Ankara’nın diplomatik rotasının bir dizi kilit önemdeki meselede saptığı da şüphe götürmez. ABD, Britanya, Fransa ve Almanya İran üzerindeki baskıyı durmaksızın artırırken, Türkiye hem diplomatik hem ekonomik açıdan Tahran’a yaklaştı. Türkiye İsrail-Filistin meselelerinde Washington’la giderek daha fazla anlaşmazlık yaşıyor, ki bu durumun Kongre’de olumsuz etkilere yol açacağı kesin. Hem ABD hem de Avrupa’da yükselen İslamofobi bu sürtüşmeleri kolayca kızıştırabilir. Ve Türkiye’nin NATO’nun ABD’den sonraki en büyük askeri gücüne sahip olduğu, NATO’nun da büyük ölçüde oybirliğiyle hareket ettiği göz önünde bulundurulduğunda, ciddi bir anlaşmazlık bir bütün olarak ittifak üzerinde felç edici etkilere yol açabilir.

Dorian Gray’e benziyor

Tüm bunları bir arada düşündüğümüzde, NATO’nun dünya meselelerinde anlamlı bir güç olarak geleceği pek parlak görünmüyor. Elbette böylesine kasvetli alâmetlere verilen olağan tepki, NATO’nun tarihi boyunca krizler yaşadığına işaret etmek ve ittifakın geçmişte bunların üstesinden gelmeyi her zaman başardığını hatırlatmak oluyor. Evet doğru, fakat bu anlaşmazlıkların çoğu Soğuk Savaş bağlamında, Avrupa ve Amerika’nın liderlerinin tartışmaları sınırlı tutmak için bariz bir gerekçesinin bulunduğu bir dönemde meydana gelmişti.

NATO’nun transatlantik dayanışmanın bir sembolü olarak statüsü göz önünde bulundurulduğunda, tabii ki hiçbir ABD başkanı veya Avrupa lideri ittifakın ölümüne nezaret etmek istemeyecektir. Dahası, Brüksel’deki bütün o bürokratları ve Avrupa’yla Amerika’da NATO’yu en büyük eserleri olarak gören Atlantik sevdalılarını düşünün. Tüm bu sebeplerden dolayı, NATO’nun üye kaybedeceğini veya çözüleceğini zannetmiyorum. Dış politika seçkinleri ittifakın ciddi sorunları bulunduğunu bile itiraf etse şaşırırım.
Bunun yerine NATO basitçe giderek daha fazla konu dışı kalacak. 10 yıldan uzun bir süre önce yazdığım gibi: “... Atlantik İttifakı Oscar Wilde’ın Dorian Gray’ine benzemeye başladı; giderek yaşlanırken genç ve sağlıklı görünüyor, fakat her zamankinden daha güçsüz hale geliyor. İttifaktan fiilen başka hiçbir şey yapmasının talep edilmemesi kaydıyla, Washington Anlaşması yürürlükte kalabilir, bakanlık düzeyindeki toplantılar azimli ve iyimser bildiriler yayımlamaya devam edebilir, Brüksel bürokrasisi NATO’nun internet sitesini güncel tutabilir ve bütün bu yapay alışkanlıklar sürüp gidebilir. Tehlike şu ki, NATO kimse farkına varmadan ölecek ve cesedini de ancak, ayağa kalkıp tepki vermesini istediğimiz bir zamanda bulacağız.”

‘Yaşlı kıta’ hayatından memnun

Geriye dönüp baktığımda, NATO’nun hasta yatağından kalkma becerisini hafife aldığımı görüyorum. İttifak 1999’da Kosova Savaşı’nı sendeleyerek atlatmayı başardı ve hatta 11 Eylül’den sonra, üyelerden birinin saldırıya uğraması durumunda bunu bütün üyelere yapılmış bir saldırı olarak ele alıp ortak savunma yapılmasını öngören 5. Madde’ye ilk kez başvurdu. NATO üyeleri Afganistan’a çoğunlukla göstermelik güçler gönderdi (ağır yükün büyük çoğunluğunu genelde olduğu gibi ABD üstlendi). Fakat bu azıcık çaba bile yorucuydu ve muhtemelen bir tekrarı olmayacak. Küçülen, yaşlanan ve yabancı bir istilaya maruz kalma konusunda hiçbir ciddi tehditle yüz yüze bulunmayan bir kıta, gelecekteki ulus inşası maceralarında heyecanlı bir ortak olmayacaktır ve ABD’nin, yükselen bir Çin’e karşı dengeleyici bir koalisyon inşa etme yönündeki herhangi bir çabasına katılma ihtimalinin de düşük olduğu kesin.
Kısacası kötü haber şu ki, küresel güvenlik mimarisinin köşetaşlarından biri önümüzdeki yıllarda muhtemelen aşınacak. İyi haber de şu: NATO gerçekten aşınırsa, bu çok da önemli olmayacak.

*Foreign Policy, Harvard Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü, 24 Eylül 2010

Çeviri: Radikal
SON VİDEO HABER

Emlakçılar arasında silahlı çatışma: 2 ölü

Haber Ara