Ateist Yazar: Papa, insanlık düşmanı
Joseph Ratzinger, bir devlet başkanı gibi onca şatafat ve törenle karşılanmalı mıydı? Hayır. Vatikan’ın devletlik iddiası Faustvari bir anlaşmaya dayanıyor:
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-24 08:01:00
Joseph Ratzinger, bir devlet başkanı gibi onca şatafat ve törenle karşılanmalı mıydı? Hayır. Vatikan’ın devletlik iddiası Faustvari bir anlaşmaya dayanıyor: Benito Mussolini, faşist rejimine kilise desteği karşılığında Roma’nın merkezindeki iki kilometrekarelik alanı Papa’ya verdi. Britanya hükümetiyse Papa’nın ziyaretini, ‘Tanrı’ya hizmet etme’ niyetini göstermek için fırsat bildi. Anlaşmayı sağlama almak için Hyde Park’ı hemen Vatikan’a devretmek fena olmayabilir.
Peki Ratzinger bir kilisenin başkanı olarak mı karşılanmalı? Katolikler Papa’nın birçok günahını görmezden gelmeyi ve özel tasarım kırmızı pabuçlarının altına kırmızı halı sermek istiyorsa, bırakın yapsınlar. Fakat geri kalanımızdan para ödememizi istemesinler. Britanyalı vergi mükelleflerinden, serveti on milyarlarca dolarla ölçülen bir kurumun propaganda misyonunun parasını ödemesini istemesinler: O servet için ‘haksız kazanç’ muhtemelen en uygun düşen ifadedir. Ve sanki saygı duymamız gereken biriymiş gibi Papa’nın etrafında yaltaklanarak fink atan Kraliçe’nin, Edinburgh Dükü’nün, süslü püslü saray eşrafının ve diğer yüksek mevkili zevatın mide bulandırıcı görüntüsüne bizi bulaştırmasınlar.
Saygı duyulacak hiçbir yanı yok
Kimse 16. Benediktus’a mübarek ve alnı ak diyemez. Bu kötüniyetli ihtiyar iş bitirici her şey olabilir ama mübarek olamaz. Entelektüel mi? Birikimli mi? Böyle olduğu iddia ediliyor ama teolojide birikim yapılacak ne olduğunu bilen beri gelsin. Bu adamın saygı duyulacak hiçbir yanı yok. Ratzinger’in Hitler Gençliği’nin üyesi olduğu gerçeği, yaygın bir sessizlik anlaşmasının konusu. Bugüne kadar o anlaşmaya ben de uydum. Fakat Papa’nın ateizmden Adolf Hitler’i sorumlu tuttuğu Edinburg’daki rezalet konuşmasının ardından insan yumruklarını çıkarmadan edemiyor. Ne dediğini duydunuz mu?
“Britanya ve liderlerinin, Tanrı’yı toplumdan silmek isteyen ve ortak insanlığımızdan birçoklarını, özellikle de Yahudileri mahrum bırakan Nazi tiranlığına nasıl karşı koyduklarını hatırlayabiliyoruz... 20. asrın ateist aşırılıkçılığının ibret dolu dersleri üzerine düşünürken...”
Bu paragrafın konuşmaya eklenmesine izin veren danışmanların halkla ilişkiler becerilerini merak etmeyip de ne yapalım. Ah fakat elbette, unutuyordum, Papa’nın baş danışmanı Heathrow’daki göç yetkililerine şöyle bir bakıp üçüncü dünyaya inmiş olması gerektiği sonucuna varan şu kardinal.
İlk başta Papa’nın ateistlere ve laiklere utanç verici saldırısından rahatsız oldum, fakat sonra bunu güven tazeleyici buldum. Demek onları öylesine sinir ettik ki, dikkatleri çocuk tacizi skandalından başka yöne kaydırmak için umutsuz bir çabayla bize hakaret etmek zorunda hissediyorlar.
14 yaşındaki Ratzinger’den Nazilerin iç yüzünü anlamasını beklemek muhtemelen insafsızlık olur. İnançlı bir Katolik olarak, bütün Yahudilerin İsa’yı öldürmekten sorumlu tutulması gerektiği yönündeki uğursuz düşünce beynine yerleşmiş olmalı; Yahudilere yönelik ‘İsa-katili’ damgası, İkinci Vatikan Konseyi’ne (1962-65) kadar kaldırılmamıştı. Dönemin Alman Katolik zihniyeti, asırların anti-Semitizm’iyle doluydu hâlâ.
Hitler bir Katolik’ti. Ya da en azından, en az bugün Britanya’daki 5 milyon sözümona Katolik kadar Katolik’ti. Zira Hitler vaftiz edilmiş Katolikliğini hiçbir zaman reddetmedi, ki bugün Britanya’daki 5 milyon Katoliği bu kategoride saymamızın kriterinin de bu olduğuna kuşku yok. Hem nalına hem mıhına vuramazsınız. Ya elinizde 5 milyon Britanyalı Katolik vardır, ki bu durumda Hitler’i de Katolik saymanız gerekir ya da Hitler Katolik değildi dersiniz, ki bu durumda da bugün Britanya’daki gerçek Katoliklerin sayısına dair dürüst bir rakam vermeniz gerekir: Britanya’da, eski Profesör Ratzinger’in de muhtemelen inandığı gibi, İsa’nın kendisini aşai rabbani ayini ekmeğine dönüştürdüğüne gerçekten inanan kaç kişinin yaşadığını söylemeniz gerekir.
Her halükârda, Hitler bir ateist değildi. 1933’te, Almanya’daki ateist örgütlerin büyük kısmını yasaklayarak ‘ateizmi söküp attığını’ iddia ediyordu. En mütevazı şekilde ifade edersek Hitler, muhtemelen 1939’da Münih Başpiskoposu’nun zikrettiği Takdiri İlahi’ye benzeyen, kişileştirilmiş bir ‘Takdir’e inanıyordu. O yıl Hitler suikasttan kurtulmuştu ve Başpiskopos Münih Katedrali’nde düzenlenen özel ayinde şöyle buyurmuştu: “Başpiskoposluk adına, Führer’in hayırlı kurtuluşu için Takdiri İlahi’ye şükürler olsun...”
Hitler’in kendi ‘Takdir’ini başpiskoposun Tanrı’sıyla bir tutup tutmadığını asla bilemeyebiliriz. Fakat çoğunluğu Hıristiyan olan dinleyicilerinin, kemer tokalarına ‘Tanrı bizimle’ yazacak kadar inançlı milyonlarca Alman olduğunu muhakkak biliyordu ve kirli işlerini onlara yaptırdı. Tabanını iyi tanıyordu. Hitler’in ‘Tanrı’ya hizmet ettiği’ daha da kesin. 1922’de Katolik Bavyera’nın kalbi Münih’te yaptığı bir konuşmadan bir parça:
“Bir Hıristiyan olarak hissiyatım, Tanrı’yı ve Kurtarıcı’yı bir savaşçı gibi görmemi sağlıyor. Bir zamanlar yalnız kalan, bir avuç yandaş olan, Yahudilerin ne olduğunu anlayan ve onlara karşı savaşmak için adam toplayan ve sadece acı çekenlerin değil savaşçıların da en büyüğü olan bir adama götürüyor. Bize Tanrı’nın nihayet kudrete gelip, zehirli yılanları kovmak için eline kamçıyı aldığını anlatan pasajı bir Hıristiyan olarak okuyorum. Yahudi zehrine karşı nasıl da muhteşem bir savaş verdi. Bugün, 2 bin yıl sonra, onun kanını Haç’ın üzerine dökmek zorunda kalmasının sebebinin bu olduğunu en yoğun duygularımla anlıyorum.”
‘İlk günah’ ahlaksız bir teori
Bu, Hitler’in Hıristiyanlığından dem vurduğu sayısız nutuklarından ve Kavgam’daki bölümlerden sadece biri. Almanya’nın Katolik hiyerarşisinden böylesine sıkı destek görmesi hiç şaşırtıcı değil. Bu noktayı daha fazla uzatmak normalde nezaketsizlik olurdu, fakat Ratzinger’in konuşması öyle utanç verici, öyle ikiyüzlü, cam bir evin içinden fırlatılan taşların sesini öyle hatırlatan nitelikteydi ki, karşılığını vermem gerektiğini hissettim.
Fakat Hitler ateist olsa bile, Ratzinger ateizmin onların korkunç günahlarıyla herhangi bir bağı olduğunu iddia etmeye nasıl cüret eder? Mesele Hitler ve Stalin’in cüce cinlere veya tek boynuzlu atlara inanmamasından daha fazlası değil mi? Francisco Franco ve Saddam Hüseyin gibi bıyıklarıyla gösteriş yapmalarından daha fazlası değil mi? Ateizmden kötülüğe giden hiçbir mantıki yol yoktur.
Tabii Katolik teolojinin odağındaki aşağılık müstehcenliğe boğazınıza kadar batmadığınız sürece. İlk günah doktrininden söz ediyorum. Bu insanlar her bebeğin ‘günah içinde doğduğuna’ inanıyor ve bunu çocuklara öğretiyorlar. Çocuklara, cehennemin korkutucu gerçekdışılığını da öğretiyorlar. Bu arada söz konusu olan Adem’in günahı: Artık bizzat kendilerinin de kabul ettiği üzere, hiç var olmamış olan Adem. İlk günah, doğduğumuz andan itibaren kirli, bozuk, lanetli olduğumuz anlamına geliyor. Onların Tanrı’sına inanmadıkça böyleyiz. Bayanlar baylar, onları Hitler’i ve Stalin’i canavar yapanın tanrısızlık olduğu varsayımına götüren, işte bu iğrenç teoridir. İsa tarafından bağışlanmadığımız sürece hepimiz canavarız. Hayatınızı üzerine kurmanız için nasıl da ahlaksız, gayrı insani bir teori bu.
Yoksulların da düşmanı
Ratzinger bir insanlık düşmanıdır. Çocukların düşmanıdır; bedenlerinin taciz edilmesine göz yuman ve zihinlerinin suçlulukla sakatlanmasını teşvik eden odur. Utanç verici biçimde açık ki, kilise mübarek ruhları cehennemden kurtarmaya, çocuk bedenlerini tacizcilerden korumaktan daha meraklı: En çok da bizzat kilisenin itibarını korumakla ilgileniyor.
Ratzinger eşcinsellerin düşmanıdır; kilisenin vaktiyle Yahudilere uyguladığı türde bir bağnazlığı eşcinsellere uygulayan odur. Kadınların düşmanıdır; dini görevler için bir penis olmazsa olmaz bir araçmış gibi, kadınların rahipliğini tanımayan odur. Sadece erkeklerin sahip olduğu düşünülebilecek fiziki gücü veya başka nitelikleri gerektirmeyen bir alanda, başka bir işveren olsa, böyle bir cinsiyet ayrımcılığına izin verilir miydi?
Hakikatin düşmanıdır; Afrika’da, prezervatiflerin AIDS’e karşı korunma sağlamadığına dair yalanlar söyleyen odur. En yoksulların düşmanıdır; onları besleyemedikleri kalabalık ailelere mahkûm eden ve böylelikle daimi yoksulluğun pençesinde tutan odur. Vatikan’ın müstehcenlik boyutundaki servetiyle akıl almaz bir tezat teşkil eden bir yoksulluk bu...
Kanıta imandan az güveniyor
Bilimin düşmanıdır; ahlak değil, bilim öncesi batıl inanç üzerinden hayati önemde kök hücre araştırmalarına sekte vuran odur. Bence daha az ciddi bir nokta, ama Ratzinger bizzat Kraliçe’nin kilisesinin bile düşmanıdır; Anglikan öğretilerini ‘külliyen geçersiz ve yanlış’ diyerek küçümseyen bir selefe hararetle arka çıkarken, acınacak şekilde düşüşte olan rahipliğini desteklemesi için Anglikan rahipleri kafalamaya çalışan da odur.
Son olarak, belki kendi adıma en kişisel dert şu: Ratzinger eğitimin düşmanıdır. Katolik eğitimin adını kötüye çıkaran suçluluk ve korkunun yol açtığı, ömür boyu silinmeyen psikolojik hasar bir yana, kanıtın inanç açısından, iman, gelenek, vahiy ve otoriteden daha az güvenilir olduğu yönündeki vahim ve garabet doktrini savunan o ve kilisesidir.
*Ateist Biyolog/Yazar, 22 Eylül 2010)
Haber Ara