Sendikal yasaklar kalkıyor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Anayasa değişikliklerini yasalara yansıtmak için hazırlıklara başladıklarını belirterek, "İşçilerimiz dayanışma grevi, siyasi amaçlı grev ve benzerlerini yapabilecek. Bunun önündeki engel kalkmış oldu" dedi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-20 10:32:00
Bu başlıklardan belki de en önemlisinin Anayasa'nın 51. maddesinde yapılan değişiklikte "birden çok sendikaya imkan veren düzenleme" olduğunu vurgulayan Dinçer, Anayasa'nın 51. maddesinin 4. fıkrasının önceki halinin birden çok sendikaya üyeliği yasakladığına dikkati çekti.
Dinçer, yapılan değişiklikle bu yasağın Anayasa'dan kaldırıldığını, buna paralel olarak 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nda değişiklik yapmak gerektiğini anlattı. Bu kapsamda kanunun 22. maddesinin değiştirileceği bilgisini veren Dinçer, "Bizim sendika hak ve özgürlükler konusunda karşı karşıya kaldığımız sorun sadece sendika üyeliğiyle ilgili meseleler değildi. Bu açıdan bakıldığında bu vesileyle Sendikalar Kanunu'nun bütününü de gözden geçirme fırsatını yakalayacağımızı ümit ediyorum" diye konuştu.
Anayasa'nın 53. maddesindeki değişiklikle memurlar ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapmalarına imkan veren bir düzenleme yapıldığını dile getiren Dinçer, bunun da 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda değişiklik yapmayı gerektirdiğini ifade etti. Aynı kanunda Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun oluşturulmasına yönelik bir düzenlemeye de ihtiyaç olduğuna değinen Bakan Dinçer, bu açıdan bakıldığında ilgili kanunda iki tür değişikliğin söz konusu olduğunu kaydetti.
Ömer Dinçer, "Anayasa'nın 53. maddesinin 4 fıkrasında aynı iş yerinde aynı dönem için birden fazla toplu sözleşme yapılıp uygulanamayacağına dair bir yasak vardı bu yasak da kalktı. Tabi bu yasağa paralel olarak 2822 sayılı kanunda değişiklik yapmak gerekecek" şeklinde konuştu.
Çocuk haklarında evrensel standartlar
Dinçer, Anayasa'nın 54. maddesinin 3. fıkrasında "herhangi bir grev ve benzeri eylem sırasında iş yerine verilen maddi hasarların sorumluluğunun sendikaya yansıtılmamasıyla" ilgili bir düzenleme yapıldığını belirterek, "Bunun çok iyi bir düzenleme olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu suçların şahsiliği ilkesiyle de çatışan bir husustu. Bu düzenlemeye paralel olarak 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nda değişiklik yapmak gerekiyor" dedi. Anayasa'nın 54. maddesinin 7. fıkrasında siyasi amaçlı grev, lokavt ve dayanışma grevi ve benzeri hususlar bulunduğunu ifade eden Dinçer, bu yasakların kaldırılmasına paralel olarak 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun 26. maddesinde düzenlemeye gidileceğini söyledi. Dinçer, "Yani dayanışma grevi, siyasi amaçlı grev ve benzerlerini yapabilecek işçilerimiz. Dolayısıyla bunun önündeki engel kalkmış oldu" diye konuştu. Anayasa'nın 166. maddesine eklenen yeni bir fıkra ile Ekonomik ve Sosyal Konsey'e yer verildiğini dile getiren Dinçer, konseyin kuruluşunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiren hususlar bulunduğunu söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, ayrıca Anayasa'nın 41. maddesine ailenin korunması ve çocuk haklarıyla ilgili çok önemli bir fıkra eklendiğini vurgulayarak, bu kapsamda 4857 sayılı İş Kanunu'ndaki çocuk haklarıyla ilgili düzenlemeleri yeniden gözden geçireceklerini ve bunları evrensel standartlara uygun hale getireceklerini bildirdi.
Bütün bu çalışmalara bakıldığında akıllara soru gelebileceğini, "Bu değişikliklere niçin ihtiyaç vardı" denilebileceğini ifade eden Dinçer, şöyle konuştu:
"Bu değişikliklere ihtiyaç vardır, çünkü her şeyden önce Türkiye uluslararası alandaki konumunu güçlendirmek, rekabet gücünü artırmak istiyor ve bununla ilgili çoğu kez taahhütlerde bulunmuş vaziyette. Mesela Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Türkiye, 98 sayılı sözleşmeyi imzalamıştı. 1951 yılında bu sözleşme imzalandı. 87 sayılı sendikalarla ilgili sözleşmeyi de 1990 yıllarda imzaladı. Türkiye, aradan onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen bu uluslararası anlaşmalara uygun düzenlemeleri kendi iç hukukunda yapamamıştı. İkincisi AB'ye katılmak istiyor ve AB ile uyum müzakereleri yapılıyor. Bu müzakereler içerisinde Avrupa Sosyal Şartı bu değişiklikleri öngörüyordu. Üçüncüsü tüm dünyadaki değişmeler, gelişmeler, evrensel standartlara baktığınızda aslında bu alanda daha geniş bir serbestliğin ortaya çıktığını söylemek mümkün. Nitekim bu gelişmeler karşısında bizim sendikalarımız da sürekli olarak bu değişiklikleri sözlü ya da yazılı olarak talep ediyordu. Doğrusu, hakikaten bu değişiklik çok yerinde olmuştur. Biraz gecikmeli olmuştur ama çok yerinde değişiklikler olmuştur. Bunun çalışma hayatımızın kalitesini artıracağını söylemek mümkün. Sadece çalışma hayatımızın kalitesi artmayacak, aynı zamanda daha etkin iş süreçlerine de sahip olacağız. Bunların hepsini çok önemsiyorum."
İşverenlerin tereddüt ve endişeleri
Bakan Dinçer, işveren örgütlerinin sendikal haklara ilişkin yasakların daraltılmasına yönelik tereddüt ve endişelerinin anımsatılması üzerine, tüm dünyadaki değişme ve gelişmelerin işverenin, iş adamının, işletmenin anlamını da değiştirip pekiştirdiğini söyledi. Artık dünyada ve Türkiye'de 1970'li yıllardaki işveren ve işletme anlayışının olmadığını vurgulayan Dinçer, bu açıdan bakıldığında, artık işverenlerin "toplum kaynaklarını sömüren insanlar" olarak görülmediğini, tam aksine işverenlerin "toplum kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmanın bir aracı, aynı zamanda toplum sorunlarının çözümünde bir ortak" gibi görüldüklerini dile getirdi. Bu açıdan bakıldığında işveren ve iş dünyasının modern toplumlarda çok daha saygın bir yerde durduklarına işaret eden Dinçer, şunları kaydetti:
"Bir kere bu saygınlığın eskiden ortaya çıkan bir takım hata ve yanlışların doğurduğu algılamaları ortadan kaldırması gerektiği kanaatindeyim. Bugüne kadar bu eylemlerdeki yasaklar aslında bizim ülkemiz açısından ayıptı. Bu yasakların fiilen çalışma hayatını çok büyük ve olumsuz bir şekilde etkileyecek yasaklar olduğunu düşünmüyorum. Bu yasakların kalkması halinde bir serbestiyet, bir rahatlama gelecek, güven artacak, aksine pratik olarak çok fazla bir yansıması olmayacak. Mesela işçilerimizin birden çok sendikaya üyeliklerine dair yasağın varlığı rahatsızlık doğuran bir durumdur ve uluslararası alanda bir sıkıntı yaratmaktadır. Ancak bu yasağın kaldırılması fiilen işçilerimizin çok serbest ve rahat bir şekilde her sendikaya üye olacağı gibi bir sonuç doğurmaz, doğurmayacaktır. Çünkü sendikaya üyelik hem maddi hem de beşeri olarak beraberinde sorumluluk getiren bir üyelik olacaktır. Bu sorumlulukları taşıyabilmenin vereceği ağırlık işçileri zaten bu konuda temkinli olmaya, sorumlu davranmaya itecektir."
İş yerlerine maddi zarar verilmesi, iş yeri işgali gibi maddeyle ilgili düzenlemeye bakıldığında bu ve benzeri hususların aslında Ceza Kanunu'nda düzenlendiğine işaret eden Ömer Dinçer, Ceza Kanunu'ndaki düzenlemeler varken Anayasa'ya böyle bir yasağı koymaya gerek olmadığını belirtti. Dinçer, "Onun dışında siyasi amaçlı grev veya dayanışma grevi gibi grevler normalde Türkiye'de zaten yapılmaktaydı ve bunun fiilen önlenmesi de çok mümkün görünmüyordu. Hukuken yasak ama fiilen yapılan bir şeydi. Mevcut yapıya baktığımızda bu ortamın rahatlatılmasının çalışma hayatımızda çok fazla bir yansıması olacağı kanaatinde değilim" dedi. İşverenlerin birden çok toplu sözleşme yapmak ve uygulamakla ilgili de endişeleri bulunduğunu anımsatan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, şöyle konuştu:
"Bu endişeye de hiç gerek yok. Mademki biz AB'ye üye bir ülke olmak, modern dünyada üst sıralarda durmak istiyoruz. Öyleyse bir takım tecrübeleri yaşamak zorundayız. AB ülkeleri şu anda bir iş yerinde birden çok toplu sözleşmenin olduğu uygulamaları çok başarıyla yürütüyor. Onların yapabildiği bir şeyi biz de çok rahat yapabileceğimiz kanaatindeyim. Kaldı ki biz toplum yapısı itibariyle çok daha pratik çözümler üretebilen bir esnekliğe sahibiz. Bu açıdan bakıldığından hiçbir karışıklığa sebebiyet vermeyeceği kanaatindeyim. Daha da önemlisi toplu sözleşme bir hiyerarşi ortaya çıkacak. Bunun da çok esnek ve kolaylaştırıcı bir sonuç doğuracağını düşünüyorum. Mesela her şeyden önce işçi ve işveren konfederasyonları bir çerçeve sözleşme yapabilirler. Bu çerçeve sözleşmeye dayalı olarak iş kolunda toplu sözleşmeler yapılabilir veya iş yerinde toplu sözleşmeler yapılabilir ve böylece birbiriyle uyumlu toplu sözleşmeler yapmak, uygulamak mümkün hale gelebilir. Tedirgin olacak ve çalışma barışını bozacak herhangi bir sonuç doğurur diye endişe edecek bir durum söz konusu değil. Ben şuna çok canı gönülden inanıyorum, Türkiye'de çalışma hayatının kalitesi giderek artacak ve daha güven içerisinde birbirimizin sorumluluklarını da bilerek çalışacağız."
Ömer Dinçer, işçi sendikalarındaki, "Grev yasaklarının sadece Anayasa'dan çıkarıldığı, bunların yasalara yansımayacağı" yönündeki endişelerin anımsatılması üzerine, şunları kaydetti:
"Çok net bir şekilde Anayasa'da yapılan bu düzenlemeleri kanuni düzenlemelere de yansıtacağız. Bu açıdan bakıldığında yasakların kanuni düzenlemelerde devam edecek olması fikri ve endişesi doğru değil. Biz kanunlarımızda gerekli değişiklikleri yapacağız. Ama dahası ben özellikle işçi örgütlerimize, işçi sendikalarımıza çok net şunu söylemek isterim, sadece bu yasaklar değil, sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili başka sorunlarımız da var. Eğer onlar bana destek verirlerse Türkiye'de sendikal hak ve özgürlükler açısından evrensel standartlar neyi öngörüyorsa onun hukuki düzenlemelerini yapmaya hazırım. Sadece onların desteğine ihtiyacım var."
Destek alırsak kanunlar ekimde gündeme gelebilir
Düzenlemeleri her birisini işçi ve işveren temsilcileriyle konuşarak ve diyalog içerisinde yapmayı önemsediklerini vurgulayan Bakan Dinçer, "Bu meseleyle ilgili olarak işçi ve işveren örgütlerimizi Üçlü Danışmaya davet ediyorum. Ekim ayı içerisinde yapacağımız Üçlü Danışma Kurulunda bizim ana gündemimiz Anayasa değişikliklerinden sonra yapılacak yasal değişiklikler için bir eylem planı yapmak. Bununla ilgili olarak sendikalarımızla görüşeceğiz" dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, uyum yasalarının çıkarılmasına ilişkin takvim konusunda da şunları söyledi:
"Benim kafamda bir takvim yok, ancak zaten takvim belirlemeye de ihtiyaç yok. Biz hem 2821 sayılı Sendikalar Kanunu hem de 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile ilgili evrensel standartlara, ILO'nun ve AB'nin belirlediği ilkelere uygun bir kanun taslağı hazırladık. Sadece işçi ve işveren konfederasyonlarıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Şayet onlarla mutabakata varabilirsek ve onların desteğini alabilirsek hemen ekim ayında da bu kanunlar gündeme gelebilir. Tartışmalar, görüşmeler devam ettiği müddetçe de uzayabilir. Önümüzdeki süreyi belirleyecek yegane unsur sosyal tarafların mutabakata varmalarıdır." Referans
Haber Ara