İslamcılık demokrasiyi doğurunca...
İslam ile olan sorun bu dinin demokrasiyle bağdaşmamasından kaynaklanmıyor. Birçok insan böyle düşünüyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-18 15:44:00
Akdeniz kıyısındaki Müslüman ülkeler bugün eğer Türkiye hariç demokrasiyi tanımıyorlarsa bu Kur'an'a değil, tarihlerine bağlıdır. İkinci bin yılın başında bu Müslüman topraklarında tıp, tarih ve coğrafya gibi alanlarda fikri ve ilmi tartışmalar, başka hiçbir yerde görülmeyen gelişmeler kaydetmiştir. Hıristiyanlık o dönemde karanlıklara gömülürken İslam dünyası, Avrupa'da Rönesans devrinde sona erecek en parlak dönemini yaşıyordu. Avrupa ilerledikçe gerileyen ve zayıflayan İslam dünyası, Batılıların akınlarına açık hâle geldi, sömürgelikten kurtulmak ise yeni bir sıçrama yapmak şöyle dursun daha da gerilemesine yol açtı. Zira Sovyet modelini tercih eden Müslüman ülkelerle ABD'nin yanında yer alanlar arasındaki fark sadece oligarşi veya güçsüzlük, tek parti veya mutlak monarşi idi. İslam dünyası bağımsızlık devrinde, kaynaklarını öylesine harcadı, özgürlükleri öylesine hiçe saydı, öyle çok haksızlıklar yaptı ve demokrasi yanlılarını öylesine kırıp geçirdi ki sonuçta diktatörlükler ve İslamcı hareketlerden başka bir şey kalmadı. Bazıları, Cezayirli veya Suudiler gibi zengin olmak için bu şekilde devam etmek isterken, bazıları da dinî kimliğe dönerek bir tarihî rövanşın yolunu seçti. Ancak her ikisi de statüko çıkmazına sürüklüyor, fakirliğin, polis veya terör şiddetinin sürmesine neden oluyor. Genel tablo aslında olumsuzun da ötesinde ancak bu facianın da bir zıt örneği var: Türkiye.
Türkiye, hızlı bir şekilde gelişmekle yetinmeyen, son olarak anayasal özgürlüklerin genişletilmesini referandumla kabul etmiş bir ülkedir. Türklerin yüzde 58'i, pazar günü, son askerî darbeden kalma Anayasa'dan kopmak istediklerini belirtti. Burada asıl olağanüstü olan, bunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın temelde el Kaide'den pek bir farkı olmayan partisi, AK Partinin girişimiyle yapmış olmalarıdır. AK Parti başta İslamcı, kökten dinci ve şiddetle Batı karşıtı bir hareketti. Bu temeller üzerine kurulmuştu. Bu temeller üzerine azar azar kendini göstermişti. Yine de Türkiye'nin ekonomik büyümesine eşlik eden ve şimdi de özgürlüklerini genişleten parti, 2002 yılından bu yana iktidarda olan bu partidir.
Bu Durumdan Nasıl Bir Sonuç Çıkarmalı,Nasıl Yorumlamalıyız?
"Hayır" oyunu kullanan Türklerin yüzde 42'sinin iddiası, demokrasi bahanesiyle Türk laikliğinin iki ezeli muhafızı olan yargı ile ordunun nüfuzunu azaltmayı amaçlayan bir manevra, bir "gizli ajanda" olduğudur. Bu sadece bir hayal ürünü değildir. Duyulan endişe yersiz değil zira Anayasa'nın 26 maddesine değişiklik getirilmesi önerisiyle amacın, hâkimlere ve askerlere bugün AK Partinin elinde tuttuğu siyasi güce boyun eğdirmek olduğu doğrudur. Ancak bu tek cevap değildir. Bir başka bakış açısından, laikliği getirerek Türkiye'nin modernleşmesini sağlayan 1920 yıllarının Kemalist devrimi sosyal anlamda öylesine şiddetli ve orduya öylesine bağlı olmuştur ki İslam dünyasındaki gibi askerlerle İslamcıların karşı karşıya gelmesiyle sonuçlanmıştır.
AK Parti, çoğunluğu işte böyle elde edebilmişti. Ancak iktidara ulaşabilmek ve bu noktada kalabilmek için partinin demokrasiye bürünmesi ve Avrupalı olduğunu ifade etmesi gerekti. Önceleri sadece görüntüde olan değişiminin başarılı olması, kendisine bugün güçlü olmasını sağlayan bir meşruiyet kazandırdığını idrak etmesiyle gerçek bir değişime dönüşmüştür.
Kendini tanıtmak için "muhafazakâr İslamcı", dindar, gelenekçi, sağcı ancak demokrat ifadelerini kullanan ve Hıristiyan demokratlar gibi bir Müslüman demokrat olduğunu belirten AK Partiye artık inanmak için birçok sebep var. Zira seçmen ve partililer tarafından gerçekten de öyle görülüyor. AK Parti, karşısında Kemalist bir siyasi muhalefetin kurulmasına neden olan, Türkiye'de demokrasinin kök salmasını sağlayan ve İslam ile özgürlük arasında uyuşmazlık olmadığını kanıtlamakta olan bir dönüşüm partisi hâline geldi.
Bernard Guetta / Liberation / 17 Eylül 2010 /Byegm.gov.tr
SON VİDEO HABER
Haber Ara