'Neden İslam altın çağını yaşamıyor?'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlanmasının 1400. yılı uluslararası kutlama programında konuştu. Besmele ile başlayan Erdoğan İslam'ın neden altın çağını yaşayamadığını sorguladığını söyledi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-05 13:45:00
Başbakan Erdoğan'ın himayelerinde İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından düzenlenen Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlanmasının 1400. yılı uluslararası kutlama programı Grand Cevahir Oteli'nde başladı.
Programın açılışında konuşan ve sözlerine ''besmele'' çekerek başlayan Erdoğan, Kur'an-ı Kerim'in nüzulünün miladi olarak 1400. yıl dönümünün bütün insanlık için kutlu ve mübarek olmasını diledi.
Ramazan-ı şerifin ve bin aydan daha hayırlı olarak kabul edilen Kadir Gecesi'nin tüm İslam aleminin, Türkiye'nin, milletin önünde yeni bir ufuk açmasını temenni eden Erdoğan, konukları, İslam medeniyetinin en önemli şehirlerinden biri olan, yüzlerce hatta binlerce eseriyle yüksek ve büyük medeniyetin sembol şehri haline gelen İstanbul'da ağırlamaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.
Kur'an-ı Kerim'in, Mekke'de indiği, Kahire'de en güzel şekilde okunduğu ve İstanbul'da en güzel şekilde yazıldığının söylendiğini ifade eden Erdoğan, İstanbul'un, sadece dini mekanlarında değil, Fatih'le başlayan süreçte hemen her yapıda, her eserde, Kur'an'dan esinlenmiş muazzam hat sanatının şaheserlerinin görüldüğünü anlattı.
Başbakan Erdoğan, ''Bizim medeniyetimiz, yazıyı kutsal görmüş, her bir harfi, Kur'an'dan bir parça olarak değerlendirmiş, her bir harfi kağıda, taşa, deriye aşkla ve inançla nakşetmiştir. İşte onun için, bu kadim şehir, İstanbul, aynı zamanda bir Kur'an şehridir; Kur'an-ı Kerim'in tarihine en yakından şahitlik etmiş şehirlerden biridir'' diye konuştu.
''KUR'AN TÜM İNSANLIĞI KUCAKLADI''
Başbakan Erdoğan, ilahi mesajın, bundan 1400 yıl önce, alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Peygamberimiz aracılığıyla tüm insanlığa ulaştığını belirterek, şöyle konuştu:
''İkra, yani 'oku' emriyle nazil olmaya başlayan Kur'an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı, sıcaklığıyla hikmetiyle nuruyla kuşattı. Her bir vahiyle insanlık daha da aydınlandı; her bir damla nurla gönüller daha da zenginleşti. 610 yılında Hira mağarasında inen ilk vahiy, zaman içinde adeta bir nurlar deryasına, adeta bir hikmet okyanusuna dönüştü. O ilahi mesaj, küçücük bir mağaradan bütün dünyaya, bütün alemlere dostluk, dayanışma, paylaşma ve kardeşlik çağrıları ulaştırdı. Ülkeler, coğrafyalar, kıtalar aşarak, tüm dünyayı etkisi altına aldı; o mesajlar sayesinde insanlık rahmete kavuştu, o mesajlar kanalıyla insanlık barışa, esenliğe kavuştu. Kur'an'ın mesajı etrafında bütünleşen insanlar, kavmiyet gözetmeksizin, ırk gözetmeksizin, coğrafya gözetmeksizin birbirleriyle kardeş oldular.''
Buradaki birlikteliğin, böylesi bir kardeşliğin ve bütünleşmenin fotoğrafı olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız, bugün de gönüllere şifa olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı vermeye devam ediyor'' dedi.
''HER GECENİN BİR GÜNDÜZÜ VARDIR''
Kur'an'a bir ömür adamış değerli alimlerin, bilim adamlarının, hocaların yanında felsefi, teorik görüşler serdetmeyeceğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ancak, şu hususu da burada dikkatlerinize sunmak isterim. Bakınız, sadece Başbakanlığım döneminde, 8 yıl içinde 100'e yakın ülkeye defalarca ziyarette bulundum. İslam ülkelerindeki manzarayı gördüm. 'Dolaştım mülk-i İslamı, bütün viraneler gördüm' diyor ya Ziya Paşa... Maalesef, İslam ülkelerine yaptığım gezilerde, ben de Ziya Paşa'nın dediği o acı, o buruk manzaralarla karşılaştım. Gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü, hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların, terörün artık alın yazısına, yaftaya dönüştüğü bir çağı yaşıyor İslam ülkelerinin geneli. Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri değil. Hiç kuşkusuz, bugünkü manzara, medeniyetimizin temellerini oluşturan kaynaklardan yola çıkarak vardığımız bir nokta olamaz. Tam tersine bu manzara, bir uzaklaşmanın, teoriyle pratik arasında oluşan uçurumun eseridir.
Bu manzaralara şahit olunca, Kur'an'ın mesajı etrafında tarih boyunca nice faziletli şehirler, nice yüce devletler, nice büyük imparatorluklar, büyük medeniyetler kuran Müslümanlar, bugün neden insanların hayranlığını kazanan eserler, görkemli şehirler inşa etmekten uzaklar diye düşünmeden edemedim. 10, 11, 12, 13 ve 14. yüzyıllarda altın çağını yaşayan İslam coğrafyası, 20 ve 21. yüzyılda neden bu etkinliğini devam ettirmiyor diye düşündüm. Tıptan astronomiye, cebirden geometriye, fizikten coğrafyaya kadar hemen her bilim dalında insanlığın önünü açan, çağının ötesinde fikirler ve buluşlar ortaya koyan İslam dünyası, bugün neden tarihe, geleceğe yön verecek fikir ve buluşların altına imza atamıyor diye düşündüm. Elbette her günün bir gecesi, her gecenin bir gündüzü vardır. Çok iyi biliyorum ki medeniyetler, ülkeler, milletler için de geceler ve gündüzler vardır. İnsanlık tarihine, insanlığın ortak kültür ve bilim birikimine eşsiz katkılar sağlamış bu derin medeniyet, elbet bir gün, aslına, özüne dönecek ve yeryüzündeki haklı konumunu elde yeniden edecektir.''
aa
Haber Ara