Savaşın kirli gerçeği
ABD ordusunun 90.000 gizli belgesinin, internet sitesi Wikileaks üzerinden yayımlanması, bütün dünyada Afganistan savaşı hakkındaki tartışmaları körükledi. Gerçi bu belgelerde pek de yeni bilgileri açıklanıyor değildi ama, modern savaşları algılayışımızı değiştiriyorlardı. Britta Petersen'un yorumu.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-24 16:40:00
Neyi anlattıklarıyla değil, nasıl ve ne zaman anlattıklarıyla önem kazanan öyküler vardır. İnternet sitesi "Wikileaks" tarafından yayınlanan Afganistan savaşı günceleri bu sınıfa giriyor.
Çünkü filozof George Berkeley'in bir cümlesi, savaş konusunda özellikle büyük ölçüde geçerlidir: "Var olmak algılamaktır" (Latincesi: Esse est percipi). Algılamadığımız şeyler bizim dünyamızda var olmazlar. İşte, her türlü savaş propagandasının hedefi de bazı olguları gözlerden uzak tutmaktır.
Bir savaşı sürdürenler bazı olayları kamuoyundan gizlemek için sürekli bir çaba gösterirler. Bir belgeyi "son derece gizli" olarak sınıflandırmanın bundan başka bir anlamı yoktur. Çünkü modern bir savaş da, hatta "iyi", insani nedenleri bulunan bir savaş da, nihayetinde bir savaştır. Bu da düşman olarak teşhis edilmiş insanları öldürmek anlamına gelir. İnsanları öldürmek ise önce onları insan olmaktan çıkartmayı gerektirir ve bu süreç, failleri de insan olmaktan çıkartır.
Bu düşünceye her zaman zor tahammül edilmiş ve geçmişte savaşlar daima duygusallıkla ve vatanseverlikle haklı çıkarılmaya çalışılmıştır.
Artık bu araçlar kullanılamadığında geriye bir tek gizleme yöntemi kalıyor. Demokratik bir devlet, jeopolitik kazançlar ve kaynaklar elde etmek için savaşa yurttaşlarını göndermesinin kabul görmesini bekleyebilir mi? İnsanlıktan çıkarma, hümanizm adına haklı çıkarılabilir mi?
Modern savaşın temelinde çözülemez bir ikilem bulunuyor. Bu soruya yanıtlar vermeye çalışmadığımız sürece, şu gazeteci saptaması geçerli olacaktır: "Savaşın ilk kurbanı hakikatin kendisidir."
Unutulmuş dehşet öyküleri
Wikileaks savaşın unutulmuş hakikatini, kasıtlı unutmanın içinden çekip kurtarıyor. Unutma diyorum, çünkü insan sadece bildiği şeyi unutabilir. Savaşın ne anlama geldiğini elbette hepimiz biliyoruz, ama her gün NATO birliklerinin sivil kurbanları hakkında ajans haberlerini okuduğumuzda, bunu algılamak istemiyoruz. Her halükârda bu haberlerin ardında yatan öyküleri algılamak istemiyoruz.
İşte bu öyküleri şimdi Wikileaks anlatıyor. Gerçi bu öyküler şimdiye kadar hiç anlatılmadı değil. Geçtiğimiz yıllarda Afganistan'la ilgilenenler, bu öyküleri okumuş olmalılar.
Nangarhar'daki bir düğünün bombalanıp bütün bir ailenin yok edilmesinin öyküsü, Urusgan'da bir bacağını yitiren, ağır bir travma yaşayarak evine dönen ve bugüne kadar takdir edilmeyi bekleyen askerin öyküsü.
Kandahar'da evinin kapısının önünde vurulan, kadın görevlinin öyküsü, bir camide ölenler için dua ederken bir bombayla parçalanan Gazne valisinin öyküsü, Kabil'de bir caddedeki kontrol noktasında gözaltına alınan, Bagram askeri cezaevine gönderilen ve suçsuz olduğu anlaşıldıktan sonra, ancak yıllar sonra işkenceden mahvolmuş bir halde serbest bırakılan bir taksi şoförünün öyküsü.
Görünürlüğü olmayan veriler
Bu tanınmış öykülerin listesi sonsuza kadar uzatılabilir. Wikileaks'in yayınladığı güncelerdeki öykülerin, bunlardan farkı nedir? Onları tahammül edilemez kılan, bu kadar çok sayıda oluşları mı? Siperleri ve bombalı geceleri ve "Agent orange"ı anımsatmıyorlar mı? Kısacası: Savaşın kolektif bilinçaltındaki tüm korkunçluğunu anımsatmıyorlar mı?
"Afghan Analysts Network"den Afganistan uzmanı Thomas Ruttig, Wikileaks belgeleri hakkında "Burada yeni olan yegâne bilgi, Taliban'ın ısıya duyarlı füzelere sahip olduğu ve NATO uçaklarına karşı kullandığı söylentisinin doğrulanmış olmasıdır" diye yazıyor. Muhtemelen öyledir. Ancak bunlar, savaş tarihçilerinin günün birinde daha sağlam bir öykü oluşturacakları ayrıntılardır.
Guardian gazetesi, sözkonusu 92.000 belgeyi "New York Times" ve "Spiegel" ile birlikte eş zamanlı olarak yayınladığında, Guardian gazetesinin bir okurunun isabetli saptaması gibi: O zamana kadar "görünürlüğü olmayan verilerin içinde boğulacağız."
Hemen hemen hiç yeni veri yok
Adı geçen yayın organlarının günlükler hakkında yazdıklarının birçoğu haber değeri olmayan, eski ya da sıradan şeyler. Örneğin "Spiegel" dergisi bu verilerin "ülkenin kuzeyinde, Alman birliklerinin konuşlandığı yerde, savaşın giderek daha tehditkâr bir hal alacağını" gösterdiğini söylüyor.
Bu cümle her şeyi anlatıyor, çünkü "tehditkâr" son derece öznel bir sözcük. Ayrıca, bu zaman diliminde direnişçilerin kuzeydeki etkinliğinin artmaya başladığı, herhangi bir basın arşivinden okunabilir.
Ayrıca, "ancak 2005 sonu, 2006 başında (…) uluslararası birliklerin varlığına karşı bir direnişin ortaya çıktığı" söyleniyor. Bu dönemde Afganistan'da bulunmuş olan ya da 2001'den bu yana savaşın gidişatını bir gazeteci olarak gözlemlemiş bulunan herkes, bunu bilir ve zaten yazmıştır da.
Belgelerin, Pakistan istihbarat servisi ISI'nın Taliban yönetimiyle (Quetta şurası denilen kesimle) işbirliği yaptığını ve istihbarat servisinin emekli elemanlarının, terör örgütü el Kaide ile bağlantısı bulunan Hakkani şebekesiyle ilişki içinde olduklarını bir kez daha "ifşa" etmesinden sonra, Pakistan'da yayılan çığlık da hiç şaşırtıcı değil.
Bu bilgiler bu ülkede herkesin bildiği ama milli savunma stratejisinin bir parçasını oluşturduğu için hiç kimsenin telaffuz etmediği gerçeklerdendir. Gazeteci Halid Ahmed'in "Friday Times"da yazdığı gibi "Pakistan'daki herkes, Afganistan'da olup bitenlerin ABD açısından terörizme karşı bir savaş olduğunu, Pakistan açısından ise Hindistan'a karşı bir savaş olduğunu herkes bilir."
"Savaş suçu"nun yeni tanımı.
Peki, güncelerden geriye ne kalıyor? Bunu ancak ileride olaya tarihsel olarak geri dönülüp bakıldığında tam olarak öğrenebileceğiz. Her halükârda bu belgeler –muhtemelen Afganistan'daki savaşa dair eski raporlardan oluşan uzun bir zincirin ucunda– algılamamızı değiştirecekler. Böyle olması da iyi.
Örneğin siyaset bilimci Charli Carpenter, "International Harald Tribune"de, "savaş suçu" olarak kabul edilen şeylerin artık yeniden tanımlanması çağrısında bulunuyor, çünkü mevcut tanımın Afganistan'da tehdit saldırılarında ya da "ev aramalarında" çok sayıda sivilin istenmeden öldürülmesinin cezalandırmaya yeterli olmadığını söylüyor. Carpenter haklı olarak, şu sıralar şiddetle eleştirilen düşmana yönelik "kasıtlı öldürme"lerin, "şehirlerin tamamen yerle bir edilmesi" karşısında bir ilerleme oluşturduklarına da işaret ediyor.
Wikileaks'in yayınları, modern toplumların bugün bir savaşı sürdürmenin ne anlama geldiğini daha dürüst bir biçimde tartışmalarına katkıda bulunabiliyorsa, bu da büyük bir kazanımdır.(Qantara)
Britta Petersen*: 1 Temmuz 2010 tarihinden bu yana, Heinrich-Böll Vakfı'nın Pakistan'ın Lahore kentindeki bürosunun yöneticiliğini yapıyor. Daha önce beş yıl, yazar ve muhabiri olarak Hindistan'ın Yeni Delhi şehrinde yaşamıştı. Özgür Basın İnisiyatifi'nin (IFP) kurucusu olarak 2003 ile 2005 yılları arasında Kabil'de çalıştı. Genç Afgan gazetecilerle yaptığı çalışma için 2005 yılında Leipzig "Medyanın Özgürlüğü ve Geleceği" ödülünü aldı.
SON VİDEO HABER
Haber Ara